(Bu metin İngilizce orijinal versiyonundan tercüme edilmiştir.)

Gazze krizi, ortaya çıktığı görülen çok kutuplu dünya düzeni için yeni bir adım manasına geliyor. Son dönemde patlak veren çatışmanın beklenmedik boyutu ve Batı’nın hâlihazırdaki krize yönelik tutumu göz önüne alındığında, Gazze krizinin artçı şoklarının Orta Doğu ve Afrika’nın çok ötesine ulaşması kuvvetle muhtemeldir. Bu nedenle Gazze krizi bölgesel olmaktan ziyade küresel bir olay olarak sınıflandırılabilir. Krizin sonucu ne olursa olsun Batı’nın sadece bölgesel düzeyde değil, küresel düzeyde de jeopolitik ve ‘varsayılan’ ahlaki üstünlüğünü kaybetmesi muhtemel. Rusya, Çin ve dünyanın gelişmekte olan ülkelerinin mevcut krizden Batı’nın aleyhine dersler çıkarması bekleniyor. Gazze’de devam eden çatışma küresel güç dengesini etkiliyor, Rusya üzerindeki baskıyı hafifletiyor ve Çin’e yeni fırsatlar sunuyor.

İsrail’in Gazze’yi işgali, tıpkı Rusya’nın Ukrayna’yı işgali gibi, yakın tarihte bir dönüm noktasıdır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan küresel düzen, Gazze krizinin ardından çökmenin eşiğine gelmiş durumda. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ortaya çıkan norm ve kurumların, İsrail yönetiminin Gazze’ye yönelik acımasız, kasıtlı ve ayrım gözetmeyen saldırıları karşısında işlevsiz olduğu (hatta İsrail’in cezadan muaf olduğu göz önünde bulundurulduğunda yok hükmünde olduğu) kanıtlandı. Dolayısıyla önümüzdeki zaman zarfında küresel düzenin ABD hakimiyetindeki tek kutupluluktan çok kutupluluğa geçişinin hızlanacağı söylenebilir.

ABD, Gazze krizinin ardından Ortadoğu’ya yeniden öncelik vermek mecburiyetinde kaldı. Washington artık yalnızca ABD hegemonyasına en büyük tehdit olarak kodlanan Çin’e odaklanamıyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ABD hegemonyasına ciddi bir darbe indirmiş ve Washington’u dikkatini Avrupa’ya kaydırmaya zorlamıştı. Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e yönelik saldırıları ABD’nin stratejik odağına yeni bir darbe anlamına geliyor. Donald Trump’ın ABD’de göreve gelmesinden sonra Washington, Çin’in etkisini kısıtlamak için Hint-Pasifik bölgesine yönelmeyi arzulayarak bu yöndeki çabalarını hızlandırdı. Bununla birlikte Hamas’ın saldırısı genel olarak Orta Doğu’yu, özelde de Filistin meselesini ABD elitlerinin gündemine geri getirdi. Gazze’de yaşanan ve kural tanımayan savaş, Washington’un dış politika camiasını ‘yeni Soğuk Savaş’ anlatısını genişletmeye ve İsrailliler ile Filistinliler arasında ulusal ve ırksal bir çatışma olarak kabul edilen şeyi bölgesel güçler arasındaki çatışmanın daha geniş bir bağlamı içinde birleştirmeye teşvik etti.

Bununla birlikte Gazze’deki durum ne orta vadede ne de uzun vadede Washington’un lehine gelişecekmiş gibi görünüyor. Çin ve Rusya, uzun süredir ABD’nin hegemonyasındaki uluslararası sistemi baltalamaya çalışıyor. Washington Orta Doğu’ya odaklanırken, Rusya yayılan problemlerden en çok yararlanan taraf olabilir.

