Kısa bir süre önce El Kaide’nin resmi yayın organı Es-Sahab Medya grubun lideri Eymen Ez-Zevahiri’nin ‘Şam Allah’tan Başkasına Asla Boyun Eğmeyecektir’ başlıklı yaklaşık 6 dakikalık bir ses kaydını yayımladı. Suriye savaşıyla ilgili önemli noktalar içeren kayıt ‘Muzaffer Ümmetimize Kısa Mesajlar Serisi’nin 6. Bölümü olarak sunuldu. Yayımlanmasının akabinde grubun taraftarlarınca internet üzerinde dolaşıma sokulan kayıt ses getirdi. Kayıttan grubun Suriye savaşını yakından takip ettiğini ve savaş meydanına kayıtsız olmadığını, aksine mevcut savaş için Suriye’deki eski resmi kolu El-Nusra Cephesi’nin evrilmiş versiyonu Heyet Tahrir El-Şam’dan farklı projelere sahip olduğunu öğrendik.

Mezkûr ses kaydı Al-i İmran Suresi’nin 139 ve 140. ayetleriyle başlıyor ve grubun eski lideri Usame Bin Ladin’in Filistin halkına hitap ettiği meşhur konuşmasından şu kısa kesitle devam ediyor: ‘Allah’ı şahit tutarız ki zafere erişinceye ya da Hamza Bin Abdulmuttalib’in tattığını tadıncaya kadar sizi terk etmeyeceğiz.’ Bunun akabinde sözü Zevahiri alıyor ve Suriye savaşıyla ilgili önemli noktalara değiniyor. İlk önce Şam1 ehlinin yara ve acılarının bütün ümmetin yara ve acıları olduğunu belirtiyor, sonrasında onların her daim dualarında olduğunu ifade ediyor. Ayrıca, Zevahiri’nin vurguda bulunduğu diğer noktalar grubun Suriye’ye yeni bir formatta geri dönebileceği izlenimi uyandırdı pek çok kişide. Bu durumu daha iyi anlayabilmek için mesajın bütününü grubun Suriye’deki eski resmi kolunun dönüşüm evrelerini göz önüne alarak incelemek durumundayız.

2016’DA GERÇEKLEŞEN AYRIŞMA

Grubun Suriye’deki resmi kolu olan El Nusra Cephesi’nin lideri Ebu Muhammed el-Cevlani, ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyonun hava saldırılarından korunmak maksadıyla El Kaide ile olan bütün bağlarını kestiğini, grubunu feshettiğini ve hiçbir dış yapıyla bağı olmayan Şam’ın Fethi Cephesi’ni kurduklarını Temmuz 2016’da ilan etti. Cevlani’nin bu hamlesi basit bir isim değişikliği değildi. Aksine, grup Suriye’nin dinamiklerini göz önünde bulundurarak bu karara varmıştı. Buna rağmen ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyon bu durumu basit bir isim değişikliği olarak telakki etti. Dolayısıyla gruba karşı olan tavrını değiştirmeyerek yeni kurulan grubu ‘El Kaide’ye karşı savaşıyorum’ söylemiyle yoğun bir şekilde bombalamaktan kaçınmadı. Bu yoğun bombardımanlarda grup yüzlerce üyesini kaybetti. Şam’ın Fethi Cephesi’nin kurulmasından kısa bir süre sonra, Suriye rejimi müttefikleri Rusya’nın hava desteğinin yanı sıra İran destekli Şii milislerin de yardımıyla muhaliflerin kontrolü altında bulunan Halep’i ele geçirdi.

