Özet: Halep’in düşüşü Suriye’de muhalefet için bir son değil de Rusya’nın bölgesel müttefikleri tarafından kontrol edilen etki alanını sağlamlaştırmak ve sonrasında kendi siyasi geçiş tezahürü içinde bir siyasi yol oluşmasını sağlamak için gerçekleştirildiği bir hamlenin başlangıcı olabilir.  Tüm aktörlerin kabul ettiği, 2011 öncesi koşullara geri dönüşün artık bir seçenek olmadığıdır. Suriye muhalefeti ve müttefikleri halen, seçimle meşruluk kazanan Yerel Yönetim Konseylerinin güçlendirilmesi de dâhil olmak üzere, oynayacak önemli kartlara sahipler ve geçiş sırasında istikrar programlarını yürütebilirler. Muhalefet, güçlendirilmesi ya da güç dengesizliğini durduracak kontrollü bir ateşkesin yürürlüğe girmesi gereken kilit stratejik bölgeleri kontrol etmeye de devam ediyor.

Suriye ayaklanması her birinin farklı özelliği ve zorlukları olan birkaç evrede gerçekleşti: Şiddet içermeyen direniş aşamasından silahlanmaya, sınırları aşan ideolojik radikal gruplardan çatışmanın uluslararası bir mahiyet kazanmasına, Rus müdahalesinden, etki ve kontrol alanlarının sağlamlaştırılmasına. Siyasi müzakereler, önce 2012 yılında tüm yürütme gücüne sahip bir geçiş hükümeti oluşturulması çağrısı yapan Cenevre Bildirisi ile, ardından Ocak 2014’ten 2016’ya kadar süren ve Esad Rejimi’nin görüşmelerin bir geçiş hükümeti oluşturulması hususunda değil terörizmle mücadele çerçevesinde yürümesi yönündeki ısrarı yüzünden her seferinde çıkmaza girdiği Cenevre I, II ve III görüşmeleri ile belli evreler geçirdi. Rusya ve Birleşik Devletler 2015 yılının sonuna doğru ve 2016 yılı boyunca, Uluslararası Suriye Destek Grubu (USDG) olarak adlandırılan yeni bir uluslararası grup oluşturularak Viyana ve diğer Avrupa başkentlerinde bir dizi toplantı gerçekleştirdi. USDG siyasi müzakerelerin insani sorumluluk, güvenlik, mültecilerin yeniden yerleştirilmesi ve sivil toplum olmak üzere dört ana rotada yeniden başlaması için ilk olarak ateşkes çağrısında bulundu. Rusya ve ABD tarafından ateşkes sürecini ve ateşkes anlaşmalarını izlemek üzere ortak bir komisyon kuruldu. Bu süreçte Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), Rusya ve ABD’nin USDG anlaşmasını onayladı. Aynı zamanda, siyasi müzakereler için ateşkes ve kesin bir zaman çizelgesi içeren, IŞİD ve El Nusra Cephesi’ne yönelik operasyonlar öneren, siyasi geçişi sağlamak için seçimlerin yapılmasını ve yeni bir anayasanın hazırlanıp, onaylanmasını sağlayacak bir geçiş hükümetinin oluşturulmasını öngören 2254 sayılı BMGK Kararı’nı da kabul etti. 2254 sayılı BMGK Kararı bu zamana kadar öngördüğü takvime uymadı ve bu bizi son kertede, Rusya, İran ve Türkiye’nin Aralık 2016’da bir araya gelerek ilan ettiği Moskova Deklarasyonu’na getirdi. Bu anlaşma Halep’in düşüşünden sonra gerçekleşti ve siyasi bir geçiş süreci dayatmak için daha ciddi bir teşebbüs ortaya koydu.

Bu uzman görüşü, Halep’in düşüşünün, Rusya tarafından; Rejim’in, Fırat Kalkanı’nın ve Kürtlerin kontrolündeki bölgeler ile güney cephesini sağlamlaştırmak ve ardından kendi “siyasi geçişi” doğrultusunda bir siyasi rota önermek için sistematik bir politika çerçevesinde gerçekleştirildiğini ileri sürmektedir. Rus siyasetinin nazarında, daha iyi planlanmış, gerekli araçlar tarafından tahkim edilmiş, diğer yerel, bölgesel ve uluslararası güçlerce yürütülen bir politika bulunmamaktadır. Rusya’nın siyaseti kapsamında İran’ın sınırlı bir rolü olsa da sahada, özellikle de Lübnan’a nakliye rotalarının kontrolünde, kritik ve güçlü bir konumda bulunuyor. Bunun yanı sıra, Rus diplomasisi bir rejim değişikliği paradigması olmaksızın siyasi bir rota oluşturulması hususunda kesin bir kararlılıkla fazlasıyla agresif ve ısrarcı.

