Özet: Türkiye, 15 Temmuz 2016 gecesi Cumhuriyet tarihindeki en kanlı darbe teşebbüsüne tanık oldu. Türk demokrasinin özü ve sembolleri ilk kez bombardımana tutuldu. Ancak tüm zalimaneliği ve kararlılığına rağmen darbe tam bir başarısızlıktı. Bu uzman görüşü, bu darbenin neden başarısız olduğunu ve Türkiye demokrasisinin gelecekte savunulması ve darbeleri önleme konusunda buradan nasıl bir ders çıkarılabileceğini anlamaya çalışmaktadır. Çalışma, dört kısımdan oluşmaktadır: Önce Türkiye’deki başarılı darbelerin başarısızlıklarının çerçevesinin ana hatlarını ele alınacak, sonra da Türk toplumunda önemli sosyo ekonomik ve sosyo politik değişimlerin bir sonucu olarak bu durumun bir değerlendirmesi yapılacaktır. Son olarak, gelişmekte olan demokrasilerde darbelere dayanıklı politikalar formüle etmenin zorlukları tanımlanacak ve daha geniş karşılaştırmalı pratiklerle noktalanacaktır.

Darbecilerin Kanlı Saati

Türk toplumu ve dünya kamuoyu, 15 Temmuz 2016 gecesi ordu içerisindeki üst düzey komutanlar ve hiziplerin öncülük ettiği bir darbe girişiminin şokunu yaşadı. Dökülen kan ve gerçekleşen yıkım Türkiye’nin görüp geçirdiği diğer darbeler ve darbe girişimlerine göre görülmemiş boyuttaydı. 250’den fazla vatandaş hayatını kaybetti ve 1,500’den fazla insan da yaralandı.[1] Darbeciler birkaç saat içinde sözde İslam Devleti’nin (İD) geçtiğimiz iki yılda öldürüp yaraladığından daha fazla (214 ölü ve 893 yaralı) ölüm ve yaralanmaya sebep olmuştur.[2] Bunun yanı sıra Meclis, Cumhurbaşkanlığı Sarayı ve sivil hedefler, bedeli Türk vatandaşlarının vergileriyle ödenen ve darbecilerin çaldığı savaş jetleri tarafından bombalandı. Aslında, Türk demokrasisinin nüvesi ve sembolleri 1923 Ekim’indeki Cumhuriyetin ilanından bu yana ilk kez bombardımana tutuldu. Ancak tüm zalimaneliğine ve kararlılığına rağmen darbe tam anlamıyla bir başarısızlıktı. Bu çalışma, darbenin neden başarısız olduğunu ve bundan sonra darbeleri önlemek ve Türkiye’de demokrasinin korunması için nasıl bir ders çıkarılabileceğini anlamaya çalışmaktadır.

Türkiye’de Askeri Darbelerin Gidişatındaki Düşüş

Türkiye’de darbe teşebbüslerinde başarı anlamında bir düşüş söz konusudur ancak darbelerin niteliği ve niceliği anlamında bir düşüşten bahsedilemez. 1960’tan bu yana Türkiye neredeyse her on yılda bir başarılı darbeler ya da ciddi darbe girişimleri yaşamıştır: 1960, 1971, 1980, 1997, 2007 ve 2016.

