(Bu metin İngilizce orijinal versiyonundan tercüme edilmiştir.)

Giriş

Ağustos 2021 başlarında Mustafa Kazımi hükümeti, bölgesel sorunlara ve bunların üstesinden gelmenin yollarına odaklanacak olan bir “Irak’a Komşu Ülkeler Konferansı” düzenleneceğini açıkladı. 28 Ağustos 2021 tarihinde düzenlenen konferans öncelikli hedefi Irak’ın komşuları olan İran, Türkiye, Suudi Arabistan, Kuveyt ve Ürdün’ü (Suriye davetli değildi) bir araya getirmekti. Fakat katılımcı listesi daha sonra Fransa, Mısır, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi bölge dışı ve birbirine komşu olmayan ülkelerden delegeleri de kapsayacak şekilde genişletildi. Ayrıca, Arap Birliği; Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler gibi bölgesel ve uluslararası örgütlerin de delegeleri davet edildi. Bağdat Zirvesi’nin önemi, Irak’ın ilk kez bölgesel gerilimleri azaltmak üzere katılımı yüksek üst düzey bir konferans kapsamında diplomatik bir inisiyatif almasıdır. Konferansın etkisini konuşmak için henüz çok erken olsa da[i] Irak bölgesel bir diyaloğa zemin hazırlayabilirse bu Irak’ın 2003 sonrası dönemdeki en önemli diplomatik başarısı olacak ve bölgesel bir aktör olarak statüsünü normalleştirecek.

Kazımi hükümetine verilen yetkinin genişletilmiş kapsamıyla birlikte bu konferans, 2003’te Birleşik Devletler’in (ABD) ülkeyi işgali sonrası Irak diplomasisinin dönüm noktası olarak değerlendiriliyor. Bu makale Irak hükümetinin Bağdat İşbirliği ve Ortaklık Konferansı’nı düzenleme amacını açıklayacak. Bu noktada Irak’a yönelik ABD desteğinin ve Irak’ın korunup sürdürülmesine olan bağlılığının geleceğine ilişkin belirsizliğin Iraklı liderleri bölgesel iş birliği ve entegrasyon arayışına zorladığını iddia ediyorum. Ayrıca Bağdat, ABD’nin Irak’taki misyonunun değişmesinin ardından yapıcı bir rol üstlenmek için Irak’ın komşuları arasında bölgesel bir uzlaşı kurmayı amaçlıyor. Irak hükümetinin bu girişiminin başarısı büyük ölçüde iki ana şarta bağlı olacak: Birincisi, erken seçim sonrası kurulacak Irak hükümetinin niteliği, ikincisi ise ABD-İran nükleer görüşmelerinin sonucu.

Amerika’nın 2011’de Irak’tan çekilmesinden sonra ülkenin bölgesel ve uluslararası arenadaki münasip rolünü yeniden güçlendirmeyi amaçlayan birçok girişimde bulunuldu. En son yapılan girişim bu yılın Haziran ayının sonlarında Irak, Mısır ve Ürdün arasında üst diplomatik seviyede imzalanan bir anlaşmaydı. Irak Başbakanı Kazımi, bu anlaşmayla Arap devletlerinin Suriye, Filistin, Libya ve Yemen’deki çatışmaları çözmek amacıyla “iş birliği ve koordinasyonla ortak bir vizyon” geliştirmeyi amaçladığını belirtmişti.[ii] Kazımi’nin göreve başladığı Mayıs 2020’den bu yana ABD, Avrupa ülkeleri ve daha düşük seviyede Arap Körfez ülkelerinin Irak’ın komşu ülkeler ve bölgesel aktörlerle olan ilişkilerini dengeleyici bir tarzda ülkesini yönetebileceği yönünde yüksek beklentileri vardı. Kazımi’nin iktidara gelmesi uygun bir zamanda gerçekleşti çünkü öfkeli protestocular ve Irak’ın kilit uluslararası destekçileri güçlü siyasi ve hukuki kurumlar kurup, silahlı milis grupları kontrol altına alarak yolsuzlukla mücadele edebileceğini umut ediyordu. Halkın Kazımi hükümetinden beklentileri yüksekti ve kabinesi ilk başlarda Irak’ın farklı kesimlerinden de geniş destek aldı.[iii]

Kazımi’nin bölgesel diplomasisi açısından önceki yönetimlerin sahip olmadığı ve kendi lehine işleyen iki faktör vardı. Birincisi ve en önemlisi, Irak’ın Şii nüfusu arasında İran’a duyulan siyasi destek ve yakınlığın azalmasıydı. 2020 sonlarında yapılan anketlere göre “İran politik İslam modeli olarak Şii’ler arasında yumuşak gücünü kaybetti.” Öyle ki Iraklıların yüzde 85’inden fazlası ve Şiilerin yüzde 82’si İran’ın Irak’ta olumsuz bir rol oynadığını söylüyordu.[iv] İkinci faktör ise başta Şii nüfus olmak üzere halkın 2003’ten bu yana Irak’taki siyasi sürece hükmeden geleneksel siyasi elite duyduğu güvenin zayıflamış olmasıydı. Son yıllarda Şii topluluklar Iraklı Sünni ve Kürtlere kıyasla siyasi sistemlerinden daha yüksek oranda memnuniyetsizlik gösterdi.[v] Irak’ın siyaset sahnesindeki bu iki farklı durum Iraklıların, özellikle de Şiilerin hem İran hem de mevcut siyasi elite karşı duyduğu hayal kırıklığının bir göstergesiydi. Yukarıda bahsedilen değişimler Kazımi hükümetine Irak diplomasisinin kapsamını genişletip Arap bölgesi içinde ilişkilerini dengelemesi için alan ve daha da önemlisi yetki tanıdı.