Bir insanlık dramına sahne olan Halep’in düşüşündeki en büyük sebeplerden biri muhalif gruplar arasındaki bölünmeydi. Bu bölünmüşlüğün farkında olan ve bütün Suriye muhalefetinin tek bir çatı altında toplanmasını isteyen Şam’ın Fethi Cephesi, Suriye’nin kuzeybatısında ılımlı Özgür Suriye Ordusu bünyesindeki bazı gruplara savaş açtığını deklare etti. Şam’ın Fethi Cephesi ılımlı muhaliflere saldırmasının gerekçesini şöyle sunuyordu; gruba göre ılımlı muhalifler Suriye Devrimi’ni müzakere masasında düşmana az bir menfaat karşılığında satıyordu. İki taraf arasında meydana gelen yoğun çatışmalar bir şemsiye yapının oluşmasıyla sonuçlandı. Şam’ın Fethi Cephesi kendisini feshedip, bazı başka gruplarla Heyet Tahrir el-Şam’ı kurduğunu 2017 yılının başında ilan etti. Şam’ın Fethi Cephesi’nden korunmak amacıyla ona karşı savaşan bazı gruplar da Ahrar el-Şam’a katıldı. Böylelikle bir hayli bölünmüş savaş alanı görece daha düzenli bir hale geldi.

TAHRİR EL-ŞAM MİLLİYETÇİ ÇİZGİYE KAYDI

Bu birleşmeden sonra Tahrir el-Şam’ın üst yönetimine Suriyeli isimlerin atandığını müşahede ettik. Bunun akabinde de yeni yapının liderleri grubun millî bir proje olduğunu ve hareket alanının da Suriye ile sınırlı olduğuna dair beyanlarda bulundular. Yapının üst kadrosunun yanı sıra hareket içerisindeki savaşçıların çoğunluğu da Suriyelilerden oluşuyor. Bu durum, Tahrir el-Şam liderlerinin Sünnilerin Şam’daki varoluşsal savaş retoriğine rağmen, yapının Suriyelileşmesi olarak algılandı. Yapı bu durumdan faydalanıp güç kazanarak ülkede saldırılar gerçekleştirdi. Bu arada Tahrir el-Şam ve El-Kaide arasındaki mesafe örgütün Zevahiri’den sonra en önemli ismi olarak kabul edilen ve grubun Suriye’deki eski kolunun liderleriyle iletişim halinde bulunan Ebu Hayr El-Masri’nin ölümüyle büyüdü. Bu gelişmeleri değerlendirdiğimizde Tahrir el-Şam’ın, Suriye konusunda El Kaide’den farklı bir strateji izlediğini görüyoruz. Tahrir el-Şam giderek daha milliyetçi bir çizgiye kayıp elindeki İdlip bölgesi gibi yerleri tutmaya/korumaya odaklandı.

Bunlarla birlikte, Zevahiri ise ses kaydında Suriye konusunda Tahrir el-Şam’dan farklı bir strateji ve amaca değiniyor. Konuşmasında, Suriye Savaşı’nın ulusal bir savaş olarak addedilmemesi gerektiğini, aksine Suriye meselesinin bütün ümmetin meselesi olduğunu belirtti. Ulusal savaş vurgusunun Suriye düşmanlarına hizmet edeceği vurgusunda bulunan Zevahiri rejime karşı savaşan kişilerin bu tarz söylemlerden kaçınması gerektiğine vurguda da bulundu aynı zamanda. Akabinde, Zevahiri, argümanını tarihten şöyle delillendiriyor; Muhammed Bin Kalavun ( Mısır Memlûk Sultanı idi kendisi) ve Osmanlı Türkleri Suriyeli olmamalarına rağmen bölgeyi savundular. Bunu yapmalarının sebebi Müslüman ve mücahit kişiler olmalarıydı.

DİKKAT ÇEKEN SÖYLEM DEĞİŞİKLİĞİ

Bu söylemler El Kaide’nin “Küresel Cihad’ın” temsilcisi olma iddiası ve Tahrir el-Şam’ın ise daha Suriye-eksenli bir yapı ve savaş ideali olması hasebiyle gruba dolaylı bir eleştiri olarak okunabilir. Ayrıca, Zevahiri konuşmasında savaş meydanında safların birliğinin önemine değinmesinin yanı sıra ‘‘Haçlılara ve onların Rafızi ve Nusayri müttefiklerine’’ karşı uzun süreli bir savaştan bahsetti. Şiilere karşı olan savaş vurgusu da dikkat çekici bir söylem zira El Kaide, Şiilere karşı olan memnuniyetsizliğini izhar edecek, onları karşısına alacak bu tarz söylemlerden genellikle kaçınıyor.

