Bu yazı ilk olarak Perspektif’te yayımlanmıştır.

Biden’ın görevi devralması ile beraber Özerk Yönetim’in siyasal meşruiyet elde etme arayışında çabalarını sıklaştırması bekleniyor. Biden daha göreve başlamadan Özerk Yönetim figürleri Biden’a “bizi siyasi olarak tanı” çağrıları yapmaya başladı bile.

9 Ekim 2019’da Türkiye’nin Barış Pınarı Harekatı’nı başlatması ve kısa bir zaman diliminde Tel Abyad ve Rasulayn arasındaki bir bölgeyi ele geçirmesi sonucunda PYD kontrolündeki Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ciddi bir yara almıştı.

2018 yılında, PYD’nin silahlı kanadı YPG’nin ana omurgasını teşkil ettiği, Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG), Suriye’nin doğusundaki Arap yoğunluklu bölgeleri ele geçirmesine müteakip ilan edilen Özerk Yönetim bu operasyon neticesinde toprak ve nüfuz kaybına uğradı. Harekât sonrasında, Türkiye’nin Rusya ile yaptığı anlaşmanın sonucu olarak bugün PYD kontrolündeki idarenin yönettiği alanlarda Rus güçlerinin yanında Esad rejimi kuvvetleri de varlık gösteriyor.

Askerî operasyonun üzerinden belirli bir süre geçtikten sonra PYD, yaşadığı krize bir çözüm bulma ve toplumsal ve uluslararası alanda meşruiyetini arttırma gayesiyle, SDG Komutanı Mazlum Abdi’nin öncülüğünde, ABD ve Fransa’nın da desteğiyle Suriye’de rakibi ve aynı zamanda İstanbul merkezli Suriye muhalefetinin bir parçası olan, Erbil destekli Suriye Kürt Ulusal Konseyi ile birlik görüşmelerini başlattı.

Bu görüşmelerin tarihsel bir bağlamı olduğu ve 2012 yılından beri iki tarafın defalarca müzakereler gerçekleştirdiği biliniyor. Kürt aktörler arasında güç paylaşımına dayalı ortak bir siyasi yapının kurulmasını hedefleyen bahse konu görüşmeler neticesinde Birinci ve İkinci Erbil Anlaşması ile Duhok Anlaşması imzalandı. 2012-2013 arasında taraflar kısa bir süreliğine de olsa ortak bir siyasi mekanizma kurmayı başardı da.

Kürt aktörler Temmuz 2012’de Kürt Yüksek Komitesi’ni kurup Suriye’nin kuzeyindeki bölgeleri beraber yönetmeye başladılar. Ağustos 2012’de YPG’nin, Kürdistan Bölgesel Yönetimi topraklarında eğitilen Suriyeli Peşmergelerin Kuzey Suriye’ye girişini engellemesinin ardından taraflar arasında problemler tekrar gün yüzüne çıktı ve sonuçta bu ortaklık yürümedi.

Taraflar arasındaki sonraki mutabakatların da çökmesiyle Suriye Kürt Ulusal Konseyi giderek zayıflarken PYD gücünü konsolide edip bölgede tek taraflı bir hegemonya kurdu. Ayrıca, Kürt aktörler arasında yaşanan bu gerilim nedeniyle bazı Ulusal Konsey figürleri sürgüne gitme mecburiyetinde kaldı. Kriz dönemlerinin ürünleri olduğunda şüphe bulunmayan Kürtler arası birlik görüşmelerine, 2020 yılında yine bir krizin ardından start verildi.

Birlik Görüşmelerinde Üçüncü Tur

Nisan 2020’de başlayan, hâlihazırda PYD öncülüğünde, 25 partiyi ihtiva eden Kürt Ulusal Birlik Partileri koalisyonuyla, benzer şekilde 15 partiyi bünyesinde bulunduran bir koalisyon olan Kürt Ulusal Konseyi arasında gerçekleşen birlik görüşmelerinde şu ana dek iki tur geride kaldı.

ABD Başkanlık seçimleri sebebiyle Suriye’den ayrılmak durumunda kalan, bilahare de değişen Amerikan delegasyonunun, 15 Ocak’tan sonra Kuzey Suriye’ye gelmesi bekleniyor. Bunun akabinde de Amerikalı yetkililerin garantörlük ve gözlemciliklerini yaptıkları birlik görüşmelerinin üçüncü turunu başlatacakları ifade ediliyor.

