Özet: Türkiye, dış politika ve diplomaside ticari ortaklıkları ile bölgesel çatışmaları birbirinden ayırmaktadır. Nitekim Rusya’nın Türkiye’nin Suriye’deki hedeflerine karşı askeri güç kullandığı bir dönemde Türk Akımı -doğalgaz boru hattı- anlaşmasının imzalanması bunun en açık göstergesidir. Bu makalenin birinci bölümünde Türk Akımı’nın Türkiye’ye sağlayacağı ekonomik kazançlara rağmen Rusya’nın Avrupa içerisindeki etkisini genişlettiği ve Ankara’nın dış politika seçeneklerinin kısıtlanacağı öne sürülecektir. Bu savlara bizi ulaştıran da esasında Türk Akımı’nın, Rusya’nın genelde Avrupa özelde ise Almanya ile enerji ticaretine olumlu etkileri olacağına dair verilerdir. Almanya’nın Batı’nın menfaatlerini koruyabilme kapasitesi, Angela Merkel gibi liderlerin “Euro-septik” partilerden, iş dünyasının lobilerinden ve dış politikadan ziyade kamusal tartışmalara odaklanan kendi büyük koalisyonundan gelen sesleri bastırabilmesine bağlıdır. Avrupa’nın, Rusya’nın enerji ihracına olan bağımlılığına Berlin’in arka çıkması aynı zamanda, ABD ve AB ile kendi arasındaki gerilimin yükselmesinin ardındaki sebebi de açıklamaktadır. Makalenin ikinci bölümü ise Türkiye’nin enerji politikasında ve bazı riskleri azaltacak stratejik yatırımlarında değişikliğe gitmesi gerektiği önerilecektir.

Küresel enerji endüstrisi, küresel ticaret ve yatırımları yürütmekte olan uluslararası kurumsal yapıları aşmaktadır. Bu durum, üyesi olan devletlere kendi yer altı kaynaklarını kullanmada bir egemenlik bahşeden Birleşmiş Milletler Anlaşması’nın yapısından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, küresel ticareti ve yatırımları Dünya Ticaret Örgütü’nün (WTO) kuralları ve düzenlemeleriyle icra eden devletler, enerji ticaretinde benzer bir yolu takip etmemektedir. Bu yüzden, söz konusu durumu kontrol altına almak isteyen Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası gibi kurumlar, finansal yardım ve kalkınma kredileri kullanarak serbest piyasa ilkelerini küresel enerji düzeyinde de tesis etme girişimlerinde bulunmaktadır. Ancak bu girişimler her zaman başarılı olmamaktadır, özellikle de büyük üreticiler ve tüketiciler bu kurumlardan bağımsız olduğunda… Böylece, enerji ticareti ve yatırımı genelde üreticiler ve tüketiciler arasındaki ikili düzenlemeler yoluyla sürdürülmektedir. Bu düzenlemelere dair uluslararası ölçekte sınırlandırıcı mekanizmaların olmaması ise tarafların vaat ettikleri taahhütlerden vazgeçmesini kolaylaştırmaktadır. Tüketiciler, denetimi geliştirmek için Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü (OECD) ve Avrupa Birliği (AB) gibi işbirliği odaklı kurumlar aracılığıyla çalışarak müzakere pozisyonlarını güçlendirme eğiliminde olurken üreticiler de kartellerle müşterek bir çalışma yürütmeyi tercih etmektedir. Nitekim bu makale de yakın zamanda imzalanmış Türk Akımı anlaşmasının etkilerini küresel enerji denetiminin zayıf olması ile ilişkilendirerek analiz edecektir.

