Özet: Türkiye ve Rusya 2000’ler boyunca oldukça yakın siyasal ve ekonomik ilişkiler geliştirmiştir. Her iki taraf da Arap ayaklanmalarının ardından ve Suriye’deki iç savaş konusunda giderek büyüyen anlaşmazlıklarına rağmen iyi ilişkileri sürdürmeye çalışmıştır. Ancak Türk ordusunun Türkiye-Suriye sınırı yakınlarında bir Rus SU-24 savaş uçağını vurduğu 24 Kasım 2015’ten sonra bu ilişkileri sürdürmek olanaksızlaşmıştır. Bu olay sadece Ankara ve Moskova arasındaki iki taraflı ilişkinin kopmasına yol açmamış, aynı zamanda, iki ülke arasında Orta Doğu’daki gelişmelere ilişkin bölgesel diyaloğu da aniden sonlandırmıştır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başkan Putin savaş uçağı kazasından sonra ilk kez 9 Ağustos tarihinde Petersburg’da bir araya gelmiş ve Türkiye ve Rusya arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkilerin normalleştiğini duyurmuşlardır. İki ülke Suriye hakkındaki anlaşmazlıklarına son vermeye yardımcı olmak üzere yeni bir siyasi-askeri mekanizma kurma kararını da açıklamıştır.

Türkiye, Rusya ve İran ile Suriye konusundaki anlaşmazlıklarının üstesinden gelmeyi başarırsa, bu üç ülke arasında Orta Doğu’daki diğer konulara ilişkin olarak bölgesel bir mutabakatın da ortaya çıkmasının önünü açabilir.

Giriş

1990’larda, içerideki siyasi ve ekonomik sorunları nedeniyle ne Türkiye ne de Rusya Orta Doğu’da önemli bir rol oynamamış olsa da bunu izleyen on yıl her iki ülke için de tamamen farklı olmuştur. Moskova, Vladimir Putin başkanlığında, daha önceki Rus hükümetlerinin Orta Doğu’ya yönelik pasif duruşunu tersine çevirmiş ve bölgedeki ülkelerin pek çoğu ile stratejik ilişkilerini önemli ölçüde iyileştirmiştir.[1] Benzer bir şekilde, Adalet ve Kalkınma Partisi yönetimindeki Türk hükümeti de dış politikasında Orta Doğu’ya öncelik vermiş ve bölge ile yakın siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkiler geliştirmiştir.[2]

Orta Doğu konusu 2000’li yıllardan sonra Türk-Rus ilişkilerinin ve aynı zamanda bu ülkelerin ABD ve AB ile ikili ilişkilerinin gündeminde ağırlıklı bir yer edinmeye başlamıştır. Örneğin 2003’te, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Irak’taki ABD güdümlü savaşa Türk birliklerinin katılmasına izin veren tezkereyi kabul etmemesi Türkiye ve Rusya arasında stratejik bir yakınlaşmayı başlatan önemli bir gelişmeydi.

Aynı süreçte Ankara ve Moskova’nın Orta Doğu’daki diğer önemli konulara ilişkin tutumu da önemli ölçüde yakınlaşmıştır. Örneğin, her ikisi de Batılı hükümetler tarafından izole edilmiş olan Suriye’nin Beşer Esad’ı ve Filistin’in Hamas’ı Türkiye ve Rusya’nın desteğine bel bağlamıştır. Benzer şekilde hem Ankara hem de Moskova, ABD ve AB yetkililerinin İran hükümetine karşı sert yaptırımlar talep ettiği bir zamanda, nükleer programını göz önünde bulundurarak Tahran’la daha yapıcı bir diyaloğu savunmuşlardır. Türkiye, Rusya’nın 2005 yılında gözlemci devlet olarak şimdiki adı İslam İşbirliği Teşkilatı olan İslam Konferansı Teşkilatına girmesini de desteklemiştir.

