Suriye rejimi lideri Beşşar Esed, geçen hafta Birleşik Arap Emirlikleri’nin fonladığı Sky News Arabia televizyonuna çarpıcı bir röportaj verdi. Daha önceki dönemlerde sıklıkla Rus televizyonlarına konuşan Esed, Arap ülkelerinin rejime dönük normalleşme girişiminin de katkısıyla yabancı bir Arap kanalıyla nadir röportajlarından birini geçekleştirdi. Rejimin yararlandığı bölgesel normalleşmenin verdiği özgüvenle konuşan rejim lideri röportaj boyunca Suriye’deki uyuşturucu trafiğinden Hamas ile ilişkilere kadar pek çok konuya değindi. Ayrıca Türkiye ile normalleşme konusuna da değinerek Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Ankara’nın koşulları altında görüşmeyeceğini belirtip Türkiye’yi Suriye’deki kaosun kaynağı olmakla suçladı. Dahası Esed, Erdoğan ile görüştüğü takdirde Türkiye’nin Kuzey Suriye’deki varlığını meşrulaştıracağını ileri sürdü. Suriyeli mülteciler konusundan da bahseden Esed, mültecilerin elektrik, okul ve ilacın olmadığı bir Suriye’ye dönemeyeceğini ileri sürdü. Son cümlesi esasen rejim liderinin sığınmacılar konusundaki niyetini de net bir şekilde ortaya koydu.  

Suriye savaştan kaynaklı problemler sebebiyle uzunca bir süredir yeniden yapılandırılıyor ve bu yeniden yapılandırma sürecinde komşu ülkelere sığınan ve kahir ekseriyeti rejime muhalif Sünni nüfustan müteşekkil milyonlarca Suriyelinin ülkelerine dönmesi istenmiyor. Rejimin ilan ettiği sözde bazı aflara güvenerek Suriye’ye dönen kişilerin yaşadığı insan hakkı ihlalleri de konuyu takip edenlerin malumu. Ülkede kriz boyunca savaşa taraf farklı aktörlerce çok ciddi bir demografik mühendislik yürütüldü ve bu demografik mühendisliğe İran eliyle bir dini mühendislik de hâlihazırda eşlik etmekte. Kayda değer bir süredir İran özellikle Suriye’nin doğusundaki Deyrizor’da Şiileştirme faaliyetleri yürütüyor. Gerek bu bahsedilen faktörler gerekse de savaştan kaynaklı ciddi yıkım göz önüne alındığında her anlamıyla tarumar olmuş bir Suriye gerçeği çıkıyor karşımıza. Sadece ülkenin yeniden inşası için bile yüz milyarlarca dolara ihtiyaç var ki bu miktarda bir para yardımını yapabilecek bir aktör bulmak da pek mümkün değil. Daha doğru bir ifadeyle, siyasi, sosyal, psikolojik, ekonomik ve şu an sonuçları tam olarak analiz edilemeyecek, gerçek boyutu nesillere yayılacak ve ancak savaşın nihayete ermesiyle görülebilecek bir kriz yaşıyor Suriye.

Rejimin Bölgesel Rehabilitasyonu ve Youtuberların İç Savaş Turizmi

Yukarıda bahsedilen gelişmelerin yaşandığı bir dönemde ve Ortadoğu’da Arap Baharı defterinin kapatılmasından sonra birbirlerine rakip olan ülkeler arasında gerginliğin azaldığı siyasi bir süreç devam edegelmekte. Gerek Suriye ve Türkiye’yi aynı anda vuran Şubat depremleri sonrası rejimin uyguladığı deprem diplomasisi gerek Batı’nın Ukrayna savaşı ile meşgul olması nedeniyle Esed’in yakaladığı manevra alanı gerekse de bölgede yaşanan mevzubahis siyasi yumuşama süreci sonucunda Suriye Arap Birliği’ne Mayıs 2023’te geri döndü. Suriye’nin Arap Birliği’ne geri dönmesine karşı çıkan ülkeler farklı saiklerle de olsa peyderpey rejimle normalleşme kervanına katıldılar. Rejimin bölgesel rehabilitasyonu sürecinin verdiği cesaretle Esed de söylemlerinde daha iddialı olabiliyor ki rejim liderinin Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmeme retoriği ve röportajda Hamas’a dönük suçlamalarının arkasında bu durum yatıyor.