Rusya’yı Küresel Serbest Piyasa Ekonomisine Entegre Etmek

Yeni belirmekte olan uluslararası sistemin anahtarı, Kuzey Denizi’ndeki enerji üretiminde devam eden hızlı düşüşe karşılık Batı Avrupa’nın bu kaynakların yerini doldurmaya dönük girişimleridir.[1] Devlet kontrolündeki Rus doğalgaz şirketi Gazprom, eski Sovyet dönemi altyapısını muhafaza ederken Avrupa kentlerinin içlerine dek uzanan yeni ulus-aşırı rotalar bulmak için ciddi yatırımlar yapmaktadır. Bu anlamda Gazprom, Kuzey Denizi’ndeki üretim düşerken Avrupa içerisindeki pazar payını arttırma konusunda kendisini iyi bir noktada konumlandırmaktadır. Öte yandan Rusya, siyasi anlaşmazlıklar sırasında Gürcistan, Ukrayna, Belarus ve Moldova’ya gaz aktarımını kesmek suretiyle Gazprom’u belirleyici bir dış politika aygıtı olarak kullanmakla suçlanmaktadır.[2] Bu sebepten ötürüdür ki Avrupa’nın Rus enerjisine bağımlılığı; Rusya, Almanya, AB ve ABD arasındaki ilişkilerin zeminini sarsmakta iken AB üyeleri arasında da söz konusu endişelere nasıl bir karşılık verileceğine dair gerilimlere sebep olmaktadır.

Dış İlişkiler Konseyi tarafından 2001’de yayımlanan bir çalışma, enerji ilişkilerinin Rusya ve eski Sovyet cumhuriyetlerinin piyasa odaklı küresel ekonomiye entegrasyonunda oynadığı rolü daha iyi idrak ettiğimizi ortaya koymaktadır.[3] Rusya’nın ekonomisini yeniden canlandırma planı, devletin ulusal çıkarlarına hizmet edecek enerji şirketlerine özel bir sorumluluk yüklemektedir. Sovyet dönemindeki devlet planlı ekonomik sistem, enerjinin ulusal dağıtımı ve Batı Avrupa’nın kazançlı piyasasına gaz tedariki için boru hatları altyapısına büyük yatırımlar yapmıştır. Öte yandan Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Rusya, sahip olduğu bu boru hattı rotalarının, AB ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) tarafından nüfuz edilen yeni egemen devletlerin sınırlarından geçiyor olduğunu fark etmiştir. Hâliyle Rusya, eski Sovyet cumhuriyetlerinin bu durumdan (boru hatlarının Batı’ya açılan güzergahlarda bulunmalarından dolayı) yararlandığına inanmıştır. Bu ülkeler ise genelde, hayatta kalma mücadelesi veren ekonomileriyle, kendi enerji ihtiyaçları için Gazprom’a ödeme yapamayacak durumdaydı. Rusya ise bu duruma enerji kesintileri, türlü zorbalıklar ve şantajlarla karşılık vermiştir. Eski Sovyet cumhuriyetleri olan bu mağdur devletler de kendi bağımsızlıklarına yönelik tehditlere karşı destek bulmak maksadıyla ABD ve AB’ye yönelmiştir. Bu anlamda ABD, Ukrayna’nın Rusya’ya olan iki yıllık borcunu ödemeyi kabul etti çünkü söz konusu borcun ödenmemesi durumunda katlanarak artacağını bilmekteydi.

Batı Avrupa’nın, Rusya’dan enerji ithalatının artmasına dair iki temel kaygısı söz konusuydu. Öncelikli olarak Rusya ve eski Sovyet cumhuriyetleri arasındaki gerilimlerden ötürü bu transit ülkelere uygulanan gaz kesintilerinin enerji tedarikini azaltmasından ve bu durumun kendi ekonomilerini ve hanelerini tahrip edecek olması ihtimalinden endişe duymaktalardı. Ukrayna’ya yönelik 2009’da yapılan gaz kesintisinin Avrupa ölçeğinde enerji tedariki noktasında problemler doğurması bu anlamda verilebilecek en güncel örnektir. İkinci ve daha da önemlisi, Rusya’nın enerji yatakları azalmaktaydı ve üretim hacmini arttırmak için ciddi bir teknolojiye ve sermaye yatırımına ihtiyacı vardı. Batılı çok-uluslu enerji şirketleri ve Avrupa’nın çok-uluslu bankaları ise bu engellerin üstesinden gelmek için kilit bir rol oynayacaklardı. Rusya da Batı’dan gelecek özel sektör yatırımlarının kendi enerji yataklarını geliştireceği için enerji politikalarını serbest piyasa prensiplerine göre tekrar inşa etmeye ihtiyaç duyacaktı. Dahası, Rusya’ya karşı bayrak açan eski Sovyet cumhuriyetlerini bypass etmek için yeni boru hatlarının inşa edilmesine ihtiyaç duyulacaktı ki bu, Batı Avrupalı devletlerin tedarik güvenliğine sahip olacağı tarzda ve çok-uluslu enerji şirketlerinin yatırımlarının siyasi anlaşmazlıklardan etkilenmeyeceğini güvence altına alacak bir şekilde gerçekleşecekti.

