PYD yönetimi, Şam ve Hmeymim’de Rusya aracılığıyla rejim ile gerçekleşen uzlaşma görüşmelerinin başarısız olduğunu gördükten sonra Şam rejimi ile köprüleri büyük oranda atmışa benziyor.

Uluslararası arenada büyük bir dalga konusu olan Suriye başkanlık seçimi komedisinin sona ermesinin akabinde, Kuzeydoğu Suriye’de yaşanan gelişmeler dikkatleri yeniden PYD kontrolündeki Özerk Yönetim alanlarına yoğunlaştırdı. Kuzeydoğu Suriye’de kontrol ettiği Arap yoğunluklu bölgelerde sıklıkla problem yaşayan Özerk İdare son dönemlerde farklı bölgelerde yeni bir protesto dalgasının hedefi hâline geldi. Bahse konu protesto dalgası Esed rejimine seçim tiyatrosu vasıtasıyla bir meşruiyet elbisesi giydirilmeye çalışılan dönemin öncesi ve sonrasında vuku buldu.

Suriye rejimi ve SDG/Özerk İdare arasında 2020 yılının sonundan itibaren kademeli olarak artan bir gerginlik süreci yaşanmıştı. Önümüzdeki süreçte de Esed rejiminin SDG’nin kontrol etmekte zorlandığı Arap yoğunluklu bölgelerdeki problemleri kullanarak PYD yönetimine yönelik bir isyan dalgasını körüklemesi muhtemel görünüyor.

SDG ve Suriye Rejimi Arasında Kademeli Olarak Artan Gerilim

Rejim ve SDG/Özerk Yönetim arasında 2020 yılının son döneminden itibaren kademeli olarak artan gerilimli bir süreç yaşandı. 2020 Aralık ayından itibaren Haseke ve Kamışlı’da iki taraf arasında ciddi bir gerilim yaşanmış, Ayn İsa krizi ile beraber taraflar karşılıklı olarak birbirlerinin kontrol alanlarına dönük kuşatma uygulamışlardı. Bu gerilimli süreçte taraflar arasında çatışmalar yaşanmış, her iki taraftan hayatını kaybedenler olmuştu. Müteakip aylarda da iki taraf arasında gerginlik devam etmiş Nisan ayında Kamışlı’nın Tay Mahallesi’nde, Özerk İdare’nin iç güvenlik birimi olan Asayiş ve rejim destekli Ulusal Savunma Güçleri arasında yaşanan çatışmalar sonrası SDG mahallenin neredeyse tamamını ele geçirmişti. Bu çatışmalarda da yine iki taraftan can kayıpları yaşanmıştı.

Rejim ve SDG arasındaki problemler yaşanan çatışmalarla da sınırlı kalmıyor. Hem rejim hem de Özerk İdare, karşı tarafa baskı uygulayıp muhtelif konularda birbirlerinden taviz koparabilmek adına bölgeleri arasındaki ticari geçiş kapılarını kapatarak birbirlerine ekonomik anlamda da baskı uyguluyorlar. Örneğin Esed rejimi mart ayında Özerk İdare alanlarına açılan 5 kapıdan 4’ünü kapatma kararı almıştı. Kapıların kapanması hem insan hem de ticari ürünlerin geçişini engelleyerek taraflar arasında gerginliği arttırıyor. PYD idaresi de zaman zaman rejim alanlarına petrol ve buğday akışını keserek rejim alanlarındaki krizi daha da kötüleştiriyor.

Geçişleri kapatmanın son örneği Suriye başkanlık seçiminin hemen öncesine denk geldi. Seçimler gerçekleşmeden önce PYD güdümündeki yönetim iki bölge arasındaki geçişleri kısa bir süreliğine kapatıp akabinde yeniden açtı. Bunların yanı sıra, rejimin tüm isteklerine rağmen, SDG’nin siyasi ayağı olan Suriye Demokratik Meclisi (SDM) başkanlık seçiminin bir parçası olmama kararı aldı. Bu doğrultuda Özerk Yönetim alanlarında başkanlık seçimlerine izin verilmedi. Ancak yine de Kamışlı ve Haseke’de rejim kontrolündeki alanlar olan güvenlik karelerinde çok kısıtlı da olsa seçime katılım oldu.

PYD yönetimi, Şam ve Hmeymim’de Rusya aracılığıyla rejim ile gerçekleşen uzlaşma görüşmelerinin başarısız olduğunu gördükten sonra Şam rejimi ile köprüleri büyük oranda atmışa benziyor. Bu durum Suriye Demokratik Meclisi’nin devlet başkanlığı seçimi öncesinde yayımladığı bildiride net olarak görünüyor. SDM yayımladığı bildiride taraflar arasında gerçekleşen siyasi görüşmelerin başarısız olmasından rejimi sorumlu tutarak, seçimin Suriye halkının amaçlarını yerine getirmediğini belirtiyor. Ayrıca SDM bildiride Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu’nun 2254 sayılı kararına atıfta bulunup, Suriyelilere dönük suçlardan rejim ve muhalefet içindeki aşırıcıları suçluyor. Kısaca biriken bütün bu sorunlar iki taraf arasında zaten zayıf olan bağları daha da erozyona uğratmış gibi duruyor.