Bunun ötesinde son birkaç yıldır Suriye’de savaşın nihayete erdiği ve ülkede her şeyin rayında olduğu gibi ucube bir senaryo her haliyle devreye sokulmaya çalışılıyor. Bu senaryoda rejim muzaffer olarak gösteriliyor ve bölgesel rehabilitasyonu ön plana çıkarılıyor. Bu sürecin bir parçası olarak da rejim özellikle Youtuberlar üzerinden adeta bir iç savaş turizmi olarak adlandırılabilecek girişimlerde bulunuyor. Bu PR kampanyasında rejim unsurlarının planlaması ve gözetimi altında Suriye’ye giden gerek yabancı gerekse de Türk Youtuberlar rejimi aklayan videolar çekiyor ve yine önceden rejim eliyle steril hâle getirilmiş bazı yerleri ziyaret ederek Suriye’de hayatın normal bir şekilde aktığı imajını yerleştirmeye çalışıyorlar. Bu videolarda yıkılmış bir bölge gösterilmek durumunda kalındığında da beklenileceği üzere yıkımdan rejim değil ya savaşın kendisi ya da muhalifler sorumlu tutuluyor. Yine beklendiği üzere savaşta hayatını kaybeden sivillere ve yerinden edilmiş milyonlarca insana bir atıfta bulunmuyor bu Youtuberlar. Rejimin bölgesel meşruiyet arayışına katkı sunan PR kampanyaları bu şekilde devam ediyor.

Arap Ülkeleri ve Suriye Rejimiyle Normalleşmenin Limitleri

Arap ülkelerinin Suriye ile normalleşme üzerinden Suriye kaynaklı problemlerine çözüm bulmaları düşüncesi şu ana dek pratik sonuçlar üretmedi ve yakın vadede üreteceğe de hiç benzemiyor. Yani normalleşme üzerinden olumlu sonuçlar elde etme fikri şu ana kadar bir serap olarak kaldı. Arap başkentlerinin Suriye ile normalleşme çabalarının temelinde göç sorununu çözmek ile Suriye’den gelen ve rejimin üst düzey isimlerinin de dahil olduğu uyuşturucu (Captagon) trafiğini durdurmak vardı. Ancak ne Lübnan rejimle normalleşme üzerinden mülteci sorununu çözebildi ne de Suudi Arabistan ve Ürdün ülkelerine Suriye’den akan Captagon’u durdurabildi. Daha geçen günlerde Suudi Arabistan baklava kutuları içerisine saklanmış 2 milyondan fazla Captagon hapı Cidde limanında yakaladı. Aynı şekilde Ürdün, Suriye sınırında hâlâ uyuşturucu trafiğini engellemeye çalışıyor. Zaman zaman Ürdün ordusunun Suriyeli bazı uyuşturucu tacirlerini öldürdüğü vakalar dahi yaşanıyor. Son günlerde Ürdün ordusu uyuşturucu yüklü bir drone düşürdüğünü de deklare etti. Bu gelişmeler Esed rejiminin uyuşturucu trafiği noktasında engellenemediğini ve gittikçe daha farklı metotlara yöneldiğini gösteriyor. Nitekim Beşşar Esed de son röportajında savaşta yıkılmış bir ülkede uyuşturucu trafiğinin doğal olduğunu ileri sürdükten sonra uyuşturucu ticareti için rejiminin değil ülkedeki kaosa katkı sunan aktörlerin suçlanması gerektiğini belirtti. Dolayısıyla rejimin ekonomik olarak ayakta kalmasına yardımcı olan uyuşturucu trafiğini engellemesi beklenmemeli

Bu noktalara ek olarak, Arap ülkeleri Suriye’yi İran’dan uzaklaştırmak için Esed rejimiyle normalleşmeleri gerektiğini düşündüler. Özellikle Körfez ülkelerindeki düşünce bu yönde idi. Ne var ki Sky News Arabia televizyonuna verdiği röportajda Esed, Rusya ve İran’ı överek bu ülkelerin kriz boyunca Suriye’nin yanında durduklarını söylüyor.