Her ne kadar ABD, Rusya ve Çin ile olan büyük güç rekabetinde askeri ve ekonomik açıdan hâlâ üstün taraf olsa da Pekin, ABD’ye her geçen gün biraz daha yaklaşıyor. Çin, Ortadoğu ve Afrika bölgeleri başta olmak üzere dev yatırımlarla dünyada etkisini artırıyor. Ayrıca askeri kapasitesini de geliştirmeye devam ediyor. Pekin ayrıca, Nisan 2023’te ABD’yi bypass ederek Suudi Arabistan ile İran arasında Pekin’de bir anlaşmaya ön ayak olmasında açıkça görüldüğü üzere diplomatik cephedeki nüfuzunu da artırıyor. Körfez’in petrol zengini ülkeleri, Rusya ve Çin ile anlaşmalar yaparak dış politika alternatiflerini çeşitlendiriyorlar. Özellikle Suudi Arabistan ABD yörüngesinden yavaş bir şekilde de olsa uzaklaşma çabası içerisinde. 6 Ekim’de geleneksel inanış, İsrail ve Suudi Arabistan’ın iddialı bir Amerikan stratejisinin parçası olarak ilişkileri normalleştirme yolunda ilerledikleri yönündeydi. Bu süreç, İran’ı ve onun bölgesel ortakları Lübnan Hizbullah’ı ve İran’ı kontrol altına almayı amaçlayan, ABD’yi destekleyen bir Arap-İsrail ittifakının oluşmasına yol açabilirdi. Böyle bir Amerikan diplomatik zaferi, özellikle Suudi Arabistan-İsrail yakınlaşmasına-Washington ile Riyad arasında bir güvenlik anlaşmasının eşlik edeceği düşünüldüğünde-Tahran’ın çıkarlarına güçlü bir darbe indirebilirdi. Böylesi kritik bir süreçte patlak veren Gazze savaşı, ABD’nin İsrail ile Suudi Arabistan arasında bir normalleşme anlaşmasına aracılık etme çabalarına ciddi zarar verdi.

Genel olarak, Batı’nın Gazze’ye yönelik mevcut duruşuyla birlikte, MENA Bölgesi ülkelerinin ABD yörüngesinden uzaklaşma çabalarını artırmaları ve dış politika alternatiflerini çeşitlendirme girişimlerinde bulunarak bölgesel manada daha güçlü birer aktör olmaya çalışmaları kuvvetle muhtemel. Böylece Pekin ve Moskova, ABD’nin büyük güç rekabeti döneminde rakiplerine karşı zemin kaybettiği bir dönemde bölgede kendine yer ediniyor. Moskova güvenlik ve askeri alandaki etkisini artırırken Pekin bölge ülkeleriyle dev ekonomik anlaşmalar yapıyor.

Gazze krizinin Washington’un başlıca jeopolitik rakipleri için bir nimet olduğu ortaya çıkıyor. Çin ve Rusya, ABD ile rekabetlerinde mevcut krizden giderek daha fazla yararlanırken, Washington koşulsuz olarak İsrail’e destek vermekle meşgul. Buna rağmen Çin ve Rusya’nın Gazze savaşına yönelik tepkilerinin pragmatist olduğu ve ABD’nin karşı karşıya bulunduğu zorluklardan yararlanmaya çalıştıkları açıktır. Bu, onların stratejik çıkarlarının İran’ınkilerle mükemmel bir şekilde örtüştüğü veya Hamas’ı destekledikleri iddiasıyla tamamen çelişiyor. Rusya, yüzbinlerce Rus göçmene ev sahipliği yapan İsrail ile yakın ilişkilerini sürdürüyor. İsrail’in, fiilen Rusya’nın koruması altında olan komşu Suriye’deki askeri bölgeleri hedef almasına olanak tanıdı. Bu, İsrail’in Ukrayna yanlısı ittifaka katılma yönündeki Amerikan baskısına karşı gösterdiği direnişi kısmen açıklıyor.

Benzer şekilde Çin, İsrail ile teknolojik ve bilimsel alanlarda dinamik bir iş birliği sürdürüyor. Rusya’da olduğu gibi İsrailliler de ABD’nin Çin’e karşı stratejisini desteklemiyor. Üstelik Çin ve Rusya’nın Orta Doğu’da aynı çıkarları paylaşması da gerekmiyor. Öte yandan, Çin’in öncelikle ekonomik çıkarlar doğrultusunda Batı Asya’ya müdahalesi daha keyfi bir hâle geldi. Ancak İsrail ve Amerikalıların kısa vadede yaşadığı sıkıntılardan hem Rusların hem de Çinlilerin istifade edeceklerine ve ellerinden geldiğince bu durumu devam ettireceklerine şüphe yok.

Özetle, ABD destekli ‘kural temelli’ küresel düzen etkisini yitiriyor. Yeni bir düzen oluşturuluncaya kadar dünya çok kutuplu dünyaya geçişin sancılarını yaşamaya devam edecektir.