Kuzeydoğu Suriye’de Artan Ekonomik Problemler

Yukarıda zikredilen siyasi ve güvenlik sorunlarının yanında Özerk İdare’nin kontrolü altında bulunan Kuzeydoğu Suriye, Suriye’nin diğer bölgeleri gibi derin ekonomik problemlerle malul. SDG, Suriye’de bulunan petrol alanlarının %70’ini ve ülkedeki geniş verimli tarım topraklarını kontrolü altında bulundurmasına rağmen Kuzeydoğu Suriye’deki ekonomik problemler büyüyor. Durumun daha da kötüleşeceğine dair elimizde birkaç veri var.

Öncelikle bu dönem Suriye çok ciddi bir kuraklık dönemi yaşadı. Bu durum doğal olarak hasat miktarını büyük oranda azalttı. Türkiye’den Suriye’ye Fırat nehri üzerinden akan su miktarında yaşanan azalma da bu duruma doğrudan etki etti. Fırat’tan akan suyun azalması sebebiyle Türkiye’yi suçlayan Özerk İdare ve SDG buna karşılık olarak muhalif bölgelere Tişrin barajı üzerinden verilen elektriği kesti. Suriye’de yaşanan kuraklık nedeniyle ana maddesi buğday olan pek çok maddenin üretiminde kriz yaşanması ve buğdaydan elde edilen ürünlerin fiyatlarının artması bekleniyor. Özerk İdare Kuzeydoğu Suriye’de üretilen buğday ve arpanın bölge dışına çıkmaması için aslında üreticilere rejimin teklif ettiğinden daha yüksek bir fiyat teklif etti. Bunun yanında, idareden figürler çiftçilere ekim yapabilmeleri için gerekli tohumları da temin edeceklerini ilan ettiler. Buğday ve arpanın SDG kontrolündeki alanlarda kalması rejim alanlarına olumsuz bir şekilde yansıyacaktır ki bu nedenle taraflar arasındaki gerginliğin artacağını tahmin etmek zor olmaz.

Esasen, kuraklık öncesinde de Kuzeydoğu Suriye dahil olmak üzere Suriye’nin muhtelif bölgelerinde ekmek krizi zaten yaşanıyordu. Kuraklık sadece hâlihazırdaki kötü durumu hızlandıran bir katalizör işlevi görecek. Ülkede ekmek krizlerine mütemadiyen akaryakıt ve gaz krizleri de eşlik ediyor. Bu vahim durum önümüzdeki dönemde de iyileşeceğe benzemiyor. Ayrıca, kuraklık hayvancılık sektörünü de ciddi şekilde etkilemiş durumda. Kuzeydoğu Suriye’de pek çok kişi hayvanına yem bulamamaktan veyahut var olan yemlerin yüksek fiyatından şikâyet ediyor vaziyette. Bu nedenle pek çok hayvan besicisi hayvanlarını ucuz fiyatlardan ellerinden çıkarıyor.

Bunların yanında, Kuzeydoğu Suriye’de ekonomik durumu kötüleşen Özerk İdare mayıs ayının ortalarında akaryakıt fiyatlarında büyük bir artışa gitti. Akaryakıt ve gaz fiyatlarında %200-300’lük bir artış kararı alan yönetim protestoların odağı hâline geldi. Bu karara idarenin içerisinden dahi bazı partiler tepki gösterip zam kararının kendilerine danışılmadan alındığını ifade ederek söz konusu kararın düzeltilmesi gerektiğini savundular. Her ne kadar Özerk İdare petrolün çıkarılma maliyetini karşılama ve rejim alanlarına doğru yapılan kaçakçılığı engelleme amacıyla zam kararını aldığını belirtse de mezkûr kararın kötüleşen ekonomik durum nedeniyle alındığı ve yönetimin gelirini bu şekilde arttırmaya çabaladığı görülüyor. Zam kararı nedeniyle gerçekleşen protestolarda Asayiş’in müdahalesi sonucu Arap yoğunluklu Şeddadi’de hayatını kaybedenler oldu. Asayiş, beklendiği üzere, olaylarda yabancı bağlantı ve ajandalara hizmet eden kişilerin rolü olduğunu savunan bir açıklamada bulundu. SDG de yine benzer bir açıklamada Şeddadi’deki protestolarda maskeli kişilerin güvenlik güçlerine saldırdığını ifade ederek, protestoların güvenlik ve istikrarı hedef alan araçlar hâline gelmemesi gerektiğini savundu. Yaşanan yoğun protestolar ve ölümler sonucunda Özerk İdare zam kararını geri almak mecburiyetinde kaldı.