Ancak bu planlar, ciddi jeopolitik riskler taşımaktaydı. Hem ABD hem de AB, Rusya’nın enerji endüstrisini geliştirmesinin, Rus ekonomisini geliştirmek ve refah seviyesini arttırmak için en iyi çözüm yolu olduğunu bilmektelerdi ve onlara göre müreffeh bir Rusya daha az jeopolitik tehdit arz edecekti. Dahası; Batı Avrupa ile enerji entegrasyonu, Rusya’yı AB’ye daha fazla yakınlaştıracaktı da. Yani Batı Avrupa, Rus enerjisine; Rusya da Batı’nın sermayesine ve teknolojisine ihtiyaç duyarken enerji ilişkisi, güveni tesis etmek noktasında kritik bir rol oynayacaktı. Rusya açısındansa AB ile yakın ilişkiler kurmak, ABD baskısını daha az hissetmeyi sağlayacaktı. Nitekim AB de böylesi bir ilişki biçiminin dış politikada AB ve Moskova arasında belirli bir uyum sağlayacağını düşünmekteydi.

Öte yandan, 2000’lerin başlarından beri benzer şekilde, Rusya’yı küresel ekonomiye entegre etme planı destek bulurken buna dönük ciddi eleştiriler de yapılmaktaydı. Söz konusu eleştirilere göre; Rusya’yı bir enerji ihracatçısına dönüştürmek, sermayesini geliştirmesine yardım edeceği için Batı’nın çıkarları ile boy ölçüşecek bir duruma getirmektedir ki Rusya bu anlamda enerji ticareti ilişkileri yoluyla destekleneceği için de bir ölçüde dokunulmazlık kazanacaktır. Dahası Rusya, eski Sovyet cumhuriyetlerini bypass eden yeni ihracat rotaları geliştirmesiyle birlikte gaz tedarikini kesme ve bundan politik avantaj sağlama yöntemini daha etkili bir şekilde uygulayabilecektir. Böylece Rusya, bu devletlerin (eski Sovyet cumhuriyetleri) Batı’ya yönelimine meydan okuyabilecek kilit bir mekanizmaya sahip olacaktı. Enerji altyapısına ilişkin yürütülen projelere ve Rus yayılmacılığına bağlı olarak yaşadığımız son gelişmeler ise bu eleştirilerin haklılığını ortaya koymaktadır.

Rusya’nın Avrupa ile Artan Enerji Ticareti

Gazprom’un, Batı Avrupa’da alternatif rotalara ulaşma stratejisi üzerinde etkili olabilecek 3 önemli boru hattı projesi vardır: İlki, doğrudan Baltık Denizi’nin altından geçerek Almanya’ya bağlanan ve 2011’de tamamlanan hattır ki bu kuzey rotasıdır (Kuzey Akımı). Öte yandan Rusya, ‘Kuzey Akımı 2 projesi ile gelecekte bu hattın kapasitesini daha da arttırmayı planlamaktadır. İkinci hat, Karadeniz’in altından geçen ve Türkiye’ye talep ettiği gaz miktarının önemli bir kısmını tedarik eden boru hattıdır (Mavi Akım). Üçüncüsü ise güney rotasıdır ki bu da Karadeniz’in altından geçerek Bulgaristan’a bağlanmaktadır (Güney Akımı). Ancak aşağıda açıklanacak sebeplerden ötürü bu proje şu an, Türk Akımı (Bulgaristan yerine Türkiye’ye bağlanıyor) lehine iptal edilmiş durumdadır.

Kuzey Rotası

Kuzey Akımı Boru Hattı, 2009’da yaşanan Ukrayna gaz krizinden önce Almanya tarafından onaylanmıştır. Fakat bu proje, teklif edildiği ilk günden bu yana jeopolitik olarak hassas bir proje olarak karşılanmaktadır. Gazprom, projede %51’lik kontrol payına sahip iken Alman ve diğer Avrupalı şirketler sırasıyla %38 ve %18’lik paylara sahiplerdir. Bu proje ilk olarak dönemin Almanya Şansölyesi Gerard Schröder tarafından desteklenmiştir. Kendi döneminin 2005’te sona ermesinden kısa bir süre önce parlamento bu projeye onay verirken Schörder, tartışmalı bir şekilde Gazprom tarafından Kuzey Akımı’nın pay sahipleri komitesine aday gösterilmeyi kabul etmiştir. Angela Merkel ise projeyi selefinden devralıp AB ile ABD nezdinde bir NATO üyesi olarak ülkesinin Rus enerjisine daha bağımlı hale geleceğine dair çekincelere rağmen söz konusu boru hattı projesini desteklemeye devam etmiştir.[4]

