1981 yılında kurulan Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) incelenirken çoğu araştırmacı, konseyin yapılanmasının; 1979’da İran Şahı’nın düşmesinin ardından Tahran’da, ihtilali komşu ülkelere de ihraç etmeye çalışan devrimci bir rejimin ortaya çıkması ve akabinde Eylül 1980’de İran-Irak Savaşı’nın patlak vermesi ile doğrudan ilişkili olduğunu savunarak realist argümanlar ortaya koymaktadır[1]. Söz konusu argümanlar, Arap Körfezi monarşilerinin Tahran’daki gelişmeleri kendi bekası için bir tehdit olarak algıladığına işaret ediyordu: Körfez’in 6 monarşisi bir araya gelerek ortak güvenlik gereksinimlerine yönelik birleşik bir cephe oluşturmak istiyorlardı. Fakat muhtemelen bu ülkelerin öncelikleri, konvansiyonel bir şekilde ulusal güvenlik ile ilgili olduğu kadar egemenliklerini de koruma altına alma arzusundan ileri gelmekteydi.

Egemenlik, gerçekten de KİK’in tüm hikâyesini ve KİK ülkeleri arası ilişkilerin seyrini kapsamlı bir biçimde analiz etmek açısından önemli bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. KİK’in 1980’lerden bu yana yaşanan gelişmelere dayanan bir bölgesel örgüt olarak genel statüsüne ilişkin yapılan analizler; konsey üyesi devletlerin egemenliklerini korumaya dönük kararlı bir duruş benimsemesinden ve uluslar-üstü otoritenin ya da meşruiyet biçiminin eksikliğinden dolayı KİK’in esas olarak kendisini tam teşekküllü bir kooperatif ve bütünleşik bir kurum olarak kurmayı başaramadığını ortaya koymaktadır[2]. Ulusal egemenlik bahsinde Körfez monarşilerinde gözlenen bu muhafazakâr refleks, muhtemelen Körfez Arap monarşilerinin tarihsel arka planının da bir yan ürünüdür. Çünkü KİK üyeleri kendilerini, tarihsel anlamda bağımsızlıklarını henüz elde etmiş genç ulus devletler olarak gördükleri için onlara göre “egemenlik, bir pan-Arap hareketine kurban edilecek bir sunak veya entegrasyon methiyesi değil, ilgilenilip beslenmesi gereken bir armağandır” [3]. Aynı zamanda bölgesel entegrasyonun ve sıkı iş birliğinin -örneğin kaynakların toplanmasının ve paylaşılmasının- devletlere, özellikle de küçük KİK monarşilerine sahip oldukları olanakların da ötesinde yeni fırsatlar tanıması ise bölgede ve bölge ötesindeki karar alıcılar arasında uzun süren ihtilaflara neden olmuştur. Egemenlik ve bölgeselcilik arasındaki bu örtülü çatışma