Bu gelişmelerin yanında, Biden yönetimi, Donald Trump zamanında Özerk Yönetim ile Delta Crescent Energy arasında petrol çıkarımı/üretimi için yapılan anlaşmayı etkileyecek bir karar aldı. ABD yönetimi şirkete sağlanan yaptırımlardan muafiyet kararını uzatmama kararı aldı. Bu karar iki açıdan PYD yönetimi için kötü bir haber. Birincisi bu şirketin Kuzeydoğu Suriye’deki petrol sahalarını modernleştirmesi öngörülüyordu. Bu açıdan, petrol sahaları bundan sonra dezavantajlı bir durumda olacak. İkinci olarak ise Özerk Yönetim uzunca bir süredir ABD ile olan ilişkisini çeşitlendirmeye çalışıyordu. Yani, ABD ve SDG arasındaki güvenlik odaklı ilişkinin diğer alanlarla desteklenerek, ABD askerî gücünün Kuzeydoğu Suriye’de kalmasının garanti altına alınmasına çalışıyordu. Çeşitlenen ilişkilerin de siyasal statü elde etmesine olumlu katkıda bulunacağını öngörüyordu Özerk Yönetim. Bu haberin dışında ABD tarafından SDG için bir olumsuz haber daha geldi. Pentagon’un 2022 yılı bütçesinde IŞİD ile mücadele için ayırdığı bütçenin azaldığı görülüyor. SDG’ye verilen mali destek de bu doğrultuda azalacak. Dikkate değer bir nokta da şu: Pentagon 2022 bütçesi bir önceki yıla nazaran 10 milyar dolar büyümesine rağmen bu kısıtlamaya gidiyor. 2021 yılı bütçesinde Suriye’deki partnerleri için 200 milyon dolar ayıran ABD, bu miktarı 177 milyon dolara düşürmüş durumda. Bu noktalar göz önünde bulundurulduğunda, ekonomik kaynaklı problemlerin artması Kuzeydoğu Suriye’de önümüzdeki dönemlerde ekonomi kaynaklı yeni bir protesto dalgasına sebebiyet verebilir.

Menbic Denklemi

Suriye’nin Arap yoğunluklu bölgelerinin Özerk İdare için farklı alanlarda sorun yarattığını yukarıda ifade ettim. Bu alanlardan biri de zorunlu askerlik. SDG’nin 2014 yılından beri “Öz Savunma Görevi” adı altında uyguladığı zorunlu askerlik aslında hem Arap nüfusun hem de Kürt nüfusun tepkisine neden oluyor. ENKS-PYD arasında gerçekleşen ve hâlihazırda duran birlik görüşmelerinde çözüme kavuşturulması beklenen mevzulardan biri de zorunlu askerlik idi. Zira, zorunlu askerlik görevini yerine getirmek istemeyen çok sayıda kişinin Suriye dışına kaçtığı hem Arap hem de Kürt kaynaklar tarafından ifade ediliyor. Özerk İdare akaryakıt ve gaz zammı nedeniyle gerçekleşen protestolardan başını henüz doğrultabilmişken, Menbic’de 31 Mayıs’ta olaylar vuku bulmaya başladı. SDG’nin son dönemdeki zorunlu askerlik kampanyasına karşı çıkan ve bölgenin kötü ekonomik durumundan şikâyet eden kişiler bölgede protestolar düzenledi. Menbic gibi Arap yoğunluklu olan Doğu Suriye’de de bu konuda daha önce benzer protestolar düzenlenmişti.

Menbic’de gösteriler başladıktan sonra yaşanan olaylara Asayiş’in sert müdahalesi sonucu sekiz kişi öldü, onlarca kişi de yaralandı. Olaylar sonucunda bölgenin ileri gelenleri ve aşiret reisleriyle bir araya gelen Menbic Sivil İdaresi ve Menbic Askeri Meclisi zorunlu askerliğin bir süreliğine ertelendiğini, zorunlu askerlik kararının yetkililerle yeniden değerlendirileceğini, gösterilerde tutuklananların serbest bırakılacağını ve bir komite kurarak ölümlerden sorumlu olanları tespit edip sorumlulardan hesap sorulacağını ilan etti. Ne var ki, “Öz Savunma Görevi” tamamen iptal edilmeden bu sorunların devam etmesine kesin gözüyle bakılabilir.