Rusya ve Almanya arasındaki yakın enerji ve ticaret ilişkileri; Almanya’nın, Rusya’nın eski Sovyet ülkelerindeki Batı çıkarlarını sarsma girişimlerine karşılık koyma gücüne etki yapmaktadır. Rusya’nın, Kırım’a ve Doğu Ukrayna’ya yaptığı son müdahaleler ise bu durumu görmek için bir imkan sağlamaktadır.Merkel, Avrupa’nın Rusya’ya yaptırım uygulama çabalarına öncülük etmiştir fakat kimileri, bu yaptırımların bütün endüstriyel sektörleri hedef almak yerine Rus iş adamlarını hedef alması sebebiyle zayıf bulduğunu öne sürmektedir. Bazı AB yetkilileri, Polonya’ya yapılan tedarikin azalmasının (bu Almanya üzerinde de küçük bir etkiye sahip) Avrupa tarafından yaptırımların arttırılması girişimlerine karşı bir uyarı sinyali olduğuna işaret etmektelerdir.[5] Öte yandan, bu sınırlı yaptırımlar bile Rusya ekonomisi için olumsuz sonuçlar doğurmuştur. Rusya ticaretindeki aksamalardan ciddi anlamda etkilenmemiş olsa da yatırımcıların duyduğu endişeler, sermayenin Rusya’dan çekilmesine sebep olmuştur. Öyle ki Rusya bu dönemde, Çin’e enerji projelerindeki büyük paylarını satmayı düşünürken zayıflayan para birimini döviz rezervleriyle de desteklemekteydi.[6]

Bazı analistler, Merkel’in Alman iş dünyasının ve diğer AB üyelerinin Rusya’ya yaptırım konusunda desteğini güvence altına almadaki öncü rolünün, Almanya’nın Batı’nın çıkarlarını korumasına sıkı sıkıya bağlı olduğuna işaret ettiğini öne sürmektedir.[7] Kimileri ise Merkel’in iyi bir liderlik performansı ortaya koymasının, bu anlamda geniş bir Alman konsensüsünün varlığına işaret etmediğini iddia etmektedir. Bu eleştiriler, Almanya’nın elitleri arasında yaptırımlar yerine diplomasi ve uzlaşmayı tercih eden önde gelen kimselerin var olduğunun göstergesidir. Ancak Almanya’nın Rusya ile olan yakın bağlarının yanında Batı oryantasyonuna yakın tutumu artık bir tercih meselesidir.[8] 2013’ten beri Almanya, ülkenin 16 bölgesel parlamentosunun 10’unda temsil edilen ve oyların yüzde 15’ine sahip olan Almanya İçin Alternatif Partisi’nin (AfD) hızlı yükselişine tanıklık etmektedir. Programını öncelikli olarak Avrupa’da ortak para birimine karşı bir duruş üzerine kuran parti şu sıralar ise Almanya’ya olan göçmen akımına karşı çıkmakta ve Rusya’ya yönelik yaptırımların kaldırılmasını savunmaktadır.[9] Merkel’in büyük koalisyonunun seçmen kaybetmesi ise seçmenleri tekrar kazanmak için politik olarak sağa kaydırma[10] çağrılarına yol açmıştır.[11] Siyasal yelpazenin bu şekilde günden güne sağa kaymasıyla beraber[12] bu durumun Almanya’nın bir tercihi olduğu gerçeği, ülkenin AB içindeki liderlik rolü göz önüne alındığında önem taşımaktadır.