2010 yılında başlayan Arap ayaklanmaları, Türkiye ve Rusya’nın Orta Doğu’daki çıkarlarının yakınlaşmasına yönelik ilk gerçek zorluğu ortaya çıkarmıştır. Örneğin, başlangıçtaki çekincelerine rağmen Ankara NATO’lu müttefiklerinin Libya harekâtına katılmaya karar verdiğinde, Putin Batı müdahalesini bir “haçlı seferi”ne benzeterek sert bir biçimde kınamıştır.[3] Yine Türkiye, Rusya ve İran’ın tepkilerine rağmen 2012 yılında NATO’nun füze savunma sistemine ait bir erken uyarı radarının topraklarında konuşlanmasına izin vermiştir. Ancak Orta Doğu konusunda Türk-Rus diyaloğunun sonunu getiren temel konu Suriye İç Savaşı olmuştur.

Suriye’deki Kriz

Türkiye 2011 sonbaharında Suriye iç savaşına yönelik politikasını önemli ölçüde değiştirmiştir. Türk Hükümeti, Esad’ı reformlar yapması için ikna etmeye çabalamak yerine Batı hükümetleri ile birlikte muhalif grupları etkin bir biçimde desteklemeye başlamıştır. Esad rejiminin Suriye’deki herhangi bir değişime karşı katı bir direniş göstermesi sebebiyle hayal kırıklığına uğrayan Ankara, bundan kısa bir süre sonra uluslararası platformlarda Şam’ı en çok eleştiren kesim olmuş, sıklıkla Suriye meselesinin Esad iktidarda kaldığı sürece çözülmeyeceğinde ısrar etmiştir. Bu yaklaşım, Rusya’nın Suriye İç Savaşı boyunca İran’la birlikte Esad rejiminin önemli destekçilerinden olması nedeniyle, Ankara ve Moskova arasında kaçınılmaz olarak bir ayrılık yaratmıştır.

Suriye konusu, Moskova’nın 30 Eylül 2015’ten sonra Suriye’de hava saldırılarına başlamasının ardından Türkiye ve Rusya arasında doğrudan anlaşmazlığa neden olmaya başlamıştır. Örneğin, Cumhurbaşkanı Erdoğan Rus harekâtını sert bir biçimde eleştirmiş ve Rusya’nın Suriye ile kara sınırı dahi olmadığı için bu müdahalenin gerekçesini anlayamamış olduğunu ifade etmiştir.[4] Birkaç gün içinde, Rusya’nın bölgede askeri varlığını güçlendirmesi sebebiyle Türk-Rus ilişkileri hızlı bir biçimde bozulmuştur. 3 Ekim’de Ankara, bir Rus SU-30 savaş uçağının Türk hava sahasını ihlal etmiş olduğunu iddia ederek Moskova’yı uyarmıştır. Bu vakadan sadece bir gün sonra, Türk Silahlı Kuvvetleri bir Rus MIG-29 jetinin sınırda devriye gezen Türk jetlerine dört buçuk dakika kitlendiğini açıklamıştır.[5]

Türkiye’nin Rusya’nın Suriye’deki operasyonlarına yönelik eleştirilerinin sertleşmesinde iki etken özellikle önemlidir. Öncelikle Türkiye, Rus jetlerinin IŞİD hedeflerinden ziyade Türkiye’nin destek verdiği muhalif gruplarına saldırmasından büyük ölçüde endişe duymaya başlamıştır.[6] İkinci olarak Rusya’nın, özellikle Ankara’nın Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) Suriye’deki bir uzantısı olarak gördüğü Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve bu partinin silahlı kanadı olan Halk Koruma Birlikleri (YPG) başta olmak üzere, Suriyeli Kürtlerle ilişkilerini iyileştirmesi Türkiye’nin Moskova ile ilişkilerini daha çetrefilli bir hale getirmiştir.

Bu bağlamda Türk Silahlı Kuvvetleri 24 Kasım tarihinde Türkiye’nin hava sahasını ihlal ettiği gerekçesiyle bir Rus SU-24 savaş uçağını düşürmüştür. Düşen uçaktaki Rus pilotlardan birinin, paraşütle yere inmekte olduğu sırada Suriye’deki isyancı grupların açtığı ateş sonucu öldürülmüş olduğu iddia edilmiştir. Türkiye bu konuyu derhal NATO’nun gündemine taşımış ve bu eylemi için özür dilemeyi reddetmiştir. Rusya ise Türkiye’ye karşı geniş ölçekli ekonomik yaptırımlar açıklayıp, Türk hükümetini IŞİD’e ve Suriye’deki diğer terör gruplarına yardım etmekle suçlayarak sert bir yanıt vermiştir.