Suriyeli muhalif gruplar için Halep’in düşüşü bir dizi kritik zorluk çıkararak, ülke genelinde etki ve kontrol alanlarının dondurularak müzakereler için alan açılmasını sağlayan bir ateşkes ya da çatışmaların dondurulması sürecinde diplomatik manevralar hususunda daha az seçenek önermekte. Suriye muhalefeti, bu yeni aşamanın üstesinden gelebilmek için yeni araçlar ve mekanizmalar oluşturarak yeni şartlara uyum sağlamalıdır. Muhalefetin destekçileri de Suriyeli “temsilci” ve yerel aktörlerin arabuluculuk ve istikrar sürecine baştan sona dâhil olduğu koşullar yaratmalı.

Halep’in düşüşü, Rusya’nın şartları ile uyumlu bir siyasi rotaya yakın yeni koşullar oluşturmayı hedefleyen eşgüdümlü bir çabaydı. Bu çaba şu özelliklerle tanımlanabilir:

  1. Halep, Daraya, Zabadani ve diğer bölgelerde ikamet edenlerin zorla yerinden edilmesi de dâhil olmak üzere, her ne pahasına olursa olsun güvenlik temelli yaklaşıma öncelik verilerek toplumsal talepler ve istekler istikrarlı bir şekilde marjinalleştirildi. Yerel temsilci sık sık görmezden geliniyor ya da yabancı güçlerin “taşeronu” olarak addediliyordu. Bu nedenle Rusya, bir yandan bu grupların bölgeler ve sınırların kontrolü açısından Suriyeli aktörleri temsil etmedeki yetersizliğini açıklarken, diğer yandan “Moskova 1 Suriye muhalefeti”[1] ve “Hmeymim muhalefeti”[2] yaratarak çizdiği “siyasi rotayı” meşrulaştırmaya çalışmaktadır.
  2. Rejimin ve müttefiklerinin önceliği IŞİD ile mücadeleyi erteleyerek, etki alanlarını dondurmak ve muhtemel bir siyasi anlaşmaya ulaşmak için her ne pahasına olursa olsun Halep’in kontrolünü tekrar ele geçirmekti. Bundan sonra IŞİD ve Şam’ın Fethi Cephesi’ne karşı savaşa odaklanılabilirdi. Bu durum, IŞİD’in Palmira’yı tekrar ele geçirmesine rejim ve Rusya’nın niye asgari bir tepki gösterdiğini açıklamaktadır.
  3. Esad Rejimi’nin Halep’i tekrar ele geçirmek için iki yılı aşkın süren başarısız teşebbüslerinden sonra son askeri operasyonu sırasında uyguladığı “Grozni yaklaşımı”[3], çatışma yönetimindeki güç dengesi yaklaşımının idamesi şeklinde süren aşamaya bir son verdi. Muhalefetin güvenlik tehditlerine yönelik yönetimsel çözümler sunmasının başarısız olduğu açıkken, mevcut senaryo muhalefete tavizler verdirmeye ve Rusya’nın çerçevesini çizdiği siyasi bir rotada anlaşmaya yol açan aşırı bir siyasi ve askeri baskı ortaya koymaktadır. Bu durum radikalleşmeyi arttıracak ve mağdurların anlatılarını manipüle eden terörist gruplara katılımı arttıracaktır.

Bunun yanı sıra, bu gelişme muhalefetin kontrolündeki bölgelerde daha fazla kaos ve parçalanmaya yol açarak, onlar açısından herhangi bir geçiş programının uygulanmasını olanaksız kılacaktır.