1960 Mayıs’ında, düşük rütbeli subaylar tarafından başlatılan askeri darbe; emir komuta zincirini kırmış ve Türkiye’nin ilk demokrasi deneyimini Başbakan Adnan Menderes’in idam edilmesine yol açan bir trajedi ile sonlandırmıştır. 1960 Cuntasıyla 235 general, 3000’den fazla subay, 500 hâkim ve 1400 öğretim üyesi tasfiye edilmiştir.[3] Bundan 11 yıl sonra, 1971 yılının Mart ayında, çıplak şiddetten ziyade bir muhtıra ile daha “nazik” bir darbe gerçekleşmiştir. Bu darbeyle Başbakan Süleyman Demirel’in görevine, görev süresi dolmadan önce ve sosyal istikrarsızlığın sona ereceği vaadiyle son verilmiştir. Verilen vaadin aksine darbe, mevcut durumu daha da kötüleştirmiştir. Ancak bu durum ordunun siyasete gayri meşru bir biçimde müdahalesini durdurmamıştır. Dokuz yıl sonra 1980 yılının Eylül ayında, Genelkurmay Başkanı Ahmet Kenan Evren Türkiye’yi, sonrasında en kanlı sonuca sürükleyecek olan bir darbe gerçekleştirmiştir. 1980 cuntası 50 kişiyi idam etmiş, 6.000’den fazla siyasi tutukluya ömür boyu tutukluluk cezası vermiş, 600.000’den fazla insanın tutuklanmasına ve 1.6 milyondan fazla insanınsa fişlenmesine neden olmuştur.[4] Bu yolla geçici bir süreliğine bir “cunta cumhuriyeti” kurulmuştur. Bunun yanı sıra, Anayasa’yı değiştirmek yoluyla ordunun siyasete müdahalesi kurumsallaştırılmıştır. 1982 Anayasası’nın bu ilk versiyonu (yürürlüğe girdiğinden bu yana üzerinde 1987, 2007 ve 2010 da dâhil olmak üzere çeşitli dönemlerde değişiklikler yapılmıştır) askerin ağırlıklı olduğu Milli Güvenlik Kurulu’na (MGK) iç politika konularında veto yetkisi vermiştir. MGK bu yetkilerini 1997 Şubat ayında kullanmıştır. 1971’de olduğu gibi, 1997 darbesi de Başbakan Necmettin Erbakan başkanlığındaki koalisyon hükümetinin görevine görev süresi dolmadan son veren bir muhtıra ile gerçekleşmiştir. Hem sivil siyasetçiler hem de kamuoyu 1997 yılında Cunta’nın ültimatomunu kabul etmiştir. Bununla birlikte, bu düzenli aralıklarla gerçekleşen darbe trendi 2002 yılı itibariyle bozulmaya başlamıştır. 2003 yılında medyanın “Balyoz” olarak adlandırdığı darbe girişimi başarıya ulaşamamıştır. Daha sonra, önce dönemin kara, hava ve deniz kuvvetleri komutanları bu planı hayata geçirmekle yargılanmış ve 2012 Eylül ayında mahkûm edilmiş ancak haklarında verilen hükümler 2015 yılında bozulmuştur. Daha açık ve daha az tartışmalı bir darbe girişimi 2007 Nisan ayında Genelkurmay’ın internet sitesinde bir e-muhtıra yayınlaması ile gerçekleşmiştir. Bu girişim akıllıca bir manevrayla önlenmiştir. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan istifa etmek yerine erken seçim çağrısında bulunmuş ve böylece demokratik yetkisini yenilemiş ve olası bir darbenin bedelini büyütmüştür. Bu adım işe yaramış ve silahlı kuvvetlerin terörünün çağdaş bir gerçeklikten ziyade, yenilgiye uğrayarak tarihin karanlık sayfalarının bir parçası olmaya başladığının bir göstergesi olmuştur. Türkiye değişmektedir şüphesiz, ancak bu değişim ordu içindeki bir grup ve sivil destekçilerini[5] 2016’da darbe girişimini gerçekleştirmekten vazgeçirmemiştir.

Farklı Bir Türkiye

Türkiye’de ne değişti ki tankları ve savaş jetlerini kendi iradelerini dayatmak üzere kullanan kıdemli askeri komutanların yönlendirdiği karmaşık bir darbe girişimi engellendi? Türkiye, yapısal ve bağlamsal düzeyde 2005 yılından bu yana İnsani Gelişim Endeksi’nde (İGE) ilk üçe doğru istikrarlı bir biçimde yükselmektedir. İGE, eğitim (beceriyi temsilen), kişi başına düşen gelir (sosyo-ekonomik düzeyi temsilen) ve ortalama yaşam beklentisi (sağlığı temsilen) göstergelerinden oluşan bir karma istatistiktir. Buna ilaveten, Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) yönetiminin nezaretindeki Türk ekonomisi sarsıcı bir oranla büyümektedir. 2010 yılındaki uluslararası ekonomik kriz sırasında yüzde 9,2, 2011 yılındaki bölgesel ayaklanmalar ve istikrarsızlık zamanlarında ise yüzde 8,4 büyümüştür.[6] Tarihin de aynı zamanda dönüştürücü bir etkisi olmuştur. 1980 darbesi Türk toplumunda ve siyasi sınıflarında derin yaralar bırakmıştır. Bu yaralar toplumun bir cunta yönetimine karşı “bir daha asla” diyen meydan okumacı bir psikolojiye bürümesine yol açmış ve bu duygular 2016 yılında direnişe, vizyona ve olgunluğa dönüşmüştür.