Almanya’nın Batı’nın çıkarlarını korumaya devam etme arzusuna karşılık Berlin’in Kuzey Akımı 2 Projesi’ne verdiği destek, AB ve ABD arasında bir gerilim yaratmaktadır. Çünkü proje, boru hatlarının kapasitesini arttırmayı ve Gazprom’un İngiltere’deki doğalgaz piyasasına erişimini hedeflemektedir. Nitekim bu konuda ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, projenin “Ukrayna, Slovakya ve Doğu Avrupa meseleleri üzerinde mutlak manada olumsuz bir etkisi olacak derin bir endişe konusu” olduğunu belirtmiştir.[13] Proje, Berlin’in yanı sıra Almanya, Fransa, Hollanda ve Avusturya’da mukim olan çokuluslu enerji şirketlerinin yürüttüğü lobi faaliyetleriyle de destek görmektedir. Bu firmalar, projenin ekonomik kazançlarını öne çıkarırken Avrupa Parlamentosu üyeleri de Gazprom’u, ekonomik partnerleri olan Ukrayna’yı transit ülke olarak kullanmayı bırakmaları için tehdit etmekle suçlamaktalardır.[14] Bunun da ötesinde söz konusu boru hattı, Avrupa’nın birliğini tehdit etmektedir.[15] Nitekim Avrupa Parlamentosu’nun bazı üyeleri bu projeyi “AB’nin enerji politikasındaki en büyük başarısızlık” olarak nitelendirmekteydi.[16] Almanya’nın projeye verdiği desteğe karşı en büyük eleştirileri yapan Polonya ise yakın tarihte boru hattının finansmanlarına güçlü bir darbe indirmeyi başarmıştır. Boru hattı sınırlarından geçmese de Polonyalı yetkililerinin rekabet kurallarıyla ilgili endişelerini dile getirmesinden sonra projenin finansman kadrosuna başkanlık eden çokuluslu şirketler, Ortak Girişim’den çekildiklerini belirtmişlerdir.[17] Zira rekabet kurallarına aykırı davranışlardan dolayı suçlu bulunurlarsa Polonya’da yürüttükleri çalışmları için ceza alabilirlerdi.

Kuzey Akımı 2, küresel enerji endüstrisindeki uluslararası yönetişimde denetim sorununun bir sonucu olarak ülkelerin karşı karşıya olduğu zorlukları gözler önüne sermektedir. AB’nin çok taraflı yaklaşımı tek ses olmanın önüne geçmekte iken Polonya’nın projeyi destekleyen çokuluslu şirketleri cezalandırmak için yaptığı tek taraflı girişim, Almanya ile Rusya arasındaki ikili ilişkilere zarar vermektedir.

Güney Rotası

Kuzey Akımı; Ukrayna, Belarus ve Polonya’ya karşı gaz kesintisinde bile Almanya’nın gaz tedarik edebilmesini güvence altına almaktaydı. Öte yandan Ukrayna’ya gazın kesilmesi ihtimalinden Türkiye, Romanya ve Bulgaristan dahi etkilenecekti ki bu ülkelere gaz tedarik etmeyi güvence altına alacak alternatif bir diğer rota da Güney Akımı’ydı.

Güney Akımı’nda planlanan, Bulgaristan’da karaya bağlanan ve bir bölümü deniz altındaki boru hatlarının Karadeniz’den Sırbistan, Macaristan, Slovenya ve Avusturya’ya ulaşması yönündeydi. Bulgar parlamentosu, 2008 yılında rotanın kendi sınırları içerisindeki kısmına ilişkin Rusya ile yapılan anlaşmayı onaylamıştı.[18] Ancak AB, 2006 yılında gerçekleşen Ukrayna’daki gaz krizine karşılık yeni enerji düzenlemelerini yürürlüğe sokmuştur. Bu düzenlemeyle yürürlüğe giren “Üçüncü Enerji Paketi”, gaz üreticileri ile boru hattı işleticilerinin ayrı olmasını mecbur kılmaktaydı. Böylece söz konusu mevzuat ile Gazprom’un müşterilerinin, üçüncü bir ülkeye gaz satmasına engel olunacak ve rekabet kurallarına aykırı satış koşullarını anlaşmalarına dâhil etmesi önlenecekti.[19]

Rusya açısından bu yasal düzenleme, Ukrayna ve diğer eski Sovyet ülkelerine gazın dolaylı yollarla girmesini engelleyecekti. Almanya’nın aksine, Bulgaristan’ın ise AB ile boy ölçüşecek gücü bulunmamaktaydı. AB bu düzenlemeyi, Rusya’nın Kırım’a 2014’teki müdahalesinden sonra dayatmıştır. Putin, AB mevzuatına tabi olmayan[20] Türkiye’nin alternatif bir rota olabileceğini duyurduğunda Gazprom, projenin Bulgaristan ayağının inşaatını birdenbire durdurmuştur. Türkiye ve Rusya arasındaki nihai anlaşma, Rus askeri jetinin düşürülmesiyle iki ülke arası ilişkileri büyük ölçüde sekteye uğratan dönemin sonrasında, Kasım 2016’da imzalamıştır.

