(Bu metin İngilizce orijinal versiyonundan tercüme edilmiştir.)

İmran Han’ın Azlinden Sonra Pakistan’ın Türkiye ile İlişkileri ve MENA Bölgesi’ndeki Dengeleme Faaliyetleri

Özet: Pakistan, popülist Başbakan İmran Han’ın görevden alınmasının ikincil etkilerini hissediyor. Rupinin serbest düşüşü, döviz rezervlerinin azalması ve İmran Han’ın muhalefette ateş püskürmeye başlamasıyla yeni geçici hükümet, dört bir yandan siyasi ve ekonomik destek almak için dış ilişkilere yöneldi. Tarih gösteriyor ki ne kadar devrimci olurlarsa olsunlar bu gibi iç değişimlerin Türkiye-Pakistan ilişkilerine olumsuz etkisi çok düşük olmaktadır. İki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler mütevazı kalırken, sıkı askeri ortaklığın ve iyi siyasi ve sosyal ilişkilerin sürmesi beklenmektedir. Türkiye-Pakistan ilişkilerinin yeni döneminin Afganistan konusunda iş birliğine dönüşüp dönüşmeyeceğini ise zaman gösterecek çünkü Afganistan Pakistan ordusunun münhasır yetki alanında ve şimdiye kadar iki ülke Afganistan konusunda nadiren aynı fikirde oldu. Türkiye’nin Akdenizli komşuları ve Körfez ülkeleriyle ilişkilerini normalleştirmeyi amaçlayan yeni diplomatik hamlesi ışığında Pakistan’ın yakın gelecekte Türkiye, İran ve Körfez arasında daha kolay bir şekilde denge politikası yürüteceği söylenebilir.

Giriş

Türkiye-Pakistan ilişkilerinde her şeyden önce devamlılık ön plana çıkıyor. 1950’lerin başında mütevazı bir dostluk olarak başlayan ilişkiler çok hızlı bir şekilde sıkı bir siyasi ve askeri ortaklığa evrildi. İkili ilişkiler her iki ülkedeki iç çalkantılar ve yönetim değişimleri ile bölgesel ve uluslararası sistemdeki dönüşümler karşısında dayanıklı çıktı. Peki, İmran Han’ın azledilmesi aksi sonuç yaratabilir mi? Yeni geçici Başbakan Şahbaz Şerif döneminde ilişkiler nasıl evrilecek? Pakistan İran, Türkiye ve Körfez devletleri arasındaki koridorda nasıl yol alacak?

Bu uzman görüşü, Şerif’in iktidara dönmesinin Türkiye-Pakistan ilişkilerini içerikten ziyade üslup açısından etkileyeceğini savunuyor. Siyasi iktidardaki birbirini iyi tanıyan ve benzer siyaset yapma tarzlarına sahip pragmatik politikacılar ikili ilişkilere yeni bir dinçlik katacak. Pakistan geçici hükümeti son zamanlarda içinde bulunduğu ekonomik darboğazdan kurtulabilirse MENA Bölgesi’ndeki bölgesel gerilimi azaltmaya yönelik daha geniş çaplı hamlelerin yapıldığı ve Türkiye’de diplomatik anlamda yeni adımların atıldığı bir dönemde Pakistan’daki hükümet ile ordu arasında dış politikaya dair muhtemel bir yeniden düzenleme ikili ilişkilere de yarayabilir. Fakat kalıcı Türkiye-Pakistan ilişkilerinin başat kurumsal sütunu olan Pakistan ordusu, Afganistan gibi en kritik dış politika dosyaları üzerindeki kontrolü sayesinde ikili iş birliğinin sınırlarını çizecektir. Afganistan gibi konularda eksik olan ikili işbirliği bu yüzden sağlanamayabilir. Ayrıca bu uzman görüşü, yeni hükümetin mevcut ekonomik krizi çözmek için uygulayacağı birçok acı reçete, İmran Han’ın Pakistan siyaseti üzerinde dolaşan hayaleti ve ordunun ilk defa kendini bulduğu bu zor durum nedeniyle yeni hükümetle ordu arasındaki yeni düzenin kırılgan olmaya devam edeceğini de belirtiyor.