Bunlara ek olarak, Zevahiri Suriyeli muhaliflerin ellerindeki bölgeleri tutmaya odaklanmamaları gerektiğini söyledi ve bunun yerine muhaliflerin Suriye rejimi ve onun destekçilerine karşı bir gerilla savaşına yoğunlaşmalarını önerdi. Bu durumun düşmanlarının moralini bozacağını, onları yaralayacağını ve yaralı düşmanın kan kaybından öleceğini düşünüyor grup lideri. El Kaide ve onunla benzer amaç ve inançlara sahip bazı oluşumların bu stratejiyi etkili bir biçimde kullandığı bilinmekte. Bu stratejide belirli bir alana az sayıda savaşçıyla saldırılarak düşmana azami zarar vermeye çalışılır.

Toprakları elde tutmamaya yönelik vurgu da Tahrir el-Şam’a yönelik dolaylı bir eleştiri olarak görülmeli. Zira Tahrir el-Şam’ın daha merkeziyetçi olduğu, elindeki toprakları kaybetmek istemeyen ve ele geçirdiği yerlerde fiili bir devlet gibi hareket ederek halkı yönetmek arzusunda olan bir yapı olduğu biliniyor. Astana görüşmelerini Suriye Devrimi’ne ihanet olarak değerlendiren grup, son Astana görüşmelerinden sonra bir açıklama yayımladı. Grup açıklamasında İdlib bölgesinde benzeri görülmemiş bir askeri hareketlilik tehdidi altında olduklarını ifade ettikten sonra bölgeye yönelik olası bir müdahale durumunda Astana görüşmelerine katılan gruplara karşı savaşacağını beyan etti. El Kaide ise mevcut durumda Suriye konusunda daha farklı görüşlere sahip bir oluşum.

SURİYE’DEKİ KAOSTAN FAYDALANMAK İSTİYOR

Sonuç olarak yukarıda bahsedilen noktalardan hareketle şunlar söylenebilir; El Kaide ve Tahrir el-Şam arasındaki kopukluğun gitgide büyümesi ve tabiri caizse iki yapının bambaşka iki oluşum haline gelmesi El Kaide’nin ülkeye farklı bir yapı ve formatta geri dönüşü için oldukça müsait bir zemin oluşturmakta. El Kaide yönetimi böyle bir karar aldığı takdirde Suriye’de kendisi ile beraber hareket edecek kişileri bulmakta zorlanmayacaktır. Suriye’deki diğer muhalif gruplarla aynı çatı altında bulunup sorun yaşamaktansa grup kendisine ait müstakil bir kol yaratmayı gerilla savaşı stratejisine daha uygun bulacaktır. Şunu belirtmekte de ayrıca fayda görüyorum; ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyonun IŞİD’i yok etmeye odaklandığı bir dönemde El Kaide Orta Doğu’nun yanı sıra Kuzey Afrika’da da gücünü arttırdı ve kendisini yeniden inşa etti. Dolayısıyla El Kaide’nin Suriye’deki kaosun da etkisiyle ülkeye yeni bir isimle kendi uzun dönemli amaçları doğrultusunda dönmesi ve ülkenin muhtelif bölgelerinde rejim unsurları ile destekçilerine karşı saldırılarda bulunması kuvvetle muhtemel.

1 Burada Zevahiri’nin kastettiği Suriye’nin başkenti olan Şam değil, tarihte Levant olarak bilinen bölgedir.

Bu yazı ilk olarak Yeni Şafak Gazetesi’nde yayımlanmıştır.