Türk Akımı’nın Türkiye’ye getireceği ciddi kazanımlar bulunmaktadır. AB mevzuatı diğer tüm rotaları engellediği için Ankara fiyat pazarlığında elini güçlendirmiş durumdadır. Daha düşük doğalgaz fiyatları, Türkiye’nin çoktandır devam eden ticaret açığını kapatacaktır çünkü ülke ağırlıklı olarak ithal enerjiye bağımlı durumdadır. Dahası Türkiye, Avrupa’ya ihraç edilen gazın transit ücretlerini değiştirme imkânına da sahip olacaktır. Ancak tüm bu ekonomik kazançlara rağmen Türk Akımı, Ankara için jeopolitik riskler de taşımaktadır.

Türk Akımı’nın Türkiye Açısından Jeopolitik Bir Değerlendirmesi

Daha önce de belirtildiği gibi Rusya’nın eski Sovyet ülkelerini bypass etme stratejisi olarak AB ve NATO’nun genişleme girişimlerine daha etkili bir şekilde karşı koyacağına dair ABD ve AB kanadında ciddi endişeler mevcuttur. Nitekim Kuzey Akımı, bu stratejinin ilk aşamasıydı. AB’nin söz konusu stratejinin ikinci aşamasını Güney Akımı’ndaki tasarruf hakkı sayesinde boşa çıkarmasına Rusya, Ankara ile yaptığı anlaşmayı güvence altına almakla karşılık vermiştir. Türk Akımı ve bunun Avrupa’ya uzanan bağlantıları devreye girdiğinde Gazprom’un Ukrayna’ya gaz tedarikini kesme ve kendisi için kilit öneme sahip Batılı piyasalara gaz aktarımını sürdürme imkânı doğacaktır. Rusya’nın eski Sovyet devletlerine karşı doğalgazı bir dış politika aracı olarak kullandığına dair emsaller ve en son Kırım ile Ukrayna’ya yapılan müdahalelerin Rusya’nın bu bölgedeki yayılmacı politikalarına dair verdiği sinyaller ile birlikte düşünüldüğünde Türk Akımı ile muhtemelen, Doğu Avrupa’nın Batı’dan uzaklaşmasını kolaylaştıracaktır.

Sonuç

ABD’nin ve AB’nin Rus ekonomisini desteklemek için enerji ticaretini kullanmasının Rusya’ya, Batı’nın Doğu Avrupa’yı serbest piyasa ve küresel ekonomiye entegre etmeye yönelik planlarına karşı durmak için gereken dokunulmazlığı vereceğinden endişe duyulmaktaydı.[21] Nitekim Rusya’nın Kırım’a ve Doğu Ukrayna’ya yakın dönemde yaptığı müdahaleler söz konusu endişelerin ne kadar haklı olduğunu göstermiştir.

İlginçtir ki Rusya’nın yayılmacı eylemleri, Ukrayna, Belarus ve Polonya’yı tamamen bypass etme stratejisinden önce zaten başlamıştır. Nitekim Rusya, Güney Akımı’nı veya Türk Akımı’nı beklemeden de bu eski Sovyet ülkelerinin içerisindeki siyasi değişiklikleri zorlamak için askeri eylemler yerine gaz kesintilerini kullanabilirdi. Ancak bunun yerine iyi bir zamanlama ile hareket etmeleri ise yanlış bir hesaptan ziyade kasıtlı bir stratejiydi. Kuzey Akımı ve bu projenin Rusya ile Almanya arasındaki yakın ilişkileri geliştirmesi, Rusya’nın cüretkâr yayılmacı politikasına imkân veren faktörler olarak görülebilirdi. Bu durum, Almanya’nın ekonomik sektörlerden ziyade bireyleri hedef alan sınırlı yaptırımlarından da gözlemlenebilmektedir.Aynı zamanda AB yetkilileri, artan yaptırımların Rusya’nın gaz tedarikini durdurmak şeklinde bir misilleme yapmasına yol açabileceğini tahmin etmektelerdir. Dahası, Almanya eski Şansölyesi ve Kuzey Akımı Pay Sahipleri Komitesi’nin mevcut başkanı Schröder’in Rusya’nın Ukrayna ve Kırım’daki eylemlerini destekleyen çarpıcı demeçleri oldukça derin tartışmalara yol açmıştır.[22]