Türk siyasi sınıfının bu nitelikleri, 1970’lerdeki Güney Amerika’dan 2010’lardaki Güneydoğu Asya’ya kadar değişik bölgelerdeki emsallerine kıyasla daha üst düzeydedir. Genel olarak, gelişmekte olan demokrasilerin seçimlerde en çok kaybedenleri seçimi kazanlara karşı fırsat kollayarak darbecilerin tarafını tutanlardır; bu durum 1970’lerin Güney Amerika darbelerinde, 1992’de Cezayir’de, 2013’te Mısır’da, 2014’te Tayland’da ve diğer yerlerde açık bir şekilde görülmüştür.[7] 2016’da Türkiye, bu modele kesinlikle bir istisna oluşturmuştur. Dahası, burada liderliğin niteliği önemlidir. Erdoğan ve Yıldırım’ın karizması, dirayeti ve açıklığı devlet kurumlarına esin olmuştur. Devletin silahlı kurumları söz konusu olduğunda sert-güç dengesi kritik bir etkendir. Türk ordusu, güvenlik güçleri ve istihbarat direktörlüğü darbecilere karşı mücadelede ilk saatlerden itibaren etkili araçlar olmuştur. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) olağandışı açıklamasında “Son kurşuna kadar mücadele edeceğiz,” şeklinde bir ifade yer almıştır.[8] Sadece güvenlik güçleri ve ordu kademelerinde değil aynı zamanda genel nüfus içerisinde de geçmişteki ulusal direniş günlerini anımsatan duygulanımlar ortaya çıkmıştır. Birinci Ordu Komutanı ve Başbakan Yıldırım’ın “Genelkurmay Başkanı kaçırıldı” şeklindeki ilk açıklamaları birçok askerin ya çok az ya da hiç direniş göstermeden teslim olmasını sağlamıştır. Açıklamalar ile askerlere, yapılanın askeri bir tatbikat ya da herhangi bir terörle mücadele operasyonu değil meşru siyasi ve askeri yönetime karşı yasadışı bir ayaklanma olduğu açık bir şekilde belirtilmiştir. Halk düzeyinde Türklerin sivil direnişi oldukça etkileyiciydi. Belki de tarihte ilk kez, darbecilere karşı direnen sivil direnişçiler savaş uçaklarının seçilmiş meclisi bombalamasını önlemek için pistleri sivil araçlarla bloke ettiler. Aynı zamanda sivillerin darbeciler ateş ettiğinde kaçmayıp eğildiği, ateş durduğunda ise ayağa kalkıp ilerlediği ve yeniden slogan atmaya başladığı nadir görülen bir örnekti. Sivillerin mukavemeti fevkalade idi. İstanbul ve Ankara sokaklarındaki hızlı mobilizasyonları kritik bir önem arz etti. Bununla birlikte, Arjantin’den Endonezya’ya kadar farklı karşı-darbe derslerinin gösterdiği üzere, sokak mobilizasyonu hiçbir zaman tek başına belirleyici bir faktör olmadı. Sokak mobilizasyonu zorunludur ama yeterli değildir. Bu durumun son talihsiz kanıtı Mısır’da gözlenmiştir. Mısır’ın modern tarihindeki en uzun süreli ve en dirençli oturma eylemleri Temmuz 2013’teki kanlı darbenin protesto edilmesi sırasında gerçekleşmiştir. Ancak Rabia ve Nahda meydanlarındaki kitlesel oturma eylemleri cuntanın ülke yönetimini ele geçirmesini ve Mısır’ın modern tarihindeki en kötü katliamları gerçekleştirmesini engelleyememiştir.[9]

Darbe Sonrası Siyasetin Zorlukları

2016 yılında darbecilere karşı başarılı direniş sadece Türkiye’yi zalim bir cunta ve olası bir iç savaştan kurtarmadı, aynı zamanda bölgede daha fazla kaos oluşmasını da engelledi. Bölgedeki bazı gelişmeler Türkiye’nin ne tür senaryolardan yakayı kurtardığını gösteriyor. Örneğin 2013’teki Mısır darbesi, cunta yönetiminin başıboş yolsuzluktan toplu katliamlar içeren baskılara bir dizi sonucunu sergilemektedir. 2014 yılının Mayıs ayında Libya’da gerçekleşen darbe bize, 1992’de Cezayir’de olduğu gibi, iç savaş senaryolarını göstermektedir.