Suriye’yi İran’dan uzaklaştırma düşüncesi esasen pratikte pek bir şeye tekabül etmiyor. İran ve Suriye arasındaki ilişkiler köklü ve Beşşar Esed döneminin de çok öncesine gidiyor. Ayrıca Suriye savaşı boyunca İran, rejimin düşmemesini sağlayan iki ana aktörden biri oldu. Bunun da ötesinde, İran, Suriye’de orduya paralel bir milis güç yarattı, Suriye’de etkisini hem sert güç hem de yumuşak güç unsurlarıyla destekledi. Ek olarak, Suriye İran’ın, Irak’tan Lübnan’a uzanan koridorunda çok önemli bir yerde duruyor. Dolayısıyla, Tahran’ın Suriye’den vazgeçmeyeceği de aşikâr. İran, savaş sonrası Suriye’sinde ekonomik pastadaki payını artırmak için de aynı zamanda Rusya ile ciddi bir mücadele halinde ve Rusya’nın Ukrayna ile meşguliyeti Tahran’a etkisini artırma noktasında avantaj sağlıyor. Bu nedenle, Arap ülkeleri Suriye ile normalleşse de rejimin İran’dan uzaklaşması pek mümkün görünmüyor. Arap ülkelerinin Esed rejimi ile normalleşmesi İran’ın etkisini azaltmak bir yana artırıyor bile. Bölgesel manada rehabilite edilmiş bir rejimin yönettiği Suriye’de İran manevra alanını artırabileceğini düşünüp öyle hareket ediyor.

Yukarıda bahsedilen noktaların yanında Suriye bugün çok ciddi bir ekonomik kriz yaşıyor. Ülkede ekmek ve yakıt gibi ihtiyaçlar karneye bağlanmış durumda ve Suriye lirası ABD doları karşısında dip noktasını görmüş vaziyette. Bu şartlarda ülkeden elindekileri satıp kaçakçılara yüklü miktarlarda ödeme yaparak kaçmaya çalışan ciddi bir insan kitlesi olduğunu da not edelim. Böylesi bir ülkeye Youtuberlar gidip propaganda yaparken, rejimin en sadık destekçisi olan Aleviler bile artık yıllarca destek oldukları rejimden yaka silktiklerini sosyal medyada gösterme cesareti buluyorlar. Rejim Suriye savaşının başından beri kendisini azınlıkların koruyucusu olarak lanse etti ve Suriyeli Aleviler de kriz boyunca büyük oranda rejime sadakat gösterdi. Ne var ki, bu durum son günlerde kısmi de olsa değişim alametleri gösteriyor.

Ezcümle, Suriye ile normalleşmenin limitleri var. Özellikle de Türkiye için. Rejim tavrını kayda değer bir ölçüde değiştirmediği müddetçe, Ankara’nın rejimle tam teşekküllü bir normalleşme üzerinden Suriye kaynaklı problemlerine efektif sonuçlar üretmesi bir hayli zor. Şu ana kadar Esed normalleşme sürecini Türkiye’ye ön koşullar öne sürerek sürüncemede bıraktı. Mevzubahis ön koşulların Türkiye için şu anki şartlarda kabul edilebilir olmadığı da ortada. Esed’in Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmek için ileri sürdüğü Türk askerlerinin Suriye’den çekilmesi ön koşulu Türkiye Savunma Bakanı Yaşar Güler tarafından da reddedildi. Güler, Esed’in son röportajı bağlamında kendisine yöneltilen soruya, Türkiye’nin sınır güvenliği sağlanmadan Suriye’den geri çekilmenin mümkün olmadığını söyleyerek karşılık verdi. Sonuç olarak, Suriye Arap Birliği’ne dönmüş olsa da Suriye krizinden muzdarip ülkeler yaşadıkları problemleri daha uzunca bir süre yaşayacağa benziyor.