Özet: Moskova, küresel enerji endüstrisi açısından petrol ve doğal gaz piyasalarındaki payını arttırmayı gözetirken petrol ticaretinden sağladığı kazancın azalmamasını da garanti altına almak istiyor. Rusya bir yandan bu durumu akılda tutarak diğer yandan da piyasaların adil bir şekilde bölüştürülmesi ve herkesin ortak kazanç sağlaması prensibiyle Orta Doğu’daki rakiplerine uyum sağlama politikasını sürdürüyor. Nitekim bu anlamda Moskova, petrol üretimini azaltmaya dair Suudi Arabistan ile neredeyse imkânsız bir müzakere yürüttü ve Avrupa gaz piyasasındaki çıkarlarını korumak adına Türkiye ile tüm zorluklara rağmen bir antlaşma yaptı. Bu adımlar Rusya ve bölgedeki diğer ülkelerin “dostluk gibi görünen düşmanlıklarına” rağmen bir şekilde küresel enerji piyasasındaki dengeleri korumanın yollarını aradığını gösteriyor.
Rus otoriteleri, Mayıs 2009’da Ulusal Güvenlik Stratejisi’nin [1] yeni bir versiyonunu yayımladılar ki söz konusu stratejinin sunduğu fırsat ve zorlukların detaylı şekilde ele alınması suretiyle ilk kez enerji meselesine bu belgede yer verilmiş oluyordu. O dönem içerisinde 8 yıl aradan sonra Moskova için beliren yeni sayılabilecek bir dizi tehdit göz önüne alındığında bu Strateji Belgesi, zamanın şartlarına uygun gözükmüyordu ancak Orta Doğu’dan Avrupa’ya artan enerji transferinin Rusya için büyük bir tehdit oluşturduğunu ortaya koyuyordu. Böyle bir şerh şimdiye dek Rusya Federasyonu’nun 2030 Enerji Stratejisi de dahil olmak üzere başka hiçbir resmi Rusya belgesinde yer almadı [2]. Bu, Moskova’nın bölgedeki ortaklarına uyum sağlamak için tercih ettiği stratejinin sınırlarını belirliyordu. “Dostlarını yakınında, düşmanlarını ise daha da yakınında tut” sözü muhtemelen Kremlin’in Orta Doğu’daki enerji stratejisini tarif etmenin en iyi yolu olduğu söylenebilir.