(Bu metin Arapça orijinal versiyonundan tercüme edilmiştir.)

21 Ocak 2025 günü, Cenin Kampı’nda öğleden sonra çok sayıda Filistinli katledildi. Aynı ayın 16’sında Hamas ile İsrail arasında ilan edilen ateşkes anlaşmasının ilk aşaması kapsamında, ilk esir takasından sadece iki gün sonra İsrail işgal ordusu tarafından düzenlenen saldırıda onlarca kişi de yaralandı.

İsrail’in Cenin’e yönelik saldırısının, Tel Aviv’in Gazze Şeridi’nde Filistinlilere yönelik soykırım savaşıyla bağlantılı bir şekilde tüm Batı Şeria’yı hedef alan daha geniş bir bağlamda gerçekleştiği açıkça ortaya çıkmış oldu. İsrail Maliye Bakanı, Güvenlik Bakanlığı’nın İkinci Bakanı ve Dini Siyonizm Partisi lideri Bezalel Smotrich, Batı Şeria’nın savaşın hedeflerinden birisi haline geldiğini belirterek söz konusu askeri saldırıyı “Demir Duvarlar” olarak adlandırdı.

Batı Şeria’daki saldırı, ilk esir takas operasyonundan önce başlamıştı. Bu durum, Batı Şeria’daki tüm şehirlerin, köylerin ve kasabaların tamamen kapatılması, bariyerler ve demir kapılarla izole edilmesiyle temsil edilmişti. İşgal güçleri bir anda yaklaşık 900 bariyer ve demir kapıyı devreye soktu. Böylece, “Batı Şeria’daki bu mücadele ile Gazze’deki savaş ve Hamas ile ‘İsrail’ arasında imzalanan anlaşma arasındaki ilişki nedir ve söz konusu anlaşmaya İsrail’in şu ana kadarki saldırganlığının sonuçlarını değerlendirmek için herhangi bir etkisi var mı?!” soruları akıllara geldi.

Batı Şeria’daki mücadele birbiriyle bağlantılı iki bağlamda yürütülmektedir. Bunlardan ilki Batı Şeria’daki mevcut sömürgeci durumudur ki bunun devam eden araçları açık ve birbirini takip eden güvenlik operasyonlarıdır. İkincisi ise Hamas ile yapılan esir takası anlaşmasıdır ki “İsrail” Gazze’ye yönelik savaşın ilan edilen hedeflerinden bazılarında İsrail’in başarısız olduğu izlenimini telafi etmek için yumuşak bir nokta arar hale gelmiştir. İsrail’in Gazzelilerin yaşamlarını, şehirlerini ve kent simgelerini yok ederek onlara yaşattığı büyük felakete rağmen söz konusu felaket bu savaşın hesaplanmasına dahil edilmelidir. Ancak bu İsrailliler için yeterli değildir, “kapsamlı zafer” ve “Ortadoğu’yu değiştirmek” gibi bazı sloganlar eşliğinde ve bir yandan 7 Ekim saldırısının utancını silmeyi, diğer yandan El Aksa Tufanı Operasyonu’nun lideri Hamas’ı ortadan kaldırarak kesin ve net bir zafer elde etmeyi öngören stratejik hedefler ortaya koyan İsrail, Hamas ile tarihinin en uzun savaşına girişti. Ancak Batı’dan aldığı devasa mühimmat desteğine, Arap hükümetlerinin sessizliğine ve ele geçirdiği fırsatlara rağmen, İsrail Gazze’de giriştiği soykırım savaşından istediğini alamadı ve Hamas ile ateşkes antlaşması imzalamak durumunda kaldı.

Ortaya attığı sloganlar ve hedefler ışığında, “İsrail” için ateşkes anlaşmasına gitmek kolay değildi. Bu bağlamda sahnenin tüm unsurları göz önünde bulundurulduğunda, Filistinlilerin ödediği bedel, İsrail’in imha savaşının sosyal ve ekonomik sonuçları nedeniyle Gazze toplumu içinde kalıcı bir yapıya dönüşmüş, ateşkesle bitmeyen bir soykırım olarak İsrail’in büyük bir başarısızlığını temsil eder hale gelmiştir. Genel çerçeveye bakıldığında, İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki savaşı kazandığını ve hedeflerine ulaştığını söylemek mümkün değildir. Bu, İsrail’in “Demir Kılıçlar” ve Netanyahu’nun “Diriliş Savaşı” olarak adlandırdığı uzun savaşta 7 Ekim başarısızlığının pekiştirilmesi anlamına gelmektedir. Bu durumda, soykırım, alan bombardımanı, sürgün, kuşatma ve ikmal kesintileri arasında ilkel ekipmanlara sahip bir Filistin örgütünün hayatta kalmasının ardından İsrail ordusu itibarını geri kazanamayacağı gibi İsrail istihbaratı da itibarını geri kazanamayacaktır. Caydırıcılık teorileri, prestij kazandırma ve başarısızlığı silme çabaları, Doha’da anlaşma imzalanmak üzere masaya konduğunda ciddi bir sınavdan geçecek gibi duruyor.

