Napoleon Bonaparte vakti zamanında Çin hakkında “Orada uyuyan bir dev var. Bırakın uyusun! Çünkü uyandığında dünyayı ayağa kaldıracak.” demişti. Doğrusu, doğudaki bu dev bir süredir uyanmış durumda ve şimdi yeni bir dış politika vizyonuna sahip. Ortaya koydukları “Bir Kuşak, Bir Yol (OBOR)” inisiyatifi ile Asya’nın ve daha ötesindeki coğrafyanın büyük kısmında kesinlikle çok büyük bir etki yaratacaktır. Peki ya Körfez İş Birliği Konseyi (KİK) bunu nasıl karşılayacak?”

Şu ana kadar bu debdebeli Çin vizyonu karşısında KİK’in konumunu ele alan çok az derinlikli araştırma mevcuttu ki bu da bizi, bu mevzuya yakın zamanlara kadar bir nebze kayıtsız kalındığı sonucuna götürmektedir. Ancak bu durum bizleri, tüm devletlerin ve bölgelerin OBOR inisiyatifinde aynı derecede yer almamasından ötürü OBOR’un tüm devletlere eşit fırsatlar getirmediği fakat asıl meselenin zaten bu olmadığı yönündeki yanlış bir düşünceye sevk edebilir.

Eşit(siz) Fırsatlar

Avrupa Konseyi Dış ilişkiler Komitesi’nin Asya ve Çin programında araştırma üyesi olan Agatha Kratz’a göre OBOR, ilgili olan herhangi bir kimseye ve her ülkeye açıktır. En azından kâğıt üzerinde… Öte yandan bu inisiyatif, açıkça kavramsallaştırılmış fakat oldukça belirsiz ve sınırlı tanımlanmış iki yolu takip ediyor: Karasal İpek Yolu Kuşağı ve 21. yüzyılın Denizden İpek Yolu. Kratz da bu yüzden” OBOR İnisiyatifi’nin hedeflediği ülkelerin, bu rotaların üzerindeki ülkeler” olduğundan bahsediyor. Bu ise sanılanın aksine, diğer ülkelerin inisiyatifin bir parçası olamayacağı ve Çin ile altyapı inşası (özellikle ulaşım) yahut inisiyatifin finanse edilmesi (özellikle Asya Altyapı Yatırım Bankası- AIIB üzerinden) konusunda iş birliği yapamayacağı anlamına gelmiyor.

Carnegie-Tsinghua Küresel Politika Merkezi araştırmacısı Tong Zhao, Çin’in hedefinin tüm ülkelere eşit fırsatlar sunmak olduğunu belirtiyor. Ülkelerin içerisinde bulundukları spesifik şartlara göre değişecek şekilde; bu inisiyatif en çok, altyapısının gelişmesine ihtiyaç duyan, büyük inşaat projeleri tanzim edebilecek; sanayi kapasitesinin bir kısmını Çin’den ithal edebilecek ve Çin yatırımları için iyi yerel koşullar temin edebilecek ülkelerin yararına olacağı da ortaya konuyor.

Picture1

Leiden Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden Doç. Dr. Mohammadbaghe Forough’un ifadesiyle: “Bu, Çin tarafından arz edilen “rekabetçi bir platformdur” ve diğer ülkeler de bu platforma katılabilir. Böylece bu ülkeler OBOR’un geleceğini Çin ile beraber inşa edebilir. Yani her bir aktörün temsili; ekonomik, politik, (jeo)stratejik nitelikleri ile OBOR’a dâhil olan ülkelerin kapasiteleri; bu ülkelerin OBOR’dan ne düzeyde yararlanabileceği ve inisiyatife ne ölçüde katkıda bulunabileceği büyük bir rol oynayacaktır.” Forough’un öngördüğü kadarıyla, Çin son yıllarda Körfez ülkelerinin en büyük ticaret ortağı olduğundan karşılıklı olarak Çin-Körfez ilişkilerinin daha da gelişmesi bekleniyor fakat KİK ekonomilerinin hâlâ büyük ölçüde enerjiye bağımlı olması ve henüz çeşitlilik kazanmaması Çin-KİK ilişkilerinin ve KİK’in OBOR’a yapacağı katkıların hâlâ (ve öngörülebilir gelecekte) enerji güvenliği alanında olacağını ortaya koymaktadır.

Bir yandan da bazı şeyler yavaş yavaş değişiyor. Çin’in KİK ülkeleri (Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan gibi) ile teknoloji, sürdürülebilir enerji ve altyapı sektörleri alanında geliştirdiği projeleri de var.

