Özet: Astana süreci Suriye muhalefetini, Suriye’de siyasi geçişe ilişkin rejim ile yaptığı görüşmelerde pazarlık hususunda etkili bir kozdan mahrum bırakmıştır. Buna karşın Cenevre görüşmeleri, Suriye’deki çatışmaya güvenilir ve sürdürülebilir bir çözüm üretme konusunda tüm potansiyelini kaybetmiş görünmektedir. Esad’sız bir geçiş süreci her geçen gün zayıflarken Batı, savaş sonrası adem-i merkeziyetçi bir Suriye’yi desteklemeye yönelmektedir. Yerel ölçekte oluşturulan sivil konseyler, bağışçı ülkeler için Şam’a bir alternatif sunmaktadır. Bu politika analizi, geçiş sürecinde uluslararası toplum ve Suriye muhalefetinin hedeflerine ulaşmaya yönelik beklentilerini ölçmektedir.

Giriş

Suriye’deki Rus müdahalesi; rejim güçleri ve müttefiklerine, muhaliflerin İdlib ve Dera’da bir dizi stratejik kazanımı sonrası tarafların birbirine üstün gelemediği bir ortamda, bu çıkmazın üstesinden gelmek için ihtiyaç duydukları üstünlüğü sağlamıştır. Rusya’nın hava üstünlüğü ve ölümcül saldırıları ilk olarak Halep’in düşmesine yol açmış, ardından rejim güçlerinin silahlı muhalif grupları küçük yerleşim yerlerinde kuşatmasını sağlamıştır. Bu arada, ABD ve bölgedeki muhalif destekçileri Rusya’nın Suriye’deki kararlılığına uygun bir karşılık vermemiş, aksine Moskova’nın Suriye’nin geleceğine yönelik vizyonuna boyun eğmiş ve önceliklerini bu doğrultuda yeniden düzenlemiştir.

Irak Şam İslam Devleti’ne (IŞİD) karşı verdiği operasyonlarla tükenme noktasına gelen Washington, Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) verdiği desteği kademeli olarak azaltmış ve nihayetinde 2017 Temmuz’unda bu desteği durdurma kararı almıştır. Bölgesel düzeyde, Riyad tüm mali çabalarını Yemen’de İran’ın bir vekili olan Husileri mağlup etmeye yoğunlaştırmış ve Suriyeli yerel destekçilerinin kayda değer bir kısmını yüzüstü bırakmıştır. Benzer şekilde, Ankara’nın öncelikleri de Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) Suriye kolu olan Demokratik Birlik Partisi’ne (PYD) karşı müdahaleye doğru değişerek muhaliflere verilen destek kademeleri olarak azalmıştır. Rejime karşı askeri çabalarını sürdürmek için ihtiyaç duyduğu destekten mahrum kalan ve küçülen silahlı muhalif gruplar, bulundukları bölgelerin kontrollerini korumak için yerel mütarekeleri ve ateşkesleri kabul etmek durumunda kalmışlardır.

Rusya’nın başlattığı ve Türkiye ve İran tarafından desteklenen Astana Süreci, kırılgan rejimin zaferini ulusal çapta kalıcı bir ateşkes çerçevesiyle pekiştirmiştir. Gerçek bir barış henüz söz konusu değildir ve Doğu Guta ile Kuzey Humus’ta kuşatılmış olan muhalefet (etkili caydırıcılığın bir hatası) daha fazla gerginliğe maruz kalmaktadır. Her şeye rağmen, Moskova ateşkes müzakerelerini genel siyasi çizgisinden etkili bir şekilde ayırarak temel hedefine ulaşmıştır.

Astana sonuçlarını takip eden muhalefet, Cenevre’deki mütereddit ve müphem siyasal sürece her zamankinden daha fazla angaje olmuştur. Bu politika analizi, Suriye’de siyasi geçişe yönelik beklentileri saptamaya çalışmaktadır.

Çatışmasızlık Bölgeleri

Suriye muhalefeti genel olarak iki önemli dinamikle güç kazanmıştır. İlki, çoğunluğu kentli, sivil aktivistleri ile popüler olan ve öncelikle barışçıl duruşu kucaklayan ve Arap Baharı’ndan esinlenen devrimci dinamiktir. İkinci dinamik ise, rejimin siviller üzerindeki baskıları nedeniyle oluşan bir intikam duygusundan beslenen, önemli ölçüde kırsala dayalı ve komünaldir ve bir silahlı ayaklanma biçimini almıştır. 2013 yılı sonu itibariyle muhalefet gruplarına ikinci dinamik tamamen baskın gelmiştir ve buna bağlı olarak da yerel erkânlar kendi topluluklarını yönetmek ve kontrol etmek hususunda artan bir biçimde önem kazanmıştır.