SDG’ye Dönük Artması Muhtemel Yerel Direniş

Yukarıda bahsedilen nedenler sebebiyle Kuzeydoğu Suriye’de yeni protesto dalgalarının yaşanması olası. Bölgede giderek derinleşen ekonomik problemleri kullanarak Suriye rejiminin, önümüzdeki zaman diliminde özellikle SDG kontrolündeki Arap yoğunluklu bölgelerde yerel bir direnişi kışkırtması olası görünüyor. Yukarıda zikrettiğimiz Haseke’deki kuşatma, Ayn İsa krizi, Tay Mahallesi’nde yaşanan çatışmalar, insan ve ticari malların geçişini sağlayan geçişlerin kapatılması gibi nedenler yüzünden rejim zaten uzunca bir süredir SDG/Özerk Yönetim’e bilenmiş durumdaydı. Son kertede, kontrol ettiği bölgelerde başkanlık seçimine izin vermemesi nedeniyle, rejimin Özerk İdare’ye olan bu bilenme halinin arttığını söyleyebiliriz. SDG yetkilileri de zaten Menbic’deki olaylarda rejimin parmağı olduğunu iddia etti. Hatta Menbic Askeri Meclisi sözcüsü Şervan Derviş, Menbic’de ölenlerin rejim kurşunlarıyla öldüğünü dahi iddia ederek akıllara ziyan bir açıklamada bulundu. Derviş’e göre, rejim meşru talepleri olan protestocuları manipüle etmek suretiyle bölgede kaosa neden olup, SDG’den seçim intikamını almak istedi. Rejim dışında, Menbic’deki olaylardan ikincil olarak Türkiye’yi de suçladı sözcü.

Menbic’in stratejik önemi bölgede yaşanan son gelişmelerin ehemmiyetini arttırıyor. Menbic askerî, siyasi ve ticari açıdan önemli bir bölgede bulunuyor. Hem rejim hem de Türkiye’nin gözünün olduğu bir alan burası. Menbic gibi SDG kontrolündeki Arap yoğunluklu bölgelerde de yine kronik problemler olduğu biliniyor. Özellikle Rakka ve Deyrizor’da SDG kontrol sağlama konusunda ciddi problemler yaşıyor. Deyrizor gibi bölgeler petrol zengini olmasına rağmen bu bölgelerde ekonomik durum parlak değil. Savaştan zarar gören Doğu Suriye’deki pek çok yer de hâlâ imar edilememiş durumda. Ekonomik problemlere bir de güvenlik problemleri eşlik ediyor. IŞİD’in en aktif olduğu bölgelerden biri olan ve sürekli olarak suikastların gerçekleştiği bir alan Deyrizor. Ekonomik problemler ve güvenlik sorunları nedeniyle SDG ile Arap aşiretleri bu bölgede defalarca da karşı karşıya geldi. Her ne kadar SDG, IŞİD’e yönelik operasyonlar gerçekleştirse de güvenlik durumu yeterince kontrol altına alınmış değil. Bunlara ek olarak, Arap aşiretler arasındaki bölünmüşlük de durumu daha bir karmaşıklaştırıyor. Aynı aşiret içerisinde bir kanat rejime destek verirken, başka bir kanat IŞİD’le veya SDG ile iş tutmayı doğru bulabiliyor. Deyrizor’da IŞİD’in bu kadar saldırı gerçekleştirebilmesinin sebeplerinden biri de zaten örgütün Arap aşiretlerden hâlâ bulabildiği destek. Aşiretler arasındaki bölünmüş yapı farklı aktörler arasında bir rekabete de neden oluyor. Ülkedeki aşiretler Suriye savaşına müdahil olan hemen hemen her aktörün radarında oldu bu zamana dek.

Son olarak, Türkiye 14 Haziran’da NATO zirvesinde gerçekleşmesi beklenen Erdoğan-Biden görüşmesinde ABD tarafından YPG/PYD konusunda istediğini bulamazsa, Suriye rejimi ile görüşerek bu mevzuda istediğini almaya çalışması mümkün görünüyor ki kısa bir süre önce Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Beşar Caferi de Türk ve Suriyeli yetkililer arasında bazı güvenlik görüşmelerinin gerçekleştiğini teyit etti. Bu noktada ayrıca, Türkiye’nin Arap aşiretler üzerinden SDG’ye dönük bir yerel direnişe de destek vermesi olası görünüyor. Hatta Türkiye destekli muhalefetin kontrol ettiği alanlarda meskûn bulunan bazı aşiret üyeleri SDG’ye karşı halkı mobilize etmek için çağrıda bulunmaya başladılar bile. Hasılı, ekonomik koşulların giderek ağırlaştığı Özerk İdare bölgelerindeki protestolar Menbic ile sınırlı kalmayarak diğer bölgelere de zaman içerisinde yayılabilir.

Bu yazı ilk olarak Perspektif’te yayımlanmıştır.