Başarısız darbe teşebbüslerinden sonra hükümet politikaları oldukça zorlu olabilmektedir. Türk hükümeti hem darbe sırasında ölen ve yaralananlar için adaletin tecelli etmesi açısından hem de gelecekte benzer “özenti” darbecilere karşı caydırıcılık oluşturması için darbecileri ve onların işbirlikçilerini cezalandırmak yoluyla sert önlemler almak durumundadır. Caydırıcılık boyutu gelişmekte olan demokrasileri korumak için özellikle gereklidir. Diğer yandan, hükümet çok ileri gitmesi durumunda sadece korumaya çalıştığı demokrasiyi kurban edebileceğini değil aynı zamanda askeri kurumlar içerisinde düşmanca tepkiler ortaya çıkarabileceğinin de farkında olmalıdır. Bu yüzden, gerçek zorluk sosyal barışı ve ulusal birliği sürdürürken adaleti tesis etmektir. Bunu başarmak ise kısmen, diğer üç büyük siyasi parti ile uzun süreli istişareler ve mecliste darbelerin önlenmesi ve güvenlik konularındaki politikaların nitelikli çoğunluk sağlanarak kabul edilmesi ile gerçekleşebilir.

Darbe sonrası ve darbe önleme politikası seçenekleri literatürde iyi araştırılmıştır. Bu bağlamda, ne yapmamak hususunda yararlı öngörüler için iki vaka tavsiye edilebilir: 1981 Ekim’inde İspanya ve 1987 Nisan’ında Arjantin’de yaşananlar incelenebilir. Her iki ülke bu dönemlerde başarısız darbe girişimlerinden mustarip oldular. Her iki vakada da dökülen kan, şiddetin boyutu ve zalimliği ya da devlet kurumlarının maruz kaldığı zarar açısından Temmuz 2016 darbesi ile karşılaştırılamaz. İspanya’daki teşebbüs demokrasiye geçişi durdurmayı ve Frankocu askeri hizipleri yeniden güçlendirmeyi amaçlıyordu.[10] Türkiye’de olduğu gibi demokrasiye karşı yapılan bir darbe idi. Darbe çöküş yaşamadan önce, mucizevi bir şekilde kan akıtılmadan, darbeciler meclis üyelerini ve kabineyi 18 saat boyunca rehin aldılar. Darbe; halkın öfkesi, Kral’ın darbecileri kınayan açıklaması, silahlı kuvvetlerin/kurumların geri kalanının harekete geçirilememesi gibi bir dizi kombinasyon sonucu başarılı oldu. Nisan 1987 Arjantin Carapintada teşebbüsü ise öncelikle geçiş dönemi adaletine karşı silahlı bir isyandı.[11] Darbeye liderlik eden görece kıdemsiz iki subay, mahkemede, Arjantin’in “Kirli Savaşı” (1976-1983) sırasında işlenen suçlarla yüzleşmeyi reddettiler. Darbe, yasal sonuçları olan bazı tavizler verilmesi ile engellenebildi. Sadece “üstlerinden aldıkları emirleri yerine getirdikleri” için “albay” rütbesinin altındaki subaylara yasal bir dokunulmazlık sağlayan “İtaat Mecburiyeti Kanunu” (Law of Due Obedience) yayınlandı.[12] Bu kanun, dokunulmazlık sağlayan hukuki bir çerçeve idi ve doğal olarak 2003 yılında feshedildi. Her iki vaka ve diğerleri adaletin kurban edilmesinin zorunlu olarak barış ya da istikrara neden olmadığını göstermektedir. Her iki ülkedeki darbe teşebbüsünün liderleri hafif cezalara çarptırılmıştır. Bunlardan bazıları, 1982’de İspanya’da General Jaime Milans del Bosch ve 1988’de Arjantin’de Yarbay Aldo Rico’da olduğu gibi, başka darbeler gerçekleştirmeye çalıştılar. Rico’nun takipçileri 14 vatandaşın öldürüldüğü Aralık 1990’daki son darbe teşebbüsüne kadar mücadeleye devam ettiler.