Muhalefetin Seçenekleri

Muhalefetin seçenekleri oldukça sınırlıdır. Özeleştiri yapabilmeleri ve yerel toplumsal aktörlerle ilişkilerinin yanı sıra, oynadıkları roller ve sorumluluklar üzerine açık bir anlaşma olmaksızın silahlı grupların tesadüfi birleşmelerine onay vermeden, izleyecekleri siyasi rotaların pozisyonlarını ve stratejilerini gözden geçirmeleri gerekmektedir. Aşağıdan yukarıya doğru yapılandıkları için bugün Suriye’deki tek temsilci yapılar olan Yerel Yönetim Konseylerinin güçlendirilmesi eskisinden daha büyük bir stratejik öneme sahiptir.[4] Saha araştırmaları, yerel konseylere vatandaş katılımı ve müdahil olması ile terörist grupların dışlanması arasında yüksek bir olumlu korelasyon olduğunu göstermektedir.[5] Bunun yanı sıra, yerel konseyler silahlı grupların etki ve kontrolünü sınırlayan ve vatandaşların görüşlerini temsil hususunda açık siyasi roller oynayan hizmet sağlayıcıları konumundadır. İstikrar programları silahlı gruplardan ziyade yerel konseyler ve sivil toplum örgütlerine dayanarak yürütülmelidir.

Halep’in Beşar Esad müttefiki milisler tarafından geri alınması Rus Hava Kuvvetleri’nin hava desteği olmaksızın mümkün değildi. Rejim yanlısı güçler çok düzensiz ve parçalanmış oldukları için tek başlarına Halep şehrini ele geçiremezlerdi.[6] Geçtiğimiz 12 ayda şehri ele geçirmek için birkaç teşebbüs oldu ancak bunlar Rusların farklı hesapları olduğu ve sahadaki birliklerin tüm kontrolü elde tutabileceklerine güvenmedikleri için tam olarak başarılı olamadı. Kentin tamamen yıkılmadan ve tüm sakinlerinin tahliyesi gerçekleştirilmeden ele geçirilemeyecek zor bir cephe olması gerekçesiyle, Halep’e yönelik askeri saldırı benzeri görülmemiş ölçüde ve aşırı idi. Esad Rejimi halen çok parçalanmış durumda ve “güç kullanımı” üzerine artık bir tekele sahip değil. Bu nedenle azalan bir meşruiyetin sıkıntılarını yaşıyor. Sahadan gelen bilgiler Halep Operasyonunun tamamen Rus ve İran güçlerince yönetildiğini, Suriyeli rejim milislerinin karar alma sürecinde önemsizleştirildiğini gösteriyor.[7]

Aslında Esad’ın yeniden ele geçirdiği şey, yerel halkından yoksun bir kentin moloz yığını idi. Bu durum, gelecekteki müzakere süreci ve yerinden edilen şehir sakinlerinin konumu ile ilgili önemli sorular içeriyor. Herhangi bir siyasi süreç başlamadan önce mültecilerin geri dönüşü konusunda büyük bir belirsizlik mevcut. Dolayısıyla bu durum sürecin meşruiyetini etkilemekte. Halep gerçekten de muhalefet için stratejik olarak çok önem arz etmektedir ancak onu ele geçirmek mücadelenin bittiği anlamına gelmemektedir. Muhalefet halen sınırların ekseriyetini, ana ulaşım rotalarını, güney cephesini, Fırat Kalkanı bölgesini ve İdlib’i kontrol etmektedir. Muhalif bölgelerdeki silahlı kuvvetlerin sayısı küçümsenmemelidir.

Dikkate alınması gereken bir diğer husus, ulusal güvenliğe ve sınırlarının korunmasına odaklanan ve Fırat Kalkanı Operasyonuyla El Bab’a artık iyice yaklaşan Türkiye’nin evrildiği yeni roldür. Kobani ve Afrin kantonları arasındaki bölgenin PYD tarafından birleştirilmesi ve bunun sonucu olarak Türkiye’nin sınırları boyunca birleşmiş bir Kürt bölgesi oluşması olasılığına son vermek ve IŞİD’e karşı mücadele etmek, Türk askeri operasyonlarının kapsamını ve sınırlarını oluşturuyor. Türkiye açısından Halep’in; tarihi, siyasi ve ekonomik önemi bulunduğu için Türkiye’nin buradaki rolü bir ateşkes anlaşması oluşturulmasına yardım etmek için aracılık yapmaya ve insani yardımlara destek vermeye dönüşmüş durumda. Muhtemel en iyi senaryo Suriye’nin kuzeyinde, yabancı savaşçıların ve diğer radikal İslamcı militanların faaliyet yürütemediği, sağlamlaştırılmış ve kontrol altında bir bölge oluşturulmasıdır. Bu durum, çatışmanın dengede durmasını ve siyasi çözüm için yeni seçenekler sağlamasını oluşmasını sağlayabilir.  Bu aynı zamanda, bu bölgelerdeki yerel konseylerin güçlendirilmesini, sunulan yerel hizmetlere destek verilmesini ve demokratik değerler ve kurumların tohumunu atmak açısından militanlara karşı sivillerin, demokratik değerler ve kurumların tohumunu atmak açısından, desteklenmesini gerektirmektedir.

