Joe Biden’ın ABD başkanlık seçimlerini kazanmasından sonra kuracağı yönetimden beklentiler yüksek. Trump yönetiminin ardında bıraktığı sorunlar enkazı göz önünde bulundurulduğunda bu beklentiler İsrail-Filistin çatışması konusunda daha da yüksek olacaktır. Trump’ın bu geçiş dönemindeki yönetimi hala çatışmada daha fazla sorun yaratma potansiyeline sahipse de bunların sınırlı olacağı ve yeni başkanın kaçınılmaz olarak bu konuya değişim getireceği öngörülebilir. Ancak şu soru geçerliliğini koruyor: Biden yönetimi İsrail ile ne tür bir ilişki sürdürecek ve Filistinliler için ne beklenebilir?

Biden’ın siyasi profili ve kişisel geçmişiyle ilgili birkaç gerçek ışığında, Trump yönetiminden radikal veya hatta somut bir ayrışma beklentileri boşa çıkabilir. Biden her ne kadar İsrail’in zehirli olarak tanımladığı Obama yönetiminin başkan yardımcılığını yapmış olsa da kendisi o yıllarda “iyi polisti” ve Netanyahu hükümetiyle (hala baştaysa) daha fazla iş birliği içinde çalışması bekleniyor. Başka bir deyişle Biden Filistinliler için “daha iyi” değil ama “daha az kötü” bir seçenek. 

Nitekim İsraillilerle uzun süredir devam eden bir ilişkisi var. Biden 1973’te Delaware’nin yeni seçilen bir senatörü olarak dönemin İsrail Başbakanı Golda Meir’in ilk yurt dışı seyahatinde onunla görüşürken, bu görüşmeyi hayatında yaptığı “en önemli toplantılardan biri” olarak tanımlıyordu. Dahası İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ile Bibi’nin kırk yıl önce Amerika’da bulunduğu yıllara kadar uzanan yakın bir dostluğu var. Tıpkı Beyaz Saray’daki ortağı Kamala Harris gibi hem (eski) gelini hem de şimdiki damadı Yahudi olan Biden’ın Amerikalı Yahudi cemaati ile aile bağları da var ama bu bizi Trump ve Kushner’dekine benzer bir durum beklemeye sevk etmemeli.  

Biden’ın dış politika ekibi düşünüldüğünde Trump yönetimi döneminde olduğu gibi İsrail’e aynı kuvvetli destek bir dereceye kadar sürdürülecektir. Bunlar arasında 2011 ile 2017 yılları arasında ABD’nin İsrail Büyükelçisi olan Daniel Shapiro, Biden yönetiminin İsrail gündemine öncülük edecek isim olabilir. Shapiro’nun yanı sıra Biden’ın kıdemli danışmanı Tony Blinken, yeni yönetimin Boykot, Tecrit ve Yaptırım hareketine ve Birleşmiş Milletler nezdinde İsrail’in uluslararası hukuk ihlallerini kınamayı amaçlayan çabalara karşı duracağını belirtti.

Biden, selefinin Arap-İsrail normalleşmesi açısından başardıklarını tersine çevirmeyecektir. Hatta inisiyatif alıp Katar’ı da normalleşme sürecine dahil edebilir. Katar özellikle Trump döneminde Suudi Arabistan öncülüğünde Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Mısır tarafından kendisine karşı uygulanan abluka nedeniyle kampın diğer tarafında bulunduğu için sürecin dışında bırakılmıştı. Katar’ın finansal kapasitesi ve Filistinli gruplar üzerindeki nüfuzu Biden’ı bu süreci gerçekleştirmeye sevk edebilir.  

Biden, Filistin konusunda başkan yardımcılığı yıllarındaki iyi polis duruşunu devam ettirip Trump’ın pervasız desteğiyle Obama’nın temkinli yaklaşımı arasında bir orta yol izleyecektir. Bu anlamda daha önce, ABD büyükelçiliğinin Kudüs’te aynen kalacağını ama büyükelçiliği taşıma kararının o bağlamda alınmaması gerektiğini söylemişti. Dahası, yerleşimlere muhalefetine rağmen Batı Şeria’da yaşananlar için “işgal” kavramını kullanmaktan geri durup yerleşimler nedeniyle İsrail’e askeri yardımın kesilmesi tekliflerini de şiddetle reddediyor. 

Trump’ın aksine Biden, Filistinlileri müzakere masasına yeniden davet etmeye çalışıp onların tecrit edilmesine karşı duracaktır. Sahada olanlara dikkat etmeden ve Filistinlilere sadece sembolik düzeyde değer atfederek de olsa bu yaklaşıma “iki devletli çözümü destekleme” retoriği de buna dahildir. Ancak Netanyahu, Trump ile ilişkisinin aksine bu sefer pervasızca ve küstahça hareket etme alanı bulamayacaktır. 

ABD ile İsrail arasında ihtilaf potansiyeli olan konu İran ile nükleer müzakerelerinin canlandırılması olabilir. İran’ı müzakerelere geri getirme adımları İsrail ve Arap ortaklarını Obama yönetiminin son yıllarındaki gibi sert bir söylem benimsemeye itebilir. Yine de Biden İsrail’in çıkarlarını hesaba katma konusunda Obama kadar ilgisiz davranmayacak ve özellikle İsrail’in askeri elitleri için hayati önemde olan İsrail’in niteliksel askeri üstünlüğünü korumak için uğraşacak.