Yerel silahlı muhalefet grupları yerel konseylerle pek çok durumda, çeşitli yollarla ve çeşitli derecelerde, her ikisinde de görevli olarak hareket eden aynı ailenin üyeleri gibi, bir “kardeşlik” ilişkisinden faydalanarak iletişim halinde olmuştur. Diğer durumlarda birlikte var olmuş ve zaman zaman ortaya çıkan sürtüşmelerle ise birbirlerine sadece tolerans göstermişlerdir. Bununla beraber, devletin çekilmesiyle oluşan boşluk aktivistlerin, mali sorumluluk mekanizmaları ve yerel nüfusun katılımıyla ve silahlı militanların müdahalesi olmaksızın, yerel bir idare kurmalarını mümkün kılmıştır.

Ancak çatışmasızlık bölgelerinin muhalif alanlar içinde bir iktidar mücadelesi yaratma potansiyeli de vardır. Bu silahlı muhalif gruplar- bu düzenlemelerin nezareti altında – Moskova, Şam ve Tahran’dan, yerel konseylerin seçimler ve kamuoyunun uzlaşısı aracılığıyla elde ettiği organik meşruluk biçimini eninde sonunda tehdit edeceği, zımni bir statü elde etmişlerdir. ÖSO ve diğer militan grupların daha önce rejim güçleri ile çatışarak aldığı halk desteğini artık alması mümkün değildir ve bu nedenle teorideki toprakları üzerinde tekel dayatarak meşruluk kazanma arayışında olacaklardır. Bu senaryo, Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ) İdlib’de yerel bir hükümet kurmaya ve tüm organik örgütler ve konseyleri boyun eğmeye zorlamaya yönelik son çabalarında tam olarak ortaya çıkmaktadır.

Bu koşullarda yeni ortaklık ve iş birliği dinamikleri ortaya çıkacaktır. Şam ve Tahran’ın organik örgütleri cesaretlendirmekte gerçek bir çıkarı yoktur, tam aksine her ikisinin de devlet dışı itaatkâr aktörlerle uzun süreli çalışma ve onları güçlendirme deneyimleri vardır. Kendisini koruma güdüsü silahlı muhalefetin kalanını ele geçirdiği ve rejim tüm Suriye’de nizamı yeniden tesis etmek için gereken insan kaynağından yoksun olduğu için, bu ikisi arasında iş birliği olacağını tasavvur etmek mümkündür. Aslında Şam geçmişte de PYD ortaklığıyla Kürtlerin yerleştiği alanlarda ve 2014 ve 2017 yılları arasında Berze’de olduğu gibi, silahlı militanlarla iş birliğine gitmiştir[1] ve aynı sürece Kuzey Humus’da ve Halep’in kırsalında tanık olmamız kuvvetle muhtemeldir. Bu dinamiğin başarılı olması için tek gerekli koşul silahlı muhalif grupların rejimin egemenliğini kabul etmesi ve Astana’da başlatılıp Soçi’de olgunlaşan düzenlemeyi tanımalarıdır.

Dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta da, İran’ın Şam’a Haşdi Şabi için Irak’ta çıkarılan kanuna benzer bir düzenlemeyi gerçekleştirmesi konusunda baskı uygulayarak Suriye’de oluşturdukları kendilerine sadık milisleri koruma ve kurumsallaştırma sürecine paralel bir çalışmaya rehberlik ediyor olmasıdır.[2] Bu gruplar tamamıyla militer değildir; sivil memurları ve insani yardım çalışanlarını da kapsamaktadırlar. Sıklıkla rejim güçleri ve kurumlarla birlikte çalışmaktadırlar, ancak devlet kurumlarının yoksun olduğu pek çok bölgede devletin sorumluluğunu da üstlenmektedirler. Örneğin, Yerel Savunma Kuvvetleri ağı, seçim bölgelerindeki insanların güvenliğini sağlamanın yanında, Halep’te pek çok küçük yeniden inşa projesini hayata geçirmiştir. Böyle bir bölünmüş ancak sakinleşmiş bir ülkede, Şam’ın otoritesini geri kazanmak için aşırı bir askeri güce ihtiyacı yoktur. Esad, sadece görece daha güçlü bir caydırıcı güç (Ruslar tarafından sağlanan) elde ederek ve yeni bir iş birliği ve tabiiyet çerçevesi (Soçi’de aranacak olan) dayatmak yoluyla kontrolü kazanabilir.