Moskova Deklarasyonu ve Önündeki Zorluklar

Moskova Deklarasyonu, Viyana ve Cenevre gibi daha büyük sahnelerde gerçekleştirilen daha önceki teşebbüslerle karşılaştırıldığında, sahadaki aktörler açısından yeni birtakım beklentiler oluşturdu. Deklarasyon aynı zamanda, Suriye muhalefetinin daha önceki yanlışlardan kaçınarak kendi yapılarını ve karar alma süreçlerini güçlendirmeleri için bir platform oluşturulmasının önemi arttırdı. Yeni safha farklı diplomatik ve askeri araçlara, mekanizmalara gereksinim duymaktadır. Mevcut Suriye muhalefetinin yapıları ve müzakere stratejileri ise bu yeni safhanın zorluklarını karşılamada yetersiz durumdadır.

Bu dönem ayrıca, daha öncesinde Nusra Cephesi olarak bilinen Şam’ın Fethi Cephesi ile ilgilenecek bir plan da gerektiriyor. Suriyeli muhalifler bu grupla her türlü iletişim ve koordinasyona son vermeli ve İdlib’in meskûn bölgelerinin dışına sürmek için çalışmalıdır. Bu ise, militanları dışarı iterken güvenliği sağlamak için yeni sivil idareler oluşturan, sivil “barış atları” olan yerel konseylerin temsili rolüne önem vermekle sağlanabilir. Yerelleşmiş yönetimlerin tekrar kurulması için seçimler yapmak istikrar programları için bir basamaktır. Bu durum, kamusal yaşam ve kamu hizmetlerini sağlamada silahlı grupların müdahalesinin sınırlanmasını da gerektirmektedir. Fırat Kalkanı’nda ortaya konan Özgür Suriye Ordusu gruplarının yeniden organizasyonu, profesyonelleştirilmesi ve terörizmle mücadeledeki rollerinin sınırlandırılması şeklindeki model, en azından geçici olarak, benimsenebilir. Bu programlar için siyasi bir rota oluşturulması beklenmemelidir. Muhalefetin alanlarının güçlendirilmesi, terörizmle mücadele ile düzenin ve hukukun üstünlüğünün yeniden kurulması amacına hizmet etmelidir. Bu, muhalefetin güvenilir bir partner olarak görüşmelere katılması için, bir muhalefet grubu gibi değil, bir “devlet” gibi donanımlı bir unsura dönüşmesini sağlayacaktır. Birçok kişi bunun gerçekçi olmadığını iddia edecektir fakat ben, muhalif gruplar, yerel konseyler ve silahlı gruplar arasındaki bir paradigma değişikliği ve siyasi bir iradenin bunu gerçekleştirebileceğini öne sürüyorum.