Almanya’nın Rusya ile uyumunu ve iyi ilişkiler kurmasını talep eden ve her geçen gün destekçileri artan partilerin muhalefeti karşısında Merkel’in ayakta kalabilmeyi başarmasının Almanya’nın Batı’ya yönelmesindeki tek çıkış olduğu konusundaki iddialar gün geçtikçe artmaktadır. Çünkü Rusya her ne kadar Doğu Ukrayna’da hedeflerine ulaşamamış olsa da AB’nin Rusya’ya karşı yaptırımları, bilhassa Almanya’da Euro-septik yaklaşımlar için daha geniş bir destek yaratmaktadır. Almanya ve Rusya’yı bir araya getiren iki ülke arasındaki enerji ve diğer ticaret ilişkileriydi. Buna karşın Merkel, Rusya’ya karşı yaptırımları desteklemeye devam ederken aynı anda Rusya ile artan enerji entegrasyonunu desteklemeye de devam ediyor ki bu da Almanya ile AB ve ABD arasındaki gerilimin esas sebebidir. Hâl böyle olunca ekonomik bağların zaman içinde derinleştirilmesiyle birlikte gelecekte Rusya’ya karşı yaptırımların artması durumunda Euro-septik dalganın daha da yayılması söz konusu olabilmektedir.

Tüm bunlar olurken ve birçok çevre için Almanya’nın Rusya ile iyi ilişkiler geliştirmesi risk taşıyor iken, yeni seçilmiş olan ABD Devlet Başkanı Donald Trump; seçim kampanyasında ABD’nin, Rusya’nın Kırım’ı ilhakını tanıyabileceğini belirtmekteydi.[23] Fransa’da ise Euro-septik Ulusal Cephe’nin lideri de Rusya ile uyum ve iyi ilişkiler konusunun, partisinin 2017’deki seçimleri kazanması durumunda masaya yatırılabileceğini söylemekteydi.[24]

Türk Akımı’nın jeopolitik riskleri de benzer şekilde daha geniş bir perspektiften, Rusya’nın Avrupa üzerinde artan nüfuzu bağlamında okunmalıdır. Projenin ekonomik kazançlarına rağmen Türk Akımı, Rusya’nın eski Sovyet cumhuriyetleri üzerindeki tahakkümünü de kolaylaştıracaktır.  Zira bu durum, bilhassa Karadeniz’e sınırı olan Ukrayna meselesinde ciddi bir endişeye yol açmaktadır. Bu yüzden gelişmekte olan bölgesel bir güç olarak Türkiye, Rusya ile olan enerji ilişkisinden dolayı dış politikada sınırlandırılmayacağını güvence altına almalıdır.

Referanslar

[1] The Telegraph, North Sea crisis raises UK gas supply risk, former energy minister warns, http://www.telegraph.co.uk/finance/newsbysector/energy/oilandgas/12154388/North-Sea-crisis-raises-UK-gas-supply-risk-former-energy-minister-warns.html (erişim tarihi:12 Şubat 2016).

[2] The Economist, Russia’s wounded giant,  http://www.economist.com/news/business/21573975-worlds-biggest-gas-producer-ailing-it-should-be-broken-up-russias-wounded-giant (erişim tarihi: 23 Mart 2013).

[3] Council on Foreign Relations, Russia, Energy and the West, http://www.cfr.org/world/russia-energy-west/p3960 (erişim tarihi: 11 Mayıs 2001).

[4] EU Observer; Poland Urges Germany to Buy Less Russian Gas, https://euobserver.com/foreign/123410 (erişim tarihi: 10 Mart 2014).

[5] Euractiv.com, Moscow limits german and Polish gas flows as ‘warning’, https://www.euractiv.com/section/global-europe/news/moscow-limits-german-and-polish-gas-flows-as-warning/ (erişim tarihi: 11 Eylül 2014).