Cenevre’ye Karşı Soçi

Astana’daki çatışmasızlık sürecinin, Rusya’nın Birleşmiş Milletler’in (BM) 2254 sayılı Kararı’nın ulusal çapta ateşkes yorumunu yürürlüğe koyması halinde, Kremlin Soçi’de aynı kararın siyasi geçiş versiyonunu uygulama arayışında olacaktır. Aslında Moskova Suriye’de herhangi bir rejim değişikliğine kesinlikle karşıdır. Bunun yerine hâlihazırdaki statüko için bir normalleşme süreci başlatma arayışındadır.

Rusya Savunma Bakanı bunu uygulamaya koymak için 2016 yılı Şubat ayında Hmeymim’de bir uzlaşı merkezi kurmuştur. Adının da zorunlu kıldığı gibi, bu merkez 234 silahlı muhalif grupla 2301 yerel mütarekenin müzakeresinden sorumludur.[3] Bu anlaşmaların koşulları genellikle insani yardım karşılığında Suriye hükümetinin yetkisinin tanınmasından oluşmaktadır ve pek çok durumda yerel militanlardan bir ateşkesi gözlemlemeleri istenmektedir. Tutukluların serbest bırakılması, sivillerin seyahat özgürlüğü, mültecilerin dönüşü ve yeniden inşa gibi konular vaka bazında tartışılmaktadır ve bu konular önemli ölçüde daha kapsamlı bir ulusal diyalogla ilişkilidir.

Moskova siyasal düzeyde geçişi, Suriye için yeni bir anayasa tasarlamaya ve önümüzdeki birkaç yıl içinde genel seçimlerin düzenlemesine indirgemektedir. Ruslar 2017 yılının Ocak ayında bir Suriye anayasası teklifi hazırlamıştır. Rusların bu taslağı devletin laikliğini, izleyen dönemde tekrar görev alma hakkı olmaksızın yedi yıllık bir başkanlık süresinin getirilmesini, hükümetin adem-i merkezileştirilmesini ve yerel konseylerin güçlendirilmesini garantileyen bir “Bölge Meclisi”nin kurulmasını vurgulamışlardır.

Moskova arabuluculuk çabalarında Suriye içindeki ve bölgedeki paydaşlarının desteğini mümkün olduğu ölçüde almayı istemektedir. İdeal olarak, Rusya bu sürecin nasıl hayata geçirilmesi gerektiği konusundaki vizyonunu paylaşmak için de buna ihtiyaç duymaktadır. Bu yaklaşım Rusya’nın bölgedeki güvenilirliğini ve yapıcı çözümler önerme becerisini artırma arayışında olduğunu göstermektedir ve ilgili tüm aktörlerle birlikte çalışma esnekliğine dayanmaktadır. Böylece doğal olarak, Kremlin bu süreci Cenevre’de değil Soçi’de, asgari düzeyde uluslararası müdahaleyle yürütmeyi tercih etmektedir.

Stephan De Mistura bu gerçeğin farkında olarak Cenevre’de Rusya’nın bu yaklaşımını tam olarak desteklemiştir. De Mistura muhalefet heyetine siyasi geçiş konusundaki tartışmaları ertelemesi ve bunun yerine yeni anayasa ve genel seçimlere odaklanmaları konusunda baskı yapmıştır. Bununla birlikte, Cenevre’yi siyasi izlek için esas olarak tutmaya yönelik yinelediği çabaları başarısız olacaktır. Riyad’da yeni oluşturulan muhalefet delegasyonu, sürece ilişkin neredeyse her konuda çatışan görüşlerle heterojen bir yapıdadır. Sözgelimi Moskova’nın desteklediği muhalefet platformu, delegasyonu kurmada ortaklık kurduğu kişilerin kılavuzluğunda Suriye’ye yönelik bir komplo olacağına inanmaktadır. Buna ek olarak De Mistura, rejime haydutça davranmayı bırakması konusunda baskı yapmak için bir araca sahip değildir.

