Özet: Körfez’de, Katar ile Suudi Arabistan, Bahreyn ve BAE arasında 23 Mayıs’ta baş gösteren derin ayrışma, 1990 yılında Kuveyt’in Irak tarafından işgal edilmesinden ve 1991 yılının Ocak-Şubat’ında patlak veren Körfez Savaşı’ndan bu yana Körfez İşbirliği Teşkilatı’na (KİK) yönelik en büyük tehdit olarak okunabilir. Müttefik üç KİK üyesi devletin (Suudi Arabistan, Bahreyn ve BAE) Katar’dan yerine getirmesini istediği talepler, anlamlı bir ortak savunma iş birliği forumunu uzun yıllardır oluşturamayan KİK içerisindeki gerilimleri de açığa çıkardı. Ayrıca bu kavga, KİK’in birkaç parçaya bölünmesi tehlikesini de taşırken bölgesel güvenlik yapılarına yeni katılımcıların dâhil olmasının da yolunu açıyor. Türkiye ve sahip oldukları potansiyel bakımından Rusya ile İran gibi ülkelerin de mevcut krize müdahil olması, KİK içerisinde halihazırda baş gösteren gergin atmosferi muhtemelen derinleştirecek ve 1991 sonrası Körfez güvenlik mimarisinin mihenk taşı olan Batılı devletlerle olan iş birliği ağını zayıflatacaktır. Körfez’deki bölgesel güvenlik yapıları iki ana hattın üzerinden geçiyor. Birincisi, bölgedeki rejimlerin istikrarlı bir grafik ortaya koymasında çıkarları olan dış güçlerin denize açılan kıyılardaki varlığı iken ikincisi, güç dengesizliği ile 3 büyük devlet (İran, Irak ve Suudi Arabistan) ile 5 daha küçük devlet (Bahreyn, Kuveyt, Umman, Katar ve BAE) arasındaki tehdit algısı farklılığıdır. Bu güç dengesizliğinin doğası zaman içerisinde kayda değer ölçüde değişmiş olsa da bu dengesizlik, ulusal güvenliğe dair meselelerin birçoğu açısından çok taraflılık yerine tek taraflılığın oluşmasına neden olmuş ve Katar kriziyle birlikte belki de kendi manevra alanını daha da genişletecek yollar yaratmıştır.