Asıl Faydalanan İran mı?

Jeffret S. Payne gibi bazı yazarlar, Çin ile sahip olduğu tarihi bağların ve ABD’ye karşı çoktandır süregelen karşı duruşunun Çin için onu güvenilir bir müttefik kıldığı İran’ın OBOR’dan daha fazla faydalanması beklenmektedir. Tabi ki bu, bölgesel istikrarsızlığa ve KİK nezdinde söz konusu projenin bütününe karşı şüphelerin doğmasına yol açabilir. İran’ın jeostratejik konumu ve ekonomik potansiyeli, Çin’in bu fırsattan yararlanmasını sağlayacak faktörleri arasındadır. Örneğin; Pekin, nükleer enerji antlaşmasını takiben İran’ı büyük bir Orta Doğulu ekonomik aktör olarak tekrar saflarına çekti ve yakın bir tarihte İran ile aralarındaki ilişki düzeyini Kapsamlı Stratejik Ortaklığa kadar yükseltti.

Dr. Forough, İran’ın KİK ülkelerine kıyasla sahip olduğu birçok avantaj arasında Çinli yatırımcılar için oldukça çekici olduğunu, KİK üyelerinden daha çeşitlenmiş bir ekonomiye sahip olduğunu ve neredeyse 80 milyonluk bir piyasa hacmi olduğunu söylemektedir. Forough’a göre İran, Çin için KİK ülkelerine kıyasla enerji güvenliği açısından daha makul bir yerdir çünkü kendi sınırları içerisindeki terör ve siyasi istikrar başlıklarında yine KİK’e kıyasla daha az çalkantıya tanıklık etmektedir. İran ayrıca Arap Körfezi’ne giriş noktası olan, Asya ve Avrupa arasında (Türkiye ile birlikte) köprü işlevi gören, Orta Asya ve Hazar Denizi’ne de erişim noktası olan oldukça çekici coğrafi konumuyla da öne çıkmaktadır.

Çin ise dış politikada “müdahil olmama” ilkeleriyle bilinir ve bu zamana kadar bölgesel çatışmalar yüzünden başka ülkelerle ilişkilerinin bozulacağı durumlardan uzak durmayı tercih etmiştir. Payne’in “KİK ve Çin’in Bir Kuşak, Bir Yol” araştırmasında “Çin’in, çatışmalı bir çevreye dâhil olduğu zaman, rekabet içerisindeki aktörler arasında bir tür siyasi diyalog zeminini kolaylaştırma yönünde hareket ederek taraf seçmekten kaçındığını” ortaya koymaktadır. Payne’e göre Çin’in Batı’yla arasındaki uyum, bir gün güvenlik endişelerinin Çin’in politikasını motive eden esas faktör hâline gelmesi seviyesine ulaşabilir ve söz konusu uyumdan zarar görebilir fakat OBOR güvenlik operasyonlarını içerir şekilde tasarlanmadı.

İran’ın potansiyel avantajlarına rağmen Agatha Kratz, yollara ve ray hatlarına yapılacak altyapı yatırımlarının yahut boru hatlarının dahi bölgesel dengeleri altüst edebileceğine tam olarak ikna olmuş değil. “Gelişen altyapı sayesinde OBOR, İran’daki ekonomik hareketliliği bir nebze olsun arttırabilir ve Çin ile iyi ilişkilerin devamına da yolu açabilir. Fakat her durumda bu yatırımlar OBOR başlatılmasa da gerçekleşecek yatırımlar.” diye not düşüyor da Kratz. İran nükleer antlaşması geçen yıl imzalandıktan sonra Çin, İran ile yeni antlaşmalar imzalama konusunda fazla gelişme kaydedemedi. Nükleer antlaşma sonrası dönemde Çinli şirketler, AB ve diğer gelişmiş ülkelerle çok daha sert bir rekabetle karşı karşıya kalıyor ve Zhao, bu durumu göz önüne alarak “bu yüzden diğer ülkelerin OBOR’dan İran’a nazaran çok daha az faydalanacağını söylemenin anlamsızlığına” işaret ediyor.