Cenevre süreci odağını kaybedip, sonu gelmez bir verimsiz döngüye girdikçe Soçi kaçınılmaz görünmektedir. Rusya Soçi’de adil temsil yetkisi tanımak için binin üzerinde davetliyle, geniş, çok etnikli ve çok partili bir Suriye Meclisi oluşturmak niyetindedir ve çok çaba harcamadan gündemini kabul ettirip vizyonunu benimsemeye ikna edecektir. En iyi ihtimalle Rusya Cenevre, Astana ve Soçi’nin sonuçlarını onaylama görevi görecektir. Bu arada, uluslararası toplum önceliklerini, ülkede sürdürülebilir bir değişimi teşvik etme umudu taşımayan zamanından önce yapılan hamlelerle, IŞİD sonrasına ve yeniden inşa aşamalarına doğru değiştirmeye başlamıştır.

Yeniden İnşa

Uluslararası toplumun 2014 yılından bu yana Suriye’deki önceliği IŞİD’i yenilgiye uğratmak olmuştur. Dolayısıyla bu terörist grubun daha önce sahip olduğu bölgeler üzerindeki doğrudan kontrolüne son vermenin Suriye’de başarı sağlayacağı gibi yanlış bir etki yaratacak olması da doğaldır. Yeni öncelik ise her ne pahasına olursa olsun rejimin ülkedeki otoritesini yeniden kurmasını gerektirse de aslında bu Suriye’de istikrarı sağlamaktır. Yüzbinlerce insanın ölümünün yanı sıra ülkenin ekonomisinin ve altyapısının harap edilmesinden sorumlu, intikam peşinde olan bir diktatörü yeniden ayağa kaldırmanın anlamsızlığını kanıtlamak zor değildir. Bununla birlikte, zor ve karmaşık sorunlara yönelik tipik uluslararası tepki ise bu sorunların üstesinden parayla gelmeye çalışmak olmuştur ve uluslararası toplumun Suriye bağlamında yapmaya hazırlandığı da budur.

Uluslararası Para Fonu (IMF) Suriye’nin yeniden inşasının maliyetinin 200 milyar dolar olduğunu tahmin etmektedir ve bu ölçüde bir yeniden yapılandırmayı tek başına finanse edebilecek bağımsız bir güç yoktur. ABD, AB ve Batılı ülkeler rejimi savaş alanında vermeyi reddettikleri tavizi savaş sonrası vermeye zorlayan bir “havuç ve sopa” yaklaşımı benimsemeye yatkındır. Şam’ın çok ihtiyaç duyduğu fonu alabilmesi için siyasal sisteminde kapsamlı bir değişim “taahhüdü” göstermesi gerekmektedir. Öte yandan Ruslar bağışçı ülkeleri Suriye’nin yeniden inşasına koşulsuz olarak yardım etmeleri konusunda açık bir biçimde uyarmaktadır. Çünkü Moskova’ya göre, yeniden inşa Esad’ın ülke içinde toparlanabilmesine yardımcı olacaktır.

Batı’nın Suriye’de bir değişimi teşvik etmek üzere yeniden inşa fonlarını kullanmak için iki koşulunun sağlanması gerekmektedir:

1- Bu faaliyeti finanse etmek için gereken kapitale sahip olması

2- Suriye devletine yüksek düzeyde bir şeffaflık ve hesap verilebilirliğin dayatılması.

Yozlaşmış bir rejimde iyi bir yönetimin hayata geçirilmesine dair çok az umut olduğunu söylemeye gerek yok. Ancak uzmanların, Suriye rejiminin yabancı fonlara duyduğu gereksinimi analiz ederken gözden kaçırdığı temel konular bulunmaktadır.

İlk olarak, Şam’ın öncelikli kaynak ihtiyacı askeri operasyonlarını finanse etmek içindir. 2013 yılından itibaren İran ve İran Devrim Muhafızları Ordusu on binlerce yerli ve yabancı militan istihdam etmek yoluyla bu ihtiyacı karşılamıştır. Devrim Muhafızları Ordusu savaş sonrası dönemde Suriye’deki nüfuzunu pekiştirmeyi ve vekili olan grupları devlet aygıtlarının içerisinde kurumsallaştırmayı istemektedir.[4] Devrim Muhafızları Ordusu vekili gruplar ülkedeki Esad destekçilerinden sayıca üstünken, ülkeye daha fazla para girmesi sadece yolsuzluğu arttıracak ve bu durum, Suriye’de İran’ın etkisini zayıflatmanın bir teminatı olmaksızın, yolsuzluğun altında yatan çıkar çatışmasını daha kötü bir duruma getirecektir.

