Bu yazı ilk olarak Perspektif’te yayımlanmıştır.

Esed rejimi ve SDG arasında yaşanan problemlerin önümüzdeki dönemde nüksetmesi çok kuvvetli bir olasılık. Özellikle Sezar yasası kapsamında rejime uygulanan yaptırımlar, Şam yönetimini tabiri caizse felç etmiş durumda. Rejim bölgelerinde mütemadiyen yakıt, gaz ve ekmek krizi yaşanıyor. Biden döneminde de yaptırımların devam edeceği kesin gibi görünüyor ki bu da halkın yaşamının daha da zorlaşması anlamına geliyor.

Kuzeydoğu Suriye’de Şam rejimi ve PYD’nin Özerk Yönetimi arasında son aylarda yaşanan gerilim, kısa bir süre önce Özerk Yönetim’in iç güvenlik gücü olan Asayiş ve rejime bağlı Ulusal Savunma Güçleri (USG) milisleri arasında sıcak çatışmayla neticelendi. Bilhassa ocak ayının başından itibaren iki taraf arasındaki problemler, karşılıklı hamleler ve tutuklamalarla birlikte gözle görünür biçimde artmıştı. Tutuklamalardan sonra da taraflar birbirlerini kuşatma ve ambargo ile suçladı. Özellikle Birleşmiş Milletler’in insani yardımlar için sadece rejim ile çalışması ve rejimin yardımları bir silah hâline getirmesinin yanında, yardımların dağıtım sürecinde yaşanan büyük yolsuzluklar da gerilimi arttıran bir faktör.

2012 yılından beri PYD Suriye’nin kuzeyinde bir hegemonya kurmuş olsa da belirli bölgelerde rejim varlığını hâlâ sürdürüyor. Rejime bağlı kuvvetlerin konuşlu bulunduğu, sivillerin de meskûn bulunduğu ve aynı zamanda rejim kurumlarının fonksiyonel hâlde olduğu bu noktalar “güvenlik karesi” olarak adlandırılıyor. Rejimin hassas noktalarından olan bu bölgelerde son zamanlarda gerilimli bir süreç yaşandı.

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ve rejim arasındaki gerilimli sürecin sonunda 31 Ocak’ta Haseke’deki rejim kontrolündeki bahse konu güvenlik karesine Asayiş tarafından uygulanan kuşatmanın kaldırılması amacıyla gerçekleşen ve Beşşar Esed lehine sloganların atıldığı gösteriler sıcak çatışmayla noktalandı. Olaylarda rejim güçlerinden bir kişi ölürken üç kişi de yaralandı. Esasen bu olaylar sadece kuşatma ve ambargo ile de ilgili değil.

Aralık ayının ortasında SDG ve Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO) arasında Ayn İsa’da yaşanan çatışmalardan beri rejim, Rusya ve Özerk Yönetim/SDG arasında soğuk rüzgarlar esiyor. Rejim ve SDG arasında Ayn İsa’nın rejime devredilmesi talebi ile fitili ateşlenen, Kamışlı’daki tutuklamalar ile devam eden olaylar Haseke’de taşma noktasına ulaştı.

Suriye 23 2 21

Haseke’de patlak veren çatışmanın akabinde, rejimin SDG’ye yönelik bir askerî operasyon yapıp yapamayacağı sorusu sorulmaya başlandı. Rejimin SDG’ye dönük kapsamlı bir operasyon yapması ise birkaç sebepten ötürü pek muhtemel görünmüyor.

Ayn İsa Krizi

Özerk Yönetim’in başkenti Ayn İsa, Suriye Milli Ordusu tarafından özellikle aralık ayının ortasından itibaren defalarca hedef alınmıştı. Sürpriz olmayan bir şekilde, Joe Biden’ın ABD’de yönetime gelmesinin hemen öncesinde şiddeti artan bu saldırıları Rusya etkin bir şekilde değerlendirmeye çalıştı. Ayn İsa’nın yanı sıra Tel Tamr ve Tel Rıfat da hedef alındı. Bu dönemde Rusya, Türkiye’nin tehditlerini ileri sürerek, SDG’den Ayn İsa’yı Esed yönetimine devretmesini talep etti. M4 otoyolunun kontrolü açısından stratejik bir noktada bulunan Ayn İsa’nın kaybedilmesi durumunda sıranın Kobani gibi diğer Kürt bölgelerine de geleceğini düşünen SDG bu talebi reddedip, Rusya’nın garantörlük görevini yerine getirmesini talep etti. Ancak Rusya SDG-SMO çatışmalarına büyük oranda sessiz kaldı.

Ayrıca Rusya, SDG’nin zor durumundan yararlanarak Ayn İsa’da bazı gözlem noktaları kurarak etkinlik alanını da arttırdı. Bununla da yetinmeyen Rusya’nın SDG üzerindeki baskıyı arttırmaya devam ettiği görülüyor. Örneğin, birkaç gün önce Rusya Ayn İsa ve Tel Tamr’daki üslerinden çekildi. Kısa bir süre sonra ise Rus askerleri çekildikleri üslerine geri döndüler. Bu tarz ani hamlelerle Rusya’nın SDG’den tavizler koparmaya çalıştığı görülüyor. 