Özel Bir İlişki

Ne Hindistan’ın bölünmesi ne de algılanan Sovyet tehdidi Türkiye’nin II. Dünya Savaşı’nın hemen ardından Pakistan yanlısı olmasına neden olmuştu. Aksine Türkiye bu dönemde Pakistan Dışişleri Bakanı Zafrullah Han’ın 1952 Türkiye, Mısır, Suriye ve Lübnan turu sırasında önerdiği “İslam Birliği Konfederasyonu’na” katılmayı reddetmişti. Türkiye bu öneriyi geri çevirmişti çünkü Sovyetler Birliği’yle olan uzun sınırı nedeniyle ihtiyaç duyduğu siyasi birliğin yerine kültürel bir bağ olarak İslam’ın konamayacağına inanıyordu. Ayrıca Türkiye NATO’dan ve sağladığı askeri garantiden memnundu.[i]

Ancak Türkiye Batı’ya yönelip anti-komünist küresel (NATO, 1952) ve bölgesel (MEDO-Ortadoğu Savunma Teşkilatı, 1953) güvenlik örgütlerine katıldıkça Pakistan’a da yaklaşmış oluyordu. Adeta embriyo aşamasında olan Türkiye-Pakistan ortaklığı hızla büyüyüp Irak ve İran’a kadar uzanarak 1955’te Bağdat Paktı’na dönüştü. Askeri ve siyasi ilişkiler büyük bir hızla iyileşirken kültürel ve ekonomik ilişkiler, 1964’te Kalkınma İçin Bölgesel İşbirliği Teşkilatı’nın (RCD) kurulmasından sonra bile hep bir adım geride kaldı.

Soğuk Savaş döneminde Türkiye veya Pakistan gerçek anlamda eksen değiştirmediği sürece birindeki iç çalkantılar ikili ilişkilerini etkilemedi. Örneğin Pakistan’da 1958’de General Eyüp Han liderliğindeki darbe Türkiye için bazı endişelere neden oldu çünkü bu darbe Irak’ta Abdülkerim Kasım’ın gerçekleştirdiği darbeden çok kısa bir süre sonra gerçekleşmişti. DP hükümeti bunun Bağdat Paktı’nı daha da zayıflatacağından endişelenirken Türk muhalefeti darbenin anti-demokratik niteliğini eleştirdi. Ancak Türk yetkililer darbeye herhangi bir eleştiri yöneltmekten kaçındı ve ilişkiler aksamadan devam etti.[ii] Pakistan ise Türkiye’deki 1960, 1971 ve 1980 darbeleri karşısında hiçbir şey olmamış gibi davrandı. Kuşkusuz Pakistan’da Başbakan Bhutto’ya 1977’de yapılan darbe Bhutto’nun Türkiye’ye sürgün edilmesini talep eden Başbakan Demirel’i üzmüştü. Fakat Türkiye’nin Pakistan’a anarşi yerine nizam ve istikrarı tercih etmesi nedeniyle pragmatizm sonunda Demirel’e galip geldi.[iii]

Türkiye-Pakistan ilişkileri tarihinde sadece bir kez Türk hükümeti Pakistan’daki darbelere, askeri rejimlere karşı açıkça karşı çıktı. Hindistan’a yakın duran sosyal demokrat Başbakan Bülent Ecevit, Müşerref Türkiye’ye çok yakın görülse de Pakistan’da General Müşerref liderliğindeki 1999 darbesine beklenmedik bir şekilde soğuk davrandı. Ecevit darbeden sonra General Müşerref’in isteğine rağmen Müşerref’i davet etmeyip ne yaşandığına dair bir açıklama yapmamakla kalmadı daha sonra yaptığı Hindistan ziyareti sırasında Pakistan’a uğrama jestinde bulunmayı da reddetti. Buna tamamen zıt olarak Türk Dışişleri Bakanlığı, darbeden sonraki ilk resmî açıklamasında yeni hükümete ‘anlayış’ gösterdi.[iv] Benzer şekilde dönemin Türk İslamabad Büyükelçisi Ecevit’in tepkisinden sonra hasar kontrolü yapması için Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’i (2000-2007) ikna etmek zorunda kalmıştı. Bunlara rağmen Pakistan tarihte bir ilk olarak, Türkiye’nin yeni İslamabad büyükelçisini Pakistan cumhurbaşkanına elçilik görevini arz etmeden önce olağandışı bir şekilde elli dört gün bekletmişti.[v] Özetle iç değişimlerin Pakistan-Türkiye ilişkilerine etkisi tarihsel olarak asgari seviyede tutuldu.