Taraflar arasında geride kalan iki turda, pek çok görüşme gerçekleşti ve kapsamlı olmasa da belli siyasi konular üzerinde uzlaşı sağlandı. Örneğin taraflar bir Kürt Yüksek Mercii oluşturmayı kabul etti.

40 kişiden oluşacağı ifade edilen Kürt Yüksek Mercii’nin, Kürt siyasal aktörlerinin Suriye’de izleyeceği ortak bir siyasi strateji oluşturmaya, idarede bir ortaklık meydana getirmeye, uluslararası alanda Kürt temsilini geliştirmeye ve Kürtlerin kazanımlarını korumaya hizmet etmesi hedefleniyor. Bunun yanında 2014 tarihli Duhok Anlaşması’nın ilerideki turlar için esas alınması, Suriye’nin gelecekte adem-i merkeziyetçi bir idare şeklinde yönetilmesi gibi hususlar üzerinde ittifak edildi. Görüşmelerin üçüncü turunda ise, Kürt Ulusal Konseyi’nin Özerk Yönetime katılımı, asayiş ve askerî konuların konuşulacağını her iki siyasi cenah teyit ediyor.

Görüşmelere Biden İdaresi Etkisi

İrrasyonel ve hiçbir şekilde tahmin edilemez olan Trump’ın döneminde Özerk Yönetim, Türkiye’nin operasyonları neticesinde ciddi bir toprak kaybına uğradı. Dolayısıyla, Kasım 2020 seçimleri süresince, her ne kadar taraflar pragmatik bir şekilde hareket edip sessizliklerini korumuş olsalar da Suriyeli Kürtlerin Joe Biden’ın seçilmesini arzu ettiklerini tahmin etmek zor değil.

Trump’ın Barış Pınarı Harekâtı’na yeşil ışık yakmış olması, Kürtlerde bu hissiyatı pekiştirmiş durumda. Hem Kürtleri, bölgeye daha önce yaptığı seyahatler dolayısıyla bölgeyi Trump’tan daha iyi tanıması hem de ABD-PYD/YPG ilişkisinin Joe Biden’ın Başkan Yardımcısı olduğu Obama döneminde başlamış olması hasebiyle PYD ve Kürt Ulusal Konseyi tarafları Biden döneminde Kürtler ve ABD arasında daha iyi bir ilişki bekliyor. Nitekim seçimin akabinde hem PYD/SDG hem de Kürt Ulusal Konseyi figürleri bu duruma işaret eden açıklamalarda bulundular.

Obama döneminde bir hayli etkili olan IŞİD’le Mücadele Küresel Koalisyonu’nun özel Başkanlık elçisi Brett McGurk’ün, Biden Yönetiminin ulusal güvenlik ekibinde Orta Doğu ve Kuzey Afrika Koordinatörlüğüne getirilecek olması da Suriyeli Kürtlerin ABD ile ilişkilerin geleceğine daha olumlu bakmasının bir başka nedeni.

Esasen, Joe Biden’ın Suriye dosyasında şapkadan tavşan çıkarması beklenmiyor. Mamafih Suriyeli Kürtler, Biden döneminde kendileri açısından apansız kötü bir sürprizle karşı karşıya kalmayacaklarını düşünüyorlar. Yine de Biden’ın siyasi olarak, PYD’nin kontrolündeki idareyi tanıması pek muhtemel görünmüyor. Muhtemelen, Suriye dosyasında Biden, Trump dönemindekine benzer bir siyaset izleyip, SDG’ye askeri desteğini sürdürecek.

Yeni yönetim döneminde IŞİD ve terörle mücadele gündeminin tekrardan daha yoğun bir şekilde gündeme gelmesi ihtimali de bu beklentiyi tahkim ediyor. Yani ABD’nin Özerk Yönetim’i resmi olarak tanımadan, sahadaki fiili durumu sürdürmesi kuvvetli bir olasılık. Aslında bu, ABD’nin bölgesel Kürtler siyasetinde yeni bir şey de değil. Irak Kürtlerinin 1991 yılından itibaren fiilen var olan özerklik deneyimlerine rağmen, ABD bu fiili deneyimi ancak Irak’ın anayasal olarak federal bir devlet biçiminde kurgulandığı 2005 anayasasından sonra resmi olarak tanıdı.