Bu durumda Batı Şeria’daki askeri saldırı İsrail’in bir ihtiyacı haline geldi ve Ze’ev Jabotinsky’nin “Demir Duvar” teorisini, Siyonist projeyi İsrail’in kurulmasından önceki şüphe, kuşku ve belirsizliğin başlangıcına geri döndürmeye çağırdı. “Demir Duvar” teorisinin iki yüzü vardır: Filistin’deki İsrail toplumuna yönelik bir iç yüz ve İsrail’in düşmanlarına yönelik bir dış yüz. Filistinliler ve Araplar, İsrail’i yenme olasılığından umudu kesmeye ve Filistinli ve Arap bilincinde kalıcı bir psikolojik yenilgi yaratmaya zorlandıkça, İsrailliler, Siyonist projenin istikrarı ve direncinden emin olabileceklerdir.

Bu karmaşık duvarın içinde caydırıcılık ve prestij empoze etme teorileri birbirine bağlanmış, yenilmez ordu ve asla uyumayan istihbarat mitleri yüceltilmiştir. Ancak, İsrail’in mitleri ilk kez 7 Ekim’de hedef alındı. Anlaşma, bir yandan Filistin ve Arap bilincinde, diğer yandan da İsrail bilincinde 7 Ekim’i bir kez daha canlandırmak için geri dönmüş durumda.

Soykırım savaşı, 7 Ekim’den önce var olan “Demir Duvar” imajını tam olarak geri getiremedi. Bu durum en azından şu ana kadar, İsrail’in geçtiğimiz aylar boyunca reddettiği ilke ve temellere sahip bir anlaşmayı imzalamasıyla teyit edilmiş oldu. Temmuz 2024’te sunulan ve o dönemde Hamas tarafından onaylanan ve işgalcilerin reddettiği anlaşma formülü, şimdi işgalciler tarafından yeniden kabul edildi. Bu da Filistinlilere İsrail’in soykırım iradesine karşı koyma ve savaşı İsrail içi kutuplaşmanın bir unsuru haline dönüştürme konusunda yeni bir umut verecek gibi görünüyor. Birkaç ay önce reddettiği şeyi kabul eden kişi, son Gazze çatışmalarında öldürülen onlarca asker ve savaşın son aylarında öldürülen, kaybolan ya da yaralanan İsrailli rehineler için İsrail toplumu önünde siyasi ve ahlaki sorumluluk taşıyor. Ancak daha da önemlisi, Netanyahu’nun daha önce “Hamas’ın şartlarına teslim olmak” olarak gördüğü anlaşmanın bu formülü sayesinde Demir Duvar’a olan güvenin savaş sona erdikten sonra da kırılgan hale gelmesi ve sarsılmasıdır.

Bu nedenle Batı Şeria’daki saldırı, “Demir Duvar”ın inşasına yumuşak karından devam etmek, Filistinlileri reddetme, direnme ve isyan doktrininden umutsuzluğa düşürme politikasını sürdürmek ve İsrail kamuoyunu “İsrail’in” Gazze savaşından Hamas’la bir anlaşma imzalamak zorunda kalarak başarısızlık ve hayal kırıklığı içinde çıkmadığına aksine savaş ve mücadeleye devam etme iradesiyle güçlü bir şekilde çıktığına ikna etmek için geldi. Ardından, İsrail’in resmi söylemi Batı Şeria’ya yönelik yenilenen kampanyayı Gazze’ye yönelik soykırım savaşına dahil etti.