Türkiye, Rusya ve Suriye Rejimi Arasında Zımni Bir Anlaşma İddiası

Ayn İsa’nın yoğun olarak hedef alındığı aralık ayından beri PYD/SDG kaynakları Rusya, Türkiye ve Esed rejimi arasında Özerk Yönetim’e karşı zımnî bir anlaşma olduğu iddiasını dillendiriyor. SDG’nin Ayn İsa’nın hedef alındığı dönemde rejim ve Rusya’dan beklediği desteği görememesi de PYD/SDG için görüşlerini tahkim eden bir veri işlevi gördü. Bu zaman zarfında SDG, sıklıkla rejimi ve Rusya’yı bombardımana seyirci kalmakla suçladı. Özellikle Rusya’ya yönelik tepki büyüktü. Rusya’nın garantörlük görevini yerine getirmediği ve kendi çıkarlarının peşinden koştuğu iddiası SDG/PYD medyasında sıklıkla işlendi. Dahası bombardımanın sürdüğü dönemde Rusya Ayn İsa ve bazı başka bölgelerde defalarca protesto edildi.

Karşılıklı Suçlamalar, Tutuklamalar ve Kuşatma

Haseke’de yaşanan olayların bir evveliyatı olduğunu yukarıda ifade ettim. Aralık 2020’de rejim bazı SDG mensuplarını tutukladı. Buna misilleme olarak da SDG, ocak ayının başında Kamışlı’da bazı rejim mensuplarını tutukladı. Sonraki haftalarda gerginlik tırmanarak SDG ve Ulusal Savunma Güçleri arasında Kamışlı’da çatışma dahi yaşandı. Bu çatışmada da USG’den yaralananlar oldu. Çatışmaların ardından PYD/SDG ve rejim medyası karşılıklı olarak birbirlerine yönelik suçlamaların dozajını arttırdı. Özellikle de taraflar birbirlerini karşı tarafa ambargo ve kuşatma uygulayarak, sivillerin yaşamını zorlaştırmakla itham etti. SDG/Özerk Yönetim, Halep’te Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahallerine ek olarak, Afrinli mültecilerin yaşadığı Şehba olarak bilinen kamplara rejimin ambargo uyguladığını iddia etti.

Rejimin adı geçen alanlarda yaşayan halkı temel gıda maddeleri, yakıt ve ilaç gibi gereksinimlerden mahrum bıraktığını ileri süren SDG bunun üzerine rejimin yumuşak karnı olan Kamışlı ve Haseke’deki “güvenlik karelerini” kuşatmaya aldı. Kürtlerin yaşadığı bahse konu alanlara son birkaç ayda rejimin kuşatma uyguladığı doğru olmakla birlikte Asayiş’in Haseke ve Kamışlı’da rejime el yükseltmesindeki temel faktörün Ayn İsa olduğu ifade edilebilir. Ayrıca bu kuşatmaya Ulusal Savunma Güçleri’nin SDG’ye yaptığı bazı saldırılar da gerekçe gösterildi. Kuşatma ile SDG, rejimi Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgeler üzerindeki ambargoyu kaldırmaya ve rejim karşısında elini güçlendirmeye çalıştı. Bu kuşatma 20 gün kadar devam etti. SDG’nin bu zaman diliminde bölgeye giriş ve çıkışları sıkı bir şekilde kontrol ettiği biliniyor.

Yaklaşık 3 haftalık bu kuşatmanın sonucunda Haseke Valisi Ğassan Halil, taraftarlarıyla bir toplantı gerçekleştirerek, rejim destekçilerini SDG’ye karşı protestolar düzenlemeye davet etti. SDG bunun üzerine valiyi ve rejimi Kürtler ile Araplar arasında nifak tohumları ekmekle suçladı. Ğassan Halil’in çağrısının ardından rejim destekçileri ve Ulusal Savunma Güçleri milisleri Beşşar Esed lehine sloganlar atıp SDG/Asayiş’i protesto ettiler. Bunun akabinde, olaylar sıcak çatışmaya döndü ve bir kişinin hayatını kaybettiği üç kişinin de yaralandığı olay vuku buldu. Olayların ardından Rusya devreye girdi ve taraflar karşılıklı olarak uyguladıkları kuşatmaları kaldırdılar. Yani; Halep’e karşılık, Haseke verilmiş oldu. Kuşatmanın bitmesi ve yardımların halka ulaştırılmaya başlanmasıyla, zor günlerden geçen bahse konu bölgelerde hayat belli ölçüde normale dönmeye başladı.

Kırılgan Bir Zeminde İlerleyen İlişkiler

Esed rejimi ve SDG arasında yaşanan problemlerin önümüzdeki dönemde nüksetmesi çok kuvvetli bir olasılık. Özellikle Sezar yasası kapsamında rejime uygulanan yaptırımlar, Şam yönetimini tabiri caizse felç etmiş durumda. Rejim bölgelerinde mütemadiyen yakıt, gaz ve ekmek krizi yaşanıyor. Biden döneminde de yaptırımların devam edeceği kesin gibi görünüyor ki bu da halkın yaşamının daha da zorlaşması anlamına geliyor.