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin Siyasal Statü Arayışı

IŞİD’in alan hâkimiyetinin sona erdirilmesinin ardından, Özerk Yönetim siyasal statü elde etme yolunda çabalarını arttırmıştı. Ancak PYD/SDG bugüne dek, IŞİD’e karşı askerî zaferlerini, anayasal düzlemde bir siyasi kazanıma tahvil etmeyi başaramadı.

Suriye rejimiyle Suriye Demokratik Meclisi arasında Rusya’nın arabuluculuğunda Şam’da ve Hmeymim hava üssünde gerçekleşen görüşmelerden PYD/SDG lehine anayasal bir kazanım çıkmadı. Buna rağmen, Özerk Yönetim siyasal tanınma elde etme arayışından geri adım atmadı. Buna matuf, SDM yetkilileri Eylül 2020’de SDG kontrolündeki bölgelerin genelini kapsayan bir panel dizisi düzenlemeye başladı.

Haseke, Tabka, Rakka, Kamışlı gibi yerlerde 13 panel gerçekleştirip bölge halkının ileri gelenleriyle görüştükten sonra Suriye Demokratik Meclisi, Kasım ayında Haseke’de “Fırat ve Cizre Halkları Ulusal Kongresi” adı altında bir kongre tertip etti. Bu kongre siyasi tanınma elde etme yolunda el güçlendirmeye dönük bir hamle idi. Kongre sonrasında Özerk Yönetim’de reformlar yapılması sözü verildi. Bu mevzuda 17 maddelik bir sonuç bildirisi de ilan edildi. Bildiride en dikkat çeken maddelerden biri Kuzey ve Doğu Suriye’de yerel seçimler için hazırlıklar yapılmasıydı. 

Ayrıca, Biden’ın görevi devralması ile beraber Özerk Yönetim’in siyasal meşruiyet elde etme arayışında çabalarını sıklaştırması bekleniyor. Biden daha göreve başlamadan Özerk Yönetim figürleri Biden’a “bizi siyasi olarak tanı” çağrıları yapmaya başladı bile.

Suriye’de Kürt partileri arasındaki diyaloğun da bu hedefe hizmet edeceği düşünülüyor. Birlik görüşmeleri ile, PYD’nin PKK ile arasına mesafe koyması ve Kürt Ulusal Konseyi’nin Özerk Yönetim’e bir şekilde dahil edilmesi hedefleniyor. Kürt Ulusal Konseyi’nin yönetime ortak olmasıyla Özerk Yönetim’in meşruiyet krizinin belli ölçüde aşılması, Türkiye’nin güvenlik kaygılarının hafifletilmesi ve Suriye Demokratik Meclisi yetkililerinin Suriye’nin geleceğini şekillendirecek siyasi süreçlere katılmaları amaçlanıyor.

Bunların dışında, SDM Yürütme Kurulu Başkanı İlham Ahmed, 2021 yılında, Suriye muhalefeti ile gerilimi düşürmeyi amaçlayan bir dil kullanacağının sinyallerini de vermeye başladı. Ahmed, kısa bir süre önce, 2021 yılında Suriye muhalefetiyle, Kuzey ve Doğu Suriye’yi bir ortak demokrasi merkezi yapmayı sağlayacak bir proje yapmak istediklerini ifade etti.

Bu söylem değişikliği de yine, kurulan yönetimi kalıcılaştırmaya dönük bir hamle. Ayrıca gerek Mazlum Abdi gerekse de SDM ve Özerk Yönetim figürlerinin 2021 yılında seçim ve idarede değişiklik/reform temalı söylemleri de yine meşruiyet ve siyasal tanınma arayışı bağlamında okunmalı.