Savaş uçağı krizi, sonraki yedi ay boyunca Orta Doğu’yu Türkiye ve Rusya arasındaki karşılıklı cepheleşmenin yer aldığı yeni bir tiyatro sahnesine dönüştürmüştür. Moskova, Suriye’de yakın bir zaman önce elde ettiği Hmeymim hava üssüne gelişmiş S-400 hava savunma sistemini konuşlandırmış ve Suriye hava sahasını fiilen Türk jetlerine kapatmıştır. Bunun bir sonucu olarak Türkiye, IŞİD’e karşı ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyona vermekte olduğu hava desteğini durdurmak zorunda kalmıştır.

Rusya aynı zamanda, Türkiye’nin Musul yakınlarında bulunan Başika kampından askeri güçlerini çekmesini resmi olarak talep eden Irak hükümetine güçlü destek sağlamıştır.[7] Bu durum, Türk ordusunun, neredeyse iki buçuk yıldır Irak Kürt kuvvetlerine IŞİD’e karşı eğitim vermek üzere Irak hükümeti ve aynı zamanda ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyonla anlaşmış olarak bölgede bulunduğu göz önüne alındığında oldukça dikkate değerdir.

Buna ek olarak Moskova, Türkiye ile önemli sorunları olan Mısır’daki Sisi hükümetiyle siyasi, ekonomik ve askeri ilişkilerini ilerletmeyi sürdürmüştür. Rusya aynı zamanda bölgedeki askeri varlığını arttırmaya devam etmiş ve Suriye’nin barış sürecine ilişkin olarak ABD ile yeni bir diyaloğa girmiştir. Böylece, 2016 başı itibariyle Ankara’nın Moskova ile sorunlarını çözmeden Suriye meselesinde ciddi bir rol oynama ihtimali giderek daha da zorlaşmıştır.

Petersburg Zirvesi

Türkiye ve Rusya arasındaki stratejik ilişkiler, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Putin’e üzüntülerini ileten bir mektup yazarak normalleşme sürecine başlama isteğini ifade etmiş olduğu 27 Haziran tarihine kadar tamamen donmuştur.[8] İki lider nihayetinde, Türkiye’de yaşanan başarısız darbe girişiminden neredeyse iki hafta sonra, 9 Ağustos’ta Petersburg’da bir araya gelmiştir. Putin’in demokratik bir şekilde iktidara gelmiş olan Türk hükümetine darbe girişimi karşısında vermiş olduğu tam destek, özellikle ABD ve AB’den gelen yanıtların çok daha ikircikli ve Türk hükümetine karşı eleştirel olduğu bir zamanda, Ankara tarafından canı gönülden takdir edilmiştir.

Petersburg görüşmesinin gündemi her iki hükümetin ekonomik ilişkilerini iyileştirme isteği ile şekillenmiş olsa da Türk-Rus ilişkilerinin sözümona “sıfırlanmasının”, Orta Doğu’da önemli bir etki yaratması gereken güçlü bir bölgesel boyutu da vardır.[9] Suriye konusunu ayrıca görüşmek üzere Petersburg’da ikinci bir toplantı yapılması ortak kararı da bunu göstermektedir.

Rusya’da bir başka toplantı da 11 Ağustos tarihinde dışişleri bakanlığı, istihbarat ve genel kurmay yetkilileri arasında gerçekleşmiştir. Bu yeni kurulan üç ayaklı mekanizmanın, Türkiye ve Rusya’nın Suriye’deki politikaları arasındaki ayrılıklara bir köprü olması beklenmektedir. Özellikle bir önemli hedef, Türkiye-Suriye sınırında iki ülke hava kuvvetleri arasında bir başka kriz ortaya çıkmasını engellemek gibi görünmektedir.[10] Türkiye’nin Haziran ayında askeri muharebe kurallarını NATO ile uyumlu hale getirerek, Rusya ile yeni bir çatışmadan sakınmak üzere daha esnek olma kararı aldığı da belirtilmelidir. Bu, Ankara ve Moskova arasında Suriye üzerinde doğrudan bir askeri çatışmanın artık neredeyse olanaksız olduğu anlamına gelmektedir.