Gözden kaçan ikinci konu bir savaş piyasasının ortaya çıkışıdır. Suriye’deki çatışma yolsuzluk ve patronaj ilişkisinin lehine bir ortamı beslemiş ve ayrıca Esad’a yakın iş adamları üzerinde eskiden beri var olan kısıtlamaları ortadan kaldırmıştır. Rejim 2011’den bu yana ayakta kalmak için büyümekte olan bu kesime hiçbir zaman bu derece bağlı kalmamıştır. Onlar ana akım medyayı, ulaşımı, petrol ithalatını, kent güvenliğini, milisleri, ticareti, ihracatı ve tüm devlet aygıtlarını kontrol etmektedirler.[5] Rejime yakın zümreler sadece kendi otoritelerine meydan okuyabilecek herhangi bir değişikliğe karşı direnç göstermekle kalmayacak, aynı zamanda yeniden yapılandırmadan azami kazanç sağlamayı da teminat altına alacaktır. Nitekim hükümet bir sonraki aşamaya istinaden bu iş adamlarına çok sayıda projenin sözünü daha şimdiden vermiştir.[6]

Üçüncü konu, Orta Doğu’da devrim karşıtı bölgesel eksenin saldırgan bir biçimde büyümesidir. Abu Dabi, Riyad ve Kahire, Arap Baharı nedeniyle gerçekten kendilerini tehdit altında hissetmektedirler ve Arap devrimci hissiyatına karşı koymak için benimsedikleri doktrin otoriter rejimlerin yerinde kalmasına yardım etmekten ve istikrarlı merkezileşmiş devletleri korumaktan ibarettir. Ancak Suriye’de, İran’ın bölgede artmakta olan etkisine karşı çıkmak üzere başlangıçta muhalefeti desteklemeyi seçmişlerdir. İslamcılar olmadan yeni bir otorite kurma becerisinden yoksun olunca ve Rusya’nın müdahalesinden sonra ise, rejimin sadakatini satın almak üzere yeni bir strateji gütme eğilimindedirler. Şam’a Suriye’nin yeniden yapılandırılması için tatmin edici fonlar sunmak ve karşılığında Tahran’la ilişkisini kesmesi önermek bu anlamda mükemmel bir fırsat sunmaktadır. Buna karşın Esad, ülkedeki İran etkisine etkili bir biçimde karşı çıkmadan şartları sağladığı görünümü vermeye yetecek kadar pragmatisttir.

Bu gerçekliği göz önüne bulunduran ABD, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) başta olmak üzere müttefiklerinin kontrolü altında olan bölgelerin yeniden inşasına yardım etmeyi taahhüt etmiştir.[7] Bu taahhüt Washington’a Şam seçeneğine bağlı kalmanın dışında bir alternatif sunmaktadır. Öte yandan AB, yardımının sadece SDG bölgesiyle kısıtlanmasını göze alamaz. Brüksel ve Avrupa başkentlerinin geri kalanı için Suriye’de Esad’ın kontrolündeki meskûn bölgelerde de istikrar sağlaması gereklidir. Sonunda AB’nin mevcut pozisyonundan vazgeçmesi ve daha esnek sınırlamalar benimsemesi gibi önemli bir risk vardır. İran’ın, Rusya’nın, Çin’in[8] ve hatta Hindistan’ın[9] Suriye’nin yeniden inşasına ilgi göstermesiyle Avrupalılar imaj değiştiren otoriter Suriye’de pay almak için baskı hissedecektir.

Sonuç

Muhalefetin Esad’ı alaşağı etmesi durumunda Suriye’nin istikrarlı kalmayacağına inanmak için pek çok neden vardır, ancak Suriye halkının temsilinin geniş bir kesim tarafından desteklenmesi ve onaylanması bir seçenek olabilirdi. Geçiş dönemi hâlâ uluslararası toplumun desteğini ve hatta müdahalesini gerektirecektir, ancak böylesi bir durumda daha anlamlı bir halk katılımı ve destekten faydalanılabilir. Suriye halkının hak ettiği değişim birkaç yıl içerisinde gerçekleşebilecekken, Esad’a bir zafer sunmak en iyi ihtimalle bunu kuşaklar sürecek bir geçişe dönüştürmüştür.