Siyasal Tanınma Yolunda İşlevsel Bir Koz: Tutuklu Yabancı IŞİD Mensupları

Siyasal tanınma elde etme ve meşruiyet kazanma arayışında bir diğer nokta da uzunca bir süredir SDG kontrolündeki hapishane ve kamplarda tutulan yabancı IŞİD tutukluları. PYD kontrolündeki Özerk Yönetim’in Dış İlişkiler Ofisi Eş Başkanı, Abdülkerim Ömer kısa bir süre önce bir röportajda, kötü şöhretiyle tanınan El-Hol kampında tutulan yabancı IŞİD mensuplarıyla ilgili ilginç bir noktaya temas ediyor. Çok kısa bir süre öncesine kadar mütemadiyen Batılı ülkelere “vatandaşlarınızı teslim alın” çağrısı yapan, almayanları da yeren bir dil kullanmakta beis görmeyen Özerk Yönetim, söylemini revize etmişe benziyor.

Ömer “Suç işlediği kanıtlanan kişileri, ülkeleri teslim etmemizi istese dahi vermeyiz.” diyor. Bunun yerine, daha önce de dillendirilen, Suriye’de uluslararası bir mahkeme kurulması konusunu gündeme getiriyor. “Uluslararası bir mahkemenin kurulması zor olsa da kısıtlı sayıda yabancı ülkenin katılımıyla bu mahkemeyi kurabiliriz. İsveç, Hollanda ve Avusturya da buna destek veriyor” diye de ekliyor.

Bu söylem değişikliğinin tesadüfi olmadığı aşikâr. Tutuklu yabancı IŞİD mensupları ve uluslararası mahkeme konusu da siyasal tanınma hususunda kullanılan işlevsel bir koz.  Uluslararası mahkemenin Özerk Yönetim yetkilileri tarafından dillendirilmesinin nedeni şu: Bu mahkeme yoluyla Yönetimin doğrudan veya dolaylı pek çok ülke ile ilişkiye geçebilmesi ve bu sayede uluslararası alanda tanınırlığını/meşruiyetini arttırması hedefleniyor.

Görüşmelerdeki Handikaplar

Birlik görüşmelerinin önünde çeşitli handikapların olduğu da yadsınamaz bir gerçek. SDG ve Suriye Demokratik Meclisi seçim ve idare reformunu gündeme getirmiş olsa da Kürt Ulusal Konseyi kaynakları seçim konusuna henüz sıcak bakmıyor.

Kürt Ulusal Konseyi figürleri seçimler için kapsamlı bir anlaşmanın yapılmasını, idarede ciddi reformlar gerçekleşmesini, bölgede güvenliğin tam anlamıyla sağlanmasını ve Suriyeli mültecilerin ülkeye geri döndükten sonra seçimlerin yapılmasını şart koşuyor. Bölgede bulunan bazı Arap kesimler de mevcut koşullarda seçimlerin yapılmasına karşı çıkıyor. Arap nüfus da Kürt Ulusal Konseyi figürlerine paralel olarak siyasi, askerî ve güvenlik problemlerinin yanında mültecileri sebep göstererek seçimlere katılmayacaklarını ifade ediyor.

Yukarıdakilere ek olarak, üçüncü turda tarafların çözmeleri gereken çetrefilli ve üzerinde uzlaşı sağlanmasının zor olduğu hususlar şunlar:

  • Öncelikle Kürt Ulusal Konseyi’nin idareye ne şekilde katılacağı henüz tam olarak netleşmedi. Daha önceki görüşmelerde Kürt Ulusal Birlik Partileri ve Kürt Ulusal Konseyi koalisyonlarının her biri için idarede %40’lık bir kota konulması, kalan %20’lik kesim için de bağımsız kişilerin idareye eklemlenmesi ifade edildi. Ancak bu konuyu netleştirilen bir metin henüz imzalanmış değil.
  • Taraflar arasında bir güven bunalımı var. Bu nedenle ABD gözetimi ve garantörlüğü olmadan taraflar aynı masada oturma konusunda problemler yaşıyorlar. Bu durum da görüşmeleri hâliyle etkiliyor.
  • Kürt Ulusal Birlik Partileri ve ENKS arasında zorunlu askerlik ve eğitim müfredatı konularında derin görüş ayrılıkları var. Kürt Ulusal Konseyi, şu anki sistemin tamamen değişmesini talep ediyor. PYD/ Kürt Ulusal Birlik Partileri ise Kürt Ulusal Konseyi’ni Kürtçe eğitim istememekle suçluyor ki Kürt Ulusal Konseyi bu suçlamayı reddediyor.
  • PYD’nin PKK ile arasına mesafe koyup koyamayacağı hâlâ bir muamma. Crisis Group ile yaptığı bir görüşmede Mazlum Abdi Özerk Yönetim bünyesinde PKK kadrolarının olduğunu kabul ederek, zaman içerisinde (Suriyeli olmayan) bu kişilerin başta bulunduklarını pozisyonlardan sonrasında ise Suriye’den çıkarılacaklarını ifade etti. Ancak bu projeye hem PYD içinden bir kanat hem de PKK’nın Kandil’deki liderleri tepki gösteriyor. Kürt Ulusal Konseyi ise birlik için PKK bağlantısının bitmesini şart koşuyor. Bu hususta temel olarak hedeflenen Türkiye için ise ana problem örgütsel bağ. Yani; sadece Suriyeli olmayan PKK kadrolarının Suriye’den çıkarılması Ankara’yı tatmin edeceğe benzemiyor.
  • ENKS’ye bağlı, Erbil’de bulunan binlerce Roj Peşmergesinin Suriye’ye ne şekilde döneceği, SDG’ye eklemlenip eklemlenemeyeceği meçhul. SDG’ye eklemlense dahi, Kürt Ulusal Konseyi, mezkûr Peşmergelerin Rakka ve Deyrizor gibi Arap yoğunluklu bölgelerde bir savunma gücü olarak bulunmasına şiddetle karşı çıkıyor. Bunun dışında, Kürt Ulusal Birlik Partileri ikili bir savunma gücünü kesinlikle kabul etmeyeceğini ifade ediyor. Ayrıca, KDP-PKK arasında son dönemlerde yaşanan problemlerde PYD medyasının Roj Peşmergelerine sert bir şekilde saldırmış olmasının görüşmeleri nasıl etkileyeceği de cevaplanmayı bekleyen bir soru.
  • Siyasi tutukluların ve kayıp olan (öldürüldüğü düşünülen) kişilerin akıbetleri de derin bir tartışma konusu olarak kalmaya devam ediyor.
  • Hâlihazırda 2 milyon civarında Kürdün yaşadığı tahmin edilen Suriye’de Kürt Ulusal Birlik Partileri ve Kürt Ulusal Konseyi koalisyonlarında 40 partinin olması yeterli bir trajedi değilmiş gibi, Suriye Kürt Demokratik İlerici Partisi (Yaygın kısa ismi-Partiya Pêşverû) ve Birlik Partisi (El-Wehdê) de birlik görüşmeleri hususunda çekincelerini ortaya koyup, sürdürülen görüşmelere üçüncü bir taraf olarak eklemlenmek istiyor. Bahse konu partilerin görüşmelere katılmasını engelleyen tarafın da Kürt Ulusal Konseyi olduğu ifade ediliyor.
  • Birlik görüşmelerinde sivil toplumdan kimsenin yer almaması da ayrı bir handikap. Her ne kadar Kürt Ulusal Birlik Partileri ve Kürt Ulusal Konseyi ileride bu eksikliği kapatacağız dese de görüşmelerin üzerinden 8 aydan fazla bir zaman geçmesi ve bu “ileride”nin ne kadar ileride olduğunun belli olmaması, görüşmelerin akıbeti hususunda akıllarda soru işaretleri yaratıyor.
  • KDP ve PKK arasındaki problemler, Suriye’deki Kürt diyaloğunun altını oyuyor. Taraflar arasındaki medya savaşı Suriye sahasına doğrudan sirayet ediyor.
  • Türkiye’nin birlik görüşmeleri konusundaki tutumu negatif. Ankara, görüşmeler konusundaki memnuniyetsizliğini daha önce üst perdeden izhar etti. Türkiye’nin Kürt Ulusal Konseyi’nin Suriye muhalefetinden ayrılmasına sıcak bakacağına dair herhangi bir veri de elimizde bulunmuyor. Bu nedenle İlham Ahmed’in Suriye muhalefetiyle “ortak bir proje” kurma hülyasının da Türkiye vetosuna takılmasına kesin gözüyle bakılabilir.

Sözün özü, aylardır sürmesine rağmen somut sonuçların hayata geçirilemediği, seçim gündeminin de yeni bir çatlak oluşturduğu birlik görüşmelerinin başarıya ulaşması için tarafların kat etmesi gereken uzun ve engebeli bir yol var.