Öte tarafta ise rejim SDG’yi ABD işgal güçleri destekli milisler olarak kodlayıp, SDG’ye yönelik tutumunu ortaya koyuyor. Bunlara ek olarak, Özerk Yönetim/SDG’nin ülkenin kuzeydoğusunda verimli tarım bölgelerinin yanında ülkedeki petrol alanlarının büyük kısmını elinde bulundurması, yaptırımlarla durumu gitgide kötüleşen rejimin Özerk idareye yönelik olumsuz algısını tahkim eden bir katalizör işlevi de görüyor. Bu nedenlerle, taraflar arasında kırılgan bir zeminde ilerleyen ilişkilerin 2021 içerisinde daha da kötüleşmesi muhtemel görünüyor.

Rejim Ordusunda Küçülme

Bunlarla birlikte, rejim ve SDG arasında büyük bir çatışma ihtimalinin ufukta belirdiğini ifade etmek için elimizde yeterli veri olduğu söylenemez.

Rejimin hâlihazırda SDG’ye karşı girişeceği bir saldırıdan elde edebileceği pek bir kazanım yok. Ayrıca rejim ordusunun kapasitesi de büyük çaplı bir operasyona elverişli değil. Nitekim ordunun küçülme kararı alması bu görüşü tahkim ediyor. Rejim lideri Beşşar Esed’in 10 Ocak’taki bir genelgesi ile Suriye ordusunun küçülmesi öngörülüyor. Ordunun bütün kısımlarında savaşa hazırlık kapasitesinin %66’dan %33’e, bu bölümlerle bağlantılı askerî birliklerde ise kapasitenin %80’den %50’ye düşürülmesi kararı alındı. Aynı şekilde kara kuvvetleri ve deniz kuvvetleri kapasitesinde de düşüş yaşandı. Bu kuvvetlerde savaşa hazırlık durumunun %100’den %80’e düşmesi hedefleniyor. Bu hamlelerle ordunun 2012 öncesi seviyesine döneceği belirtiliyor.

Ordunun savaşa hazırlık ve askerî mobilizasyon kapasitesinde küçülme kararı almasındaki temel saikin maddi sıkıntılar olduğu dillendiriliyor. Ancak tek sebebin bu olmadığı da aşikâr. Suriye’nin kuzeybatısında çatışmaların büyük oranda donmuş olması da rejimin askerî kapasitesinde küçülmeye gitmesindeki bir diğer sebep. Biden döneminde Sezar yasası kapsamındaki yaptırımların hız kesmeden devam etme olasılığının çok yüksek olması ve ekonominin daha da kötüleşmesi beklentisi 2021’de orduyu daha da zorlayabilir. İran ve Rusya’nın yaşadığı ekonomik problemler de ayrıca rejime olumsuz manada yansıyacaktır.

Bunların dışında, rejimin askerî kapasitesini SDG ile büyük çaplı bir rekabete/çatışmaya girişerek kullanmak yerine, gücünü Suriye muhalefetinin son kalesi İdlib’e ve sürekli olarak kendisine sorun çıkaran Dera’ya saklamak isteyeceğini söylemek abartılı olmaz. Hâlihazırda İdlib’e büyük oranda sükûnet hâkim, ancak Suriye’nin güneyi rejime sorun çıkartmaya devam ediyor. 2018 yılında Rusya’nın arabuluculuğuyla Dera’daki muhalifler, rejim ile anlaşmış olsalar da iki taraf arasında sıklıkla problem yaşanıyor. Taraflar arasında zaman zaman çatışma da yaşanıyor. Rejimin otorite kurmada büyük problem yaşadığı Güney Suriye ocak ayında yine askerî bir gerilime sahne olmuştu. Eski muhalifler ile rejim arasındaki gerginliğin önümüzdeki dönemde devam etmesi de çok muhtemel görünüyor.

Hasılı, SDG ve Özerk Yönetim ciddi problemlerle yüzleşse de rejimle büyük bir çatışma yaşama ihtimali düşük görünüyor. Yine de taraflar arasında soğuk rüzgarların esmeye devam edeceği kesin. Kuşatma kalksa da Asayiş’in “rejim ihlallerine karşı” Haseke’de rejim kontrolündeki bölgelerdeki noktalarının yerinde kalacağını ifade etmesi ve rejimin kuşatma kalktıktan sonra dahi SDG’ye karşı kullandığı dil, taraflar arasındaki güven bunalımını ortaya koyuyor.

Taraflar arasındaki sorunlar bir süreliğine donduruldu. Ama iki tarafın kapsamlı bir anlaşmaya varmadığı da önümüzde bir gerçek olarak duruyor. Dolayısıyla, iki tarafın zaman zaman küçük çaplı çatışmalar yaşamasının her zaman ihtimal dahilinde olduğu öngörülebilir.