Yine de iki ülkenin hala, Suriye geçici hükümetinde Esad’ın oynayacağı rol ve Rusya’nın PYD/YPG ile ilişkilerinin geleceği gibi pek çok konuda önemli anlaşmazlıkları vardır. Söz gelimi, Suriyeli Kürtler geçtiğimiz Şubat ayında Moskova’da bir büro açmıştır. Buna ek olarak Rusya Türkiye’den militanların ve silahların geçişinin durması için Suriye sınırını etkin bir biçimde kontrol altında tutmasını – ve hatta kapatmasını – istemektedir.[11] İki ülke arasındaki bir diğer anlaşmazlık konusu da Suriye’deki hangi grubun terörist sayılması gerektiğidir. Örneğin Rusya; Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar tarafından desteklenen Ceyşul İslam ve Ahraruş-Şam’ı terör grubu olarak görmekte, Türkiye ise PYD/YPG’nin topraklarındaki PKK terör örgütü ile önemli bağları bulunduğunu öne sürmektedir.

Yeni Bir Bölgesel Çerçeve mi?

Türk yetkililer bu farklılıklara rağmen Rusya ile kısa vadede bir mutabakata varılacağı konusunda iyimserdir. Örneğin, Türkiye Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Ankara ve Moskova arasında, Suriye’de bir geçiş sürecinin gerekliliğinin yanında düşmanlıkların sona ermesi ve ülkenin toprak bütünlüğünün korunmasına ilişkin olarak genel bir fikir birliği bulunduğunu vurgulamaktadır.[12] Öte yandan Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da IŞİD’e karşı savaşın Suriye’deki tüm tarafları bir araya getirecek ortak bir zemin olarak kullanılabileceğini belirtmektedir. Türkiye’nin Rusya ile yeniden yakınlaşmasının ardından IŞİD’e yönelik hava operasyonlarını yeniden başlatması kararı bu bağlamda oldukça önemlidir.[13]

Türkiye’nin Rusya ile ilişkisine yönelik yeni duruşunun ipuçlarına Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir Rus haber ajansına verdiği röportajda da rastlanabilmektedir. Erdoğan Rusya’nın Suriye’deki rolüne ilişkin daha önceki pozisyonunu önemli ölçüde değiştirerek, Rusya’dan “Suriye’de barışın sağlanmasında kilit ve en önemli oyuncu” olarak bahsetmekte[14], aynı zamanda barış süreci için Türkiye’nin yeni bir bölgesel çerçeve başlatma isteğini ifade etmektedir. Türkiye Cumhurbaşkanı bu bağlamda Türkiye, İran, Suudi Arabistan ve Katar da dahil olmak üzere bölgesel aktörlerin Suriye’deki krizi çözmede daha belirgin bir rol oynaması gerektiğine inanmaktadır. Bu tür bir siyasi program, Orta Doğu’da Tahran ve Riyad arasındaki geriliminin azalmasına da yardımcı olabilir.

Türkiye geçtiğimiz yıldan bu yana İran’la da yeni bir siyasi diyalog sürecindedir. İki ülke arasında ekonomik ilişkilerin ilerlemesinin dışında, Tahran Türkiye’deki darbe girişimine karşı da sağlam bir duruş sergilemiştir. Daha da önemlisi, Petersburg’daki Erdoğan-Putin zirvesinden sadece birkaç gün sonra İran Dışişleri Bakanı Zarif’in Ankara’ya yaptığı resmi ziyaret, Türkiye ile Rusya arasında ortaya çıkan bölgesel diyaloğa İran’ın önemli bir aktör olarak dahil olduğunun işaretini vermektedir.

Bu bağlamda geçtiğimiz hafta Rus jetlerinin Suriye’deki birkaç hedefini vurmak için ilk kez İran’ın Hamadan hava üssünü kullanmış olduğu da belirtilmelidir. Bu gelişme, Rus karar vericilerin Türkiye ile, ABD öncülüğündeki koalisyon tarafından da IŞİD’e karşı mücadelede kullanılan İncirlik üssünü kullanmaya yönelik benzer bir anlaşma yapma olasılığı hakkında yaptıkları son açıklamalarla birlikte ele alınmalıdır.[15] Bununla birlikte Moskova, İncirlik tartışmasını Türkiye ile Batının arasını daha da açmak üzere bilinçli bir propaganda malzemesi olarak da kullanıyor olabileceği için, bu tür bir olasılık hakkında konuşmak için henüz çok erkendir.[16]