Sürdürülebilir bir barış planı için sahadaki tüm aktörleri plana dâhil etmeli ve onlara kendi pozisyonlarını “güvenceye alan” ülkelerin “taşeronu” gibi muamele edilmemelidir. Çatışmanın “farklı” taraflarının üyelerinden oluşan bir hükümet oluşturarak bir çözüme ulaşılabileceğini varsaymak ayaklanmanın hakiki toplumsal doğasının gözden kaçırılmasına neden olur ve vatandaşların geçmiş yönetimin kurallarına ve geçmişteki sözde sosyal sözleşmeye geri dönebileceklerini farz eder. Yönetim ve idarenin adem-i merkeziyetçileşmesine dayanan yeni bir sosyal anlaşmaya Suriyeliler tarafından karar verilmelidir. Bunun için, Hizbullah’ın da içinde bulunduğu, İran tarafından desteklenen 41 milis kuvvetinden[8] başlayarak ülkedeki tüm yabancı savaşçılar ve onları ülkeye yerleştirilen yabancı aileleri Suriye’yi terk etmelidir. Bu, zor ve güç kullanımının yanı sıra, sistematik bir sürece ve kapsamlı bir plana dayanan bir durum gerektirmektedir. Suriyeli aktörler kendi şehir ve kasabalarında sorumluluk almaları için güçlendirilmeli ve yabancı güçlerin serbestçe hareket etmelerine izin verilmemelidir. Bunun yanı sıra, IŞİD ve El Kaide unsurlarına karşı verilen savaş, birleşmiş bir Suriye olmadan, mevcut yönetim sistemine son vermeden, yeni bir askeri-güvenlik felsefesi oluşturulmadan ve IŞİD’in söylemini güçlendirip dünya genelinde bu örgüte katılımı arttıran Şii milisler ülkeden çıkartılmadan kazanılamaz. Bu terörist militanların varlığı IŞİD’in genişlemesine neden olan Suriye’deki güç dengesizliğinin ana sebebidir.

Henüz her şey bitmedi. Muhalefet halen, tüm tarafların üstün yararı için akıllıca sürdürülmesi gereken birkaç önemli kartı elinde tutmaya devam ediyor. Hala muhaliflerin elinde tuttuğu güçlü mevkiler bulunuyor. Buraların kaybedilmeyeceğini ve Halep’tekine benzer bir kaderin yaşanmayacağını garanti eden tedbirli müzakerelerin yürütülmesi, bu bölgelerin ülke çapındaki bir ateşkese dâhil edilmesi ve Rusya’nın garantörlüğünde “silahtan arındırılmış bölge” anlaşmasının yürürlüğe sokulması gerekmektedir. Bu bölgeler arasında Doğu Guta, Şam’ın banliyöleri ve İdlib gibi mültecilerin iskânı ve ekonomik olarak yeniden yapılanma için merkez olan alanlar yer almalıdır. Rakka’nın özgürleştirilmesi de çatışmanın gidişatını, yeni oluşan kontrol bölgelerini, mülteci akını programlarını ve politikalarını ve karşı terör programlarını belirleyecektir. Yukarıdakilerin tümü, bu korkunç çatışma döngüsünü tersine çevirmek için yabancı paydaşlar ve Suriye muhalefeti arasındaki potansiyel iş birliği konularıdır.

Suriye’deki savaş, siyasi görüşmelerin yeni turlarına “yerel temsilci” olarak ilgili aktörler dâhil edilmeyip bir geçiş planı ile desteklenmediği sürece Halep’in düşüşü ile sona ermeyecektir. Yerel aktörler yerel konseyleri, etkili figürleri ve sivil toplum gruplarını içermektedir. Siyasi süreç çatışmanın tüm taraflarına aynı kural uygulanmadıkça ilerleyemez: Tüm yabancı savaşçıların ülkeyi terk etmesi. Denklemin en zayıf unsuru Esad Rejimidir. Birçok milis ve ilişkili güce bağlı olan fazlasıyla parçalanmış yapısı, Rusya ve İran’ın garantörlüğü olmaksızın imzalayacağı herhangi bir anlaşmanın gereğini yerine getirememesine neden olmaktadır. Gerçek bir geçiş planı, yerel halkın taleplerine yanıt vermeli ve Suriye’nin yeniden inşası için yeni bir başlangıç oluşturmalıdır.

Referanslar

[1] Rusya Dışişleri Bakanlığı Moskova 1 ve 2 görüşmelerine ev sahipliği yaptı ve protestocuların taleplerinden ziyade, daha fazla insanı içine alan ve hükümetten sınırlı demokratik değişim talep ederek siyasi müzakerelerde yer alacak meşru bir yapı oluşturmak amacıyla, eski kabine üyesi Kadri Jamil gibi muhalif figürleri bu toplantılara davet etti. Bu grup sahadaki aktörlerle çok az bağı olan bir grup insan olarak tanımlanabilir. Bu, grubun tek başına bir ateşkesi yerine getiremeyecek fakat “muhalefetin” pozisyonlarını hafifletip, gelecekte Rusya ile müttefik bir partner olabilecek bir grup olacağını gösterir.