Uluslararası toplum Şam’ın 2011’deki ayaklanma öncesinde var olan merkezileşme seviyesini yakalayamayacağını kabul etmektedir. Yerel topluluklar, devlet kurumlarının geri çekilmesine ve başarısızlıklarına uyum sağlamış ve tabana dayalı, komünal yönetim biçimlerini oluşturmuşlardır. Bu nedenle Esad’a sıcak bakmayan devletlerin merkezi bir hükümetle muhatap olmak yerine işlerini doğrudan yerel kuruluşlarla yürütmek için alternatifler araması öngörülebilir. Aslında, Suriye’de adem-i merkeziyetçiliği destekleme konusunda bir uluslararası uzlaşı vardır. Merkezi olmayan bir yapı ülkedeki birbiriyle çatışan bölgesel ve küresel çıkarlar konusunda uzlaşı sağlama ve Levant (Doğu Akdeniz) bölgesindeki çeşitli yabancı etki alanlarının varlığını normalleştirmeye dönük bir yapı sunma potansiyeline sahiptir.

İdari ve hatta siyasal adem-i merkeziyetçilik, bölgenin bağımsızlığından bu yana maruz kaldığı çürümüş ulus-devlet modelini onarma potansiyeline sahiptir. Bununla birlikte, bu ancak istikrarlı ve gelişmiş bir sosyal çevrede hüküm sürebilir ve başarılı olabilir. Adem-i merkeziyetçiliğin sahip olduğu tüm potansiyelin gerçekleşebilmesi için yerel aktörlerle genel bir iş birliği çerçevesinde görüşülmesi gereklidir. Sonuçlanmamış bir savaş sonrası ortamda merkezi olmayan bir yapı kurmak, sadece daha fazla toplumsal parçalanmaya ve yozlaşmış yerel patronların güç kazanmasına neden olacaktır.

Referanslar

[1] – هذــهو ةزرــب تطقــسأ اذــكه ..ةرــم لولأ رــشنت اــيافخ” “اورمثتــسي”ــل ةــطوغلا راــصحب اومهــسأو اــهوعاب نــم ءامــسأ جراــخلا يــف,” 11 Aralık 2017, https://www.zamanalwsl.net/news/article/83294.

[2] A. J. Al-Tamimi, “Administrative Decisions on Local Defence Forces Personnel: Translation & Analysis,” http://www.aymennjawad.org, 2017.

[3] – نــيب يــسورلا ةــحلاصملا زــكرمل ةــيملاعلإا ةرــشنلا” لوــح ةيروــسلا ةــيبرعلا ةــيروهمجلا يــف ةــبراحتملا فارــطلأا ةــحلاصملا زــكرم “,ةــيلاتقلا لاــمعلأا فــقو ماــظن ةاــعارم ,مــيميمح 7 Aralık 2017, http://ar.mil.ru/ar/news_page/country/more.htm?id=12153976@egNews.

[4] A. Vatanka, “Iran and Russia, Growing Apart: Rising Dissent Over the IRGC’s Militias,” Foreign Affairs, 29 Kasım 2017.

[5] “Syria’s new war millionaires: For the new elite, peace would be bad for business,” The Economist, 1 Haziran 2017, https://www.economist.com/news/middle-eastand-africa/21722833-new-elite-peace-would-bebad-business-syrias-new-war-millionaires.

[6] N. Samaha, “Elites, War Profiteers Take Aim at Syria’s Economic Future,” News Deeply, 18 Eylül 2017, https://www.newsdeeply.com/syria/articles/2017/09/18/longread-elites-war-profiteers-take-aim-at-syriaseconomic-future.

[7] J. P. G. a. J. M. Dobbins, “A Peace Plan for Syria IV: A Bottom-Up Approach, Linking Reconstruction Assistance to Local Government Formation,” RAND Corporation, Kasım 2017, https://www.rand.org/pubs/perspectives/PE276.html.

[8] C. Gao, “Why China Wants Syria in its New Belt and Road,” The Diplomat, 30 Kasım 2017, https://thediplomat.com/2017/11/why-china-wants-syria-in-its-newbelt-and-road.

[9] “India welcome to play a role in reconstruction of Syria, says Bashar al-Assad,” Indian Express, 4 Haziran 2017, http://indianexpress.com/article/world/india-welcometo-play-a-role-in-reconstruction-of-syria-saysbashar-al-assad-4689007.