İlginç bir şekilde, İsrail’in de Orta Doğu’da yeni bir bölgesel çerçeve arayışında bir rolü olabileceğini not etmek gerekir. Haziran ayı sonunda Erdoğan’ın Türk-Rus ilişkilerinde bir ilerlemeyi başlatan mektubuyla aynı anda Türkiye, altı yıllık bir aradan sonra iki ülke arasındaki diplomatik ilişkileri eski haline getirmek üzere, İsrail ile önemli bir anlaşma imzalamıştır.[17] Rusya’nın İsrail ile ilişkilerinin son birkaç yıl içinde önemli bir biçimde iyileştiği dikkate alınırsa, Tel Aviv’in Orta Doğu’da Ankara ve Moskova arasındaki bölgesel diyaloğun devam etmesini destekleyecek olması oldukça olasıdır.

Sonuç

Putin ve Erdoğan arasındaki Petersburg görüşmesi Türkiye ve Rusya arasında bölgesel diyaloğun canlandırılması amacına erişmiş gibi görünüyorsa da bu yeni sürecin iki ülke arasındaki tüm anlaşmazlıkları, özellikle Suriye’ye ilişkin olanları, çözüme ulaştıracağı çıkarımını yapmak için oldukça erkendir. Ankara ve Moskova Suriye krizini çözmeye yönelik yeni bir çerçeve oluşturmaya girişmeden önce, ilk olarak Esad’ın geleceği ve Moskova’nın PYD/YPG ile ilişkileri gibi çetrefilli konularda bir anlaşmaya varmaları gerekecek gibi görünmektedir. Eylül ayında Çin’de yapılacak olan G-20 zirvesi çerçevesinde gerçekleşmesi beklenen bir sonraki Putin-Erdoğan görüşmesi bu bağlamda oldukça önemli olacaktır.

Tüm bunlara rağmen Türk-Rus yakınlaşma süreci, Suriye konusunun çözümüne yönelik olası bir bölgesel ittifakın ortaya çıkışına katkıda bulunabileceği için Orta Doğu için oldukça önemli bir gelişmedir. Geçtiğimiz yıldan bu yana Suriye’de esas aktör haline gelen Rusya, İran, Mısır ve İsrail ile stratejik ilişkilerini halihazırda geliştirmekte ve Suudi Arabistan ve Katar’la siyasi diyaloğunu kayda değer bir derecede tutmaktadır. Rusya aynı zamanda, Suriye’deki kırılgan barış sürecinin çökmesine mâni olmak üzere ABD ile de yakın bir şekilde çalışmaktadır.

Türkiye de “daha fazla dost ve daha az düşman” olarak adlandırılan yeni politikası çerçevesinde İsrail, İran ve Irak’la ilişkilerini normalleştirmeye çabalamaktadır.[18] Türk hükümeti ve kamuoyu, halihazırda AB ve ABD yetkililerinin başarısız darbe girişimine ilişkin tutumuna karşın büyük bir hayal kırıklığı içindeyse de Ankara IŞİD’e karşı mücadelede NATO’lu müttefikleri ile yakın bir işbirliği içinde olmayı sürdürmektedir. Sonuç olarak, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’in Ağustos ayında gerçekleştireceği Türkiye ziyaretinin Ankara ve Washington arasındaki bağları onarmaya yardımcı olması beklenmektedir.

Her iki ülkenin de ABD ve AB ile ilişkilerinde önemli sorunları olması nedeniyle, Türkiye’de ve yurtdışında bazı çevrelerin yakın zamandaki Türk-Rus yakınlaşmasını Batıya bir meydan okuma olarak algıladığı doğrudur. Ancak hem Ankara’nın hem de Moskova’nın Suriye krizini sonlandıracak bir çözüm bulmak için Batılı ülkelerle birlikte çalışmaya ihtiyaç duyduklarının farklında oldukları da belirtilmelidir. Bu nedenle, Türk-Rus uzlaşmasını Türk dış politikasında yeni bir eksen değişikliğinin işareti olarak değerlendirmekten ziyade; Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkilerin normalleşmesini, Orta Doğu’da, sadece bölge ülkelerini değil aynı zamanda ABD ve AB’yi de içine alan, daha geniş bir bölgesel çerçevenin ayrılmaz bir parçası olarak görmek gerekmektedir.