[6] The Wall Street Journal, Russian Natural-gas Project Gets Funding from China, http://www.wsj.com/articles/russian-natural-gas-project-gets-funding-from-china-1461934776 (erişim tarihi: 29 Nisan 2016).

[7] Foreign Affairs, Germany’s Real Role in the Ukraine Crisis, March/April 2015 Issue, https://www.foreignaffairs.com/articles/eastern-europe-caucasus/germany-s-real-role-ukraine-crisis

[8] Foreign Affairs, Leaving the West Behind, January/February 2015 Issue, https://www.foreignaffairs.com/articles/western-europe/leaving-west-behind

[9] Spiegel, German Populists Forge Ties with Russia, , http://www.spiegel.de/international/germany/german-populists-forge-deeper-ties-with-russia-a-1089562.html (erişim tarihi: 27 Nisan 2016).

[10] Foreign Affairs, Germany’s Right Wing Challenge, , https://www.foreignaffairs.com/articles/2016-09-26/germanys-right-wing-challenge (erişim tarihi: 26 Eylül 2016).

[11] Foreign Affairs, Germany’s Right Wing Challenge, , https://www.foreignaffairs.com/articles/2016-09-26/germanys-right-wing-challenge (erişim tarihi: 26 Eylül 2016).

[12] The New York Times, How Far is Europe Shifting to the Right, http://www.nytimes.com/interactive/2016/05/22/world/europe/europe-right-wing-austria-hungary.html?_r=2 (erişim tarihi: 5 Temmuz 2016).

[13] Ukraine Today, North Stream-2 would have “adverse impact” on Eastern Europe, , http://uatoday.tv/politics/nord-stream-2-would-have-adverse-impact-on-eastern-europe-u-s-secretary-of-state-643305.html (erişim tarihi: 5 Mayıs 2016).

[14] EurActiv.com, Green MEP denounces Gazprom’s bullying tactics over North Stream 2, http://www.euractiv.com/section/energy/news/green-mep-denounces-gazproms-bullying-tactics-over-nord-stream-2/ (erişim tarihi: 25 Şubat 2016).

[15] Financial Times, Russia’s gas pipeline threatens Europen unity, , https://www.ft.com/content/25a17928-96c3-11e6-a1dc-bdf38d484582 (erişim tarihi: 21 Ekim 2016).

[16]EurActiv.com, Green MEP denounces Gazprom’s bullying tactics over North Stream 2, http://www.euractiv.com/section/energy/news/green-mep-denounces-gazproms-bullying-tactics-over-nord-stream-2/ (erişim tarihi: 25 Şubat 2016).

[17] EU Observer, Is Nord Stream II Dead?, https://euobserver.com/energy/134665 (erişim tarihi: 18 Ağustos 2016).

[18] Reuters; Bulgaria ratifies South Stream gas project, , http://uk.reuters.com/article/bulgaria-gas-southstream-idUKL56621320080725 (erişim tarihi: 25 Temmuz 2008).

[19] WTO, Russia files dispute against EU over regulations in the energy sector, , https://www.wto.org/english/news_e/news14_e/ds476rfc_30apr14_e.htm (erişim tarihi: 30 Nisan 2014).

[20] New York Times, Gazprom Cancels Italian Contractors Deal for Black Sea Pipeline, http://www.nytimes.com/2015/07/10/business/international/gazprom-saipem-pipeline.html (erişim tarihi: 9 Haziran 2015).

[21] Council on Foreign Relations, Russia, Energy and the West, http://www.cfr.org/world/russia-energy-west/p3960 (erişim tarihi: 11 Mayıs 2001).

[22] TheTelegraph, Merkel, fury after GerhardSchröder backs Putin on Ukraine, , http://www.telegraph.co.uk/news/worldnews/europe/ukraine/10697986/Merkel-fury-after-Gerhard-Schroeder-backs-Putin-on-Ukraine.html (erişim tarihi: 14 Mart 2014).

[23] CBC, Trump Says he may let Russia keep Crimea, , http://www.cbsnews.com/news/donald-trump-russia-vladimir-putin-crimea-nato/ (erişim tarihi: 31 Temmuz 2016).

[24] Foreign Affairs, France’s Next Revolution?, Nov/Dec 2016 Issue, https://www.foreignaffairs.com/interviews/2016-10-17/france-s-next-revolution