[2] Suriye’deki Hmeymim Rus Hava Üssü Rusya Savuma Bakanlığı tarafından rejimin elinde tuttuğu bölgelerde ikamet eden ve çatışma üzerine Rus anlatısına uygun katılım ve çeşitlilik arz etmek için sınırlı talepler sunan “kabuk” yapılar oluşturan Suriye “muhalefeti”ne ev sahipliği yapan bir merkez konumundadır. Buradaki muhalefet üyelerinin, rejimle bağlantılı çıkar gruplarını temsil etmekte ve sahadaki aktörlere ilişkin bir anlaşmayı “satmak” ya da uygulamak için güce sahip herhangi bir aktörle teması bulunmamaktadır.

[3] Rus ordusu 1994-1995’de silahlı isyanı durdurmak için tüm yıkıcı ve ölümcül silahları kullanarak Grozni şehrini işgal etti. Birçok kişi, Halep’i yeniden ele geçirmek için, karşı tarafta herhangi bir ayrım yapmadan ve tüm silah türlerini kullanarak şehrin güney kesiminin yıkılmasını Grozni’yi emsal göstererek uygulanan bir politika olduğunu belirtiyor.

[4] 2015 yazında Omran Stratejik Araştırmalar Merkezi ve Yerel Yönetim Konseyleri Birimi (YYKB) tarafından yürütülen bir araştırmada, 405 yerel konsey ile mülakat gerçekleştirildi ve yönetim yapıları soruldu. Araştırmanın ulaşabildiği konseylere dayanılarak ortaya çıkan veriler, yerel konseylerin yüzde 90 oranında faaliyette olduğunu ortaya koyuyor. Mülakat yapılanların yaklaşık üçte biri, konsey üyelerinin yerel seçim bölgesi oyları ile üçte ikisi ise yerel aktörler ve sivil toplumun yerel oybirliği ile seçildiğini belirtti. Bu konseyler, yerel yönetim, STK’lara faaliyet izni verilmesi, altyapıların inşası, yerel güvenlik, sivil savunma faaliyetleri (Beyaz Kasklılar yerel konseylerce başlatılan bir çalışma idi), eğitim ve sağlık hizmetleri de dâhil olmak üzere yerel sakinlere temel hizmetler sağlamakla görevlidir.

[5] Kent ve köy temsiliyeti seviyesinde 76 yerel konseyin bulunduğu ve yerel konseyler ve silahlı muhalif gruplar arasındaki anlaşmanın yerel konseyler tarafından yönetildiği bölgelerde ve böylece Nusra’ya çok az alan açılan güney cephesi buna bir örnek olarak gösterilebilir. Başka örnekler ise Daraya (Şam’ın bir banliyösü) ve Maarat el Numan (İdlib) olabilir.

[6] Halep’teki Omran Stratejik Araştırmalar Merkezi Enformasyon Birimi araştırmacıları el Nuceba Şii Milisleri’nden çok sayıda savaşçının cepheye yığıldığını ve sahadaki emir komuta kontrolünün az sayıda Suriye Ordusu subayının yanında yer aldığı İranlı milislerde olduğunu rapor etti. Bkz. http://edition.cnn.com/2016/12/12/middleeast/syria-analysis-tim-lister/

[7] El Kuseyr’de asker olarak görev yapan, buranın düşmesinin ardından gönderildiği Deyrizor’da ordudan firar eden Muhammed (Humuslu ve asıl adının açıklanmasını istemedi), kendisi ile 25 Ağustos 2016’da yapılan mülakatta, Hizbullah subaylarının kontrolünde olan askeri operasyon odalarında operasyon planlaması sırasında Suriyeli Alevi subayların odada bulunmasına izin verilmediği, ayrıca Hizbullah subaylarının yemeden önce pişirilen yemeklerin zorla bu subaylara tattırıldığını belirtti.

[8] Omran Stratejik Araştırmalar Merkezi Enformasyon Birimi tarafından hazırlanan ve rejime destek veren yabancı militanların sayısını ve eğitim yerlerini gösteren yayınlanmamış harita. 25 Kasım 2016.