Söz konusu askeri saldırıyı bu perspektiften yorumlamak doğrudan İsrail söylemine dayanmaktadır. Mezkûr saldırının sağcı İsrail kamuoyuna, özellikle de dini milliyetçi hareketin kamuoyuna, dini metinlerdeki yerleşim hareketinin kalbine ve Netanyahu ile Smotrich arasındaki ikili anlayış çerçevesinde sunulduğu açıktır ve Smotrich bu kampanyanın duyurulmasında başı çekmiştir. Sadece Smotrich’in Netanyahu hükümetindeki varlığını sürdürmesini sağlamak için değil, aynı zamanda bu yerleşim hareketi Benjamin Netanyahu’nun daimî kaldıracı olduğu için askeri saldırı bu harekete bir pozisyon satışı ve Gazze’deki başarısızlığı telafi etme girişimidir.

Askeri saldırı bu düşünceden hareketle ve yapısal olarak politika yapıcılar düzeyinde, kurumlar ve kuruluşlar arasında İsrail içi düşüncelerle ilişkilendirilmiştir. İsrail “Şin Bet” Teşkilat Başkanı Ronen Bar’ın daveti üzerine gelen bu davet, İsrail kabinesi ve güvenlik kabinesi önünde ayrıntılı bir öneri şeklinde ayrıştı ve Savaş Bakanı’ndan Genelkurmay Başkanı’na kadar çeşitli kurum ve kademeler tarafından ifade edildi. Bu da İsrail güvenlik ve askeri kurumlarının, 7 Ekim’den önce Hamas’ın niyetlerini öngöremeyerek savaşı ‘kapsamlı zafer’ hedefiyle tutarlı bir şekilde çözemedikleri zamanki başarısızlığı telafi etmek için, Batı Şeria’daki potansiyel tehlikeleri alenen önleyerek kendilerini iç hesaplaşmadan korumak istedikleri anlamına geliyor. Özellikle bunu İsrail’in açık bir başarısızlığı olarak gördüğünden beri bilhassa da savaşın kalıcı olarak durdurulmasına yol açması beklenen anlaşmaya ilişkin İsrail değerlendirmeleri, başta “Generallerin Planı’nın’’ yazarı Giora Eiland olmak üzere birçok İsrailli stratejist ve güvenlik figürünün kamuoyuna yaptığı açıklamalarda kendilerine yer buluyor.

Dolayısıyla, Batı Şeria’daki “Demir Duvarlar” Gazze’deki “Demir Kılıçlar’ın” başarısızlığını telafi etme girişimidir ve tamamen İsrail kamuoyunun Gazze’deki başarısızlığa ilişkin değerlendirmeleriyle bağlantılıdır. Bu durumda, mevcut siyasi ve profesyonel çıkarların dışındaki çevrelerden gelen İsrail değerlendirmelerini, mevcut liderliğin ve siyasi çevrelerin resmi tutumunu, İsrail’in genel psikolojik çöküşünden ve İsrail televizyon kanallarının Gazze’deki İsrailli kadın mahkumların Kassam savaşçıları tarafından teslim edilme sahnelerini sanki savaş henüz başlamamış gibi yayınlamak zorunda kalmalarından kaynaklanan detaylar da dahil olmak üzere not etmeden bu savaşı bütünüyle değerlendirmek mümkün değildir. Bunlara örnek olarak şu yaşananlar sıralanabilir: İsrail tarafından yasaklanan Al Jazeera kanalından yayınlanması, serbest bırakılan Filistinli mahkumlar için Kudüs ve Batı Şeria’da herhangi bir kutlama gösterisinin engellenmesi, İsrail’in zaten kederli olan Filistinlilerin sevinçlerini kuşatmak amacıyla Filistinli mahkumların serbest bırakılmasını planlanan tarihten sonraki günün şafağına kadar kasıtlı olarak geciktirmesidir.

İsraillilerin kaçtıkları anlaşmaya varmalarını sağlayan faktörler için, savaşı durdurarak bile olsa esirlerin iadesine öncelik verilmesini talep eden İsraillilerin pozisyonunu güçlendiren Lübnan Savaşı’nın sona ermesinden, Biden yönetiminin ayrılması ve Trump yönetiminin gelmesiyle Amerikan yönetiminde meydana gelen dönüşüme kadar pek çok şey söylenebilir. Ancak en önemli faktör, son dakikaya kadar sahadaki savaşçıların kararlılığı, Filistinli müzakerecinin çoklu kaynaklardan gelen muazzam baskılar karşısındaki kararlılığı ve açık Amerikan ve Batı tedarik köprüsüne rağmen “İsrail’de” ekonomik ve sosyal olarak meydana gelen tükeniştir.