Çin bu meselenin hassasiyetinin farkında olduğu için Orta Doğu ülkeleriyle ilişkilerinde son derece pragmatik bir tavır takınıyor. Forough’ya göre bunun bir örneği; İran’ın, KİK ülkelerinin ve İsrail’in Asya Altyapı Yatırım Bankası’na (AIIB) kurucu üyeler olarak dahil edilmesidir. Böylesine bir pragmatizmin bir diğer örneği de Xi Jinping’in 2016 yılında, Orta Doğu’ya en son yaptığı ziyarette hem Suudi Arabistan hem de İran ile görüşmesidir ki normalde süper güçlerin liderleri bu ülkelerden biriyle görüşür, ikisiyle birden değil. Geleceğe dair görebildiğim şu ki Çin-KİK ilişkilerinde zorluklar yaşanacaktır ancak bunlar aşılamayacak problemler değil.

KİK’in Fırsatları

OBOR, tartışmasız bir şekilde KİK için büyük bir potansiyel barındırıyor. Söz konusu atılım Pekin öncülüğünde bir proje olsa da Çin’in her şeyi tek başına yapmasının imkânsız olduğunu biliyoruz. KİK’te iş sektörü ve devlet fonları konusunda, Çin’in desteği olacak yatırımları değerlendirmek için yeterince fırsat var. Bazı gözlemciler her ne kadar KİK’in kazanımlarını ve kayıplarını, dikkatli bir şekilde İran’ın mevcut durumuyla kıyaslayarak tartsa da Körfez’in Çin’e yaklaşımı sadece bölgesel husumetler üzerine kurulmamalıdır. Özellikle bazı Körfez devletlerinde patlamaya hazır politik atmosfer ve problemli hükümet düzenlemeleri, Çinli yatırımcılar için zorluklar teşkil ediyor. Nitekim Zhao da Çinli şirketlerin bu yeni piyasalara girmeden önce tüm bunları düşünmek ve dikkatli olmak zorunda olduğunu düşünüyor. Bu, Çin’in Orta Doğu’yu pas geçeceği anlamına gelmiyor ancak kesinlikle aşamalar halinde ilerleyen bir yaklaşım takınacağını ve yatırımlarını yerel atmosfere aşina olduğu oranda adım adım arttıracağını gösteriyor. Güvenlik sorunları, Pekin’in bu meselelerde daha aktif rol oynamasını ya da en azından ilgili paydaşların husumetlerini çözmeleri için baskı yapmasını gerektirecektir. Çin’in Orta Doğu’daki özel temsilcisine göre ise (Gong Xiaosheng) OBOR, Orta Doğu’daki barış sürecine ciddi bir katkı yapabilir.

Mohammadbaghe Forough’ya göre KİK ülkeleri, bilhassa Suudi Arabistan, doğu cephesinde kendi finansal ve dini kozlarını oynayabilir. Enerji fiyatlarındaki sert düşüş ve Yemen’deki maliyeti yüksek savaş Suudi Arabistan’ın finansal olarak özgürce manevra yapmasına büyük bir engel oluşturuyor fakat yine de KİK ülkelerinin eli hâlâ İran’a kıyasla daha güçlü. Örneğin Çin-Pakistan OBOR projeleri, Pakistanlılar ve Suudiler arasındaki yakın bağlardan dolayı, Suudi Arabistan’ın katkıda bulunması için verimli bir zemin oluşturuyor. Avrasya’daki kalkınma projelerinde Çin ile yakın ekonomik bağları olan BAE de bu açıdan oldukça iyi adımlar atıyor. Doğrusu, Abu Dabi zaten Çin kurumları ile iş birliği halindeki Çin Fonu’nu faaliyete geçirmiş durumda. Buna ek olarak BAE; KİK ülkeleri, İran, Afrika ve hatta Avrupa için bir bağlantı noktası ve yeniden ihraç istikameti konumunda olduğu için Pekin’in Körfez’deki en önemli ticari ortağıdır.

Çin’in en büyük petrol ve doğalgaz tedarikçisi olan Suudi Arabistan ve Katar için de aynı durum geçerlidir çünkü her iki ülke de kendi “doğuya bakma” stratejilerini geliştirmekte ve Çin’i en önemli stratejik piyasalardan biri olarak kabul etmektedirler. En nihayetinde Dr. Forough, işte bu sebepler vesilesiyle “OBOR’un tamamen ekonomik kalkınma ile ilgili olduğu ve KİK ülkeleri böyle kalkınma projelerine daha fazla dâhil oldukça OBOR’un geleceğini şekillendirmede daha fazla başarılı olacağı” sonucuna varmaktadır ki burada “Yeni İpek Yolu” açılmaktadır.