Referanslar

[1]Putin’in bölgedeki dış politikasına ilişkin bir değerlendirme için bkz. Robert O. Freedman, “Russia and the Middle East Under Putin,” Ortadoğu Etütleri, Sayı 2, No 3, Temmuz 2010, s. 9-55.

[2]2000li yıllarda Türkiye’nin Orta Doğu’daki dış politikasına ilişkin bir analiz için bkz. Aaron Stein, Turkey’s New Foreign Policy: Davutoglu, the AKP and the Pursuit of Regional Order, Abingdon: Routledge, 2015.

[3]Pravda.ru, 21 Mart 2011, http://www.pravda.ru/news/world/21-03-2011/1070915-putin-0.

[4]Hürriyet, 2 Ekim 2015, http://www.hurriyet.com.tr/rusya-nicin-bu-ise-bu-kadar-ilgi-duyuyor-30220481.

[5]Türkiye’nin Rusya’nın Türk hava sahasına saldırılarına ilişkin iddialarının özeti için bkz. TRT World, 27 Aralık 2015, http://interactive.trtworld.com/highlights-of-2015/ajax/infographics/infographic08.jpg

[6]Örneğin Türkiye’nin Savunma Bakanı Suriye’deki Rus hava operasyonlarının yüzde 88’inin doğrudan muhalif gruplara yönelik olduğunu öne sürmüştür.  Yeni Şafak, 16 Şubat 2016, http://www.yenisafak.com/gundem/rusya-7-bin-200hava-saldirisi-duzenledi-2415461.

[7]Bkz. TRT World, 8 Aralık 2015, http://www.trtworld.com/europe/russia-asks-un-to-discussturkeys-actions-in-syria-iraq-12324.

[8]http://kremlin.ru/events/president/news/52282.

[9]Aynı zamanda bkz. Dimitar Bechev, “What’s behind the Turkey-Russia Reset?” Aljazeera, 9 Ağustos 2016, http://www.aljazeera.com/indepth/opinion/2016/08/turkey-russia-reset-160808103350290.html

[10]Sputnik Türkiye, 12 Ağustos 2016, http://tr.sputniknews.com/turkiye/20160812/1024349236/turk-rus-uclu-mekanizma-oncelik-suriye.html

[11]Rus gazetesi Izvestia’ya göre bu konu Rus yetkililer tarafından yeni kurulan Türk-Rus komisyonun ilk toplantısında yeniden gündeme getirilmiştir. Bkz. Izvestia, 12 Ağustos 2016, http://izvestia.ru/news/626680 ve Sputnik News, 12 Ağustos 2016, http://sputniknews.com/world/20160812/1044194779/russia-turkey-syria-border-closure.html.

[12]Hürriyet, 10 Ağustos 2016, http://www.hurriyet.com.tr/cumhurbaskanligi-sozcusu-kalin-can-li-yayinda-konustu-40188043.

[13]Hürriyet Daily News, 11 Ağustos 2016, http://www.hurriyetdailynews.com/turkey-back-in-anti-isil-strikes-after-russia-deal.

[14]“Erdogan Exclusive: New Page in Russia-Turkey Relations,” TASS, 9 Ağustos 2016, http://tass.ru/en/world/893204, http://tass.ru/en/world/893204.

[15]Sputnik News, 16 Ağustos 2016, http://sputniknews.com/military/20160816/1044330202/turkey-russia-incirlik.html.

[16]BBC Türkçe, 19 Ağustos 2016, http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-37127569

[17]Bkz. Hasan Kösebalaban, “Towards a New Strategic Alliance between Turkey and Israel,” Al Sharq Forum Expert Brief, 10 Ağustos 2016, https://research.sharqforum.org/2016/08/10/towards-a-new-strategic-alliance-between-turkey-and-israel.

[18]Bkz. Hürriyet Daily News, 24 Mayıs 2016, http://www.hurriyetdailynews.com/new-pm-signals-shift-in-foreign-policy-more-friends-than-enemiesaspx?pageID=238&nID=99616&NewsCatID=338.