Darbe sonrası politikaların izlediği yol muhakkak çok dikkatli yürütülmelidir. Darbeyi önleme politikaları formüle edilirken göz önünde bulundurulan kritik faktörler şunları içermeli: ulusal birlik, siyasi sınıflar arasında oybirliği/nitelikli çoğunluk, ordu içindeki hizipçilik, askerlerin ruh hali, Türkiye’deki silahlı kurumlar (güvenlik güçleri, istihbarat ve ordu) arasındaki rekabet, harici demokratik müttefikler ve bölgesel rakip ve düşmanlar- hem devlet hem de devlet-dışı silahlı aktörler. Darbe önleme politikalarının etkisini ölçme hususunda bazı değişen faktörler büyük öneme sahiptir. Türk karar vericiler yukarıda sözü edilen tüm vakalarla karşılaştırıldığında bir avantaja sahip durumda: Türkiye Cumhuriyeti’nin hemen hemen tüm bileşenleri; ordu, polis, istihbarat, siyasi sınıflar, medya ve vatandaşlar olmak üzere 2016’daki darbe teşebbüsüne başarılı bir şekilde direndiler. Bu durum, darbecilerden yana tavır alan bölgesel ve uluslararası güçleri acı bir kedere soktu. Bu avantajlı pozisyon Türk hükümetine, demokrasinin ve ulusal birliğin altını oyan riskleri içermeyen darbe önleme politikalarının formüle edilmesinde yardımcı olabilir.

Referanslar

1– “Death toll rises to 265 in failed Turkey coup: official.” Reuters, 16 Temmuz 2016.

http://www.reuters.com/article/us-turkey-security-casualties-idUSKCN0ZW132

2– Bu rakamlar yazarın 7 ülkede IŞİD tarafından gerçekleştirilen saldırılarına ilişkin verilerine dayanmaktadır. Türkiye’deki bilanço, Mart 2014 (Ulukışla-Adana otobanında güvenlik güçlerine saldırı) ve Haziran 2016 (İstanbul Atatürk Havalimanı saldırısı) arası dönemi kapsamaktadır.

3– Örneğin bkz.: Türköne, Mümtazer. “27 Mayıs’ın hesabı (27 May Account)”. Zaman Gazetesi, 27 Mayıs 2010; “Cunta, en büyük tasfiyeyi yargıda ve orduda yaptı (The Junta and the Biggest Purge of the Judiciary and the Army.” Zaman Gazetesi, 31 Mayıs 2010.

4– Birand, Mehmet. The Generals’ Coup in Turkey: An Inside Story of 12 Eylül 1980. London: Brassey’s, 1987.

5– Fetullah Gülen ve hareketinin devlet kurumları içerisindeki üyeleri sivil failler açısından baş şüpheliler. Hareketin resmi bir adı yok ancak taraftarlarınca Hizmet, kamuoyunda Cemaat, güvenlik güçleri tarafından da “Paralel Yapılanma” olarak adlandırılmakta. Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, darbecilerin iş birliği teklifini reddetmesi üzerine kendisine “dini liderleri” ile görüşme teklifi yapıldığını belirtmiştir. Bu “lider” Gülen olarak tespit edildi. Bkz. “Chief of Staff Akar Confirms in Testimony Putschists Wanted Him to Speak to Gülen.” Daily Sabah, 25 Temmuz 2016.

http://www.dailysabah.com/investigations/2016/07/25/chief-of-staff-akar-confirms-in-testimony-putschists-wanted-him-to-speak-to-gulen

6– Jarosiewicz, Aleksandra. “Turkey’s economy: a story of success with an uncertain future.” OSW Briefs, 6 Kasım 2011:

http://www.osw.waw.pl/en/publikacje/osw-commentary/2013-11-06/turkeys-economy-a-story-success-uncertain-future

7– Bkz: Ashour, Omar. “From Collusion to Collision: Islamist-Military Relations Egypt.” Brookings Papers, no. 14 (Mart 2014).

http://www.brookings.edu/research/papers/2015/03/05-islamist-military-relations-in-egypt-ashour

8– “al-Jazeera: Bayan lil Mukhabarat al-Turkiya Yad‘u al-‘Anasr lil ishtibak wa ‘adam al-Istislam (al-Jazeera: Statement from the Turkish Intelligence Calls on Its Elements to Fight Back and Not Surrender.” Al-Safha, 16 Temmuz 2016.

http://www.pagesaudi.com/wo/3292/ .

Bkz.:http://www.dailysabah.com/politics/2016/07/16/turkish-national-intelligence-says-coup-attempt-has-been-repelled-as-turkish-nation-fights-back

9– Ashour, Omar. “The Rabaa Massacre: The Political Impact.” Al-Jazeera English, 14 Ağustos 2015.

http://www.aljazeera.com/indepth/opinion/2015/08/rabaa-massacre-political-impact-150814105021205.html

10– Bkz. Serra, Narcis. The Military Transition: Democratic Reforms of the Armed Forces. Cambridge: Cambridge University Press, 2010.

11– Bkz: Norden, Deborah. Military Rebellion in Argentina: Between Coups and Consolidation. Nebraska: University of Nebraska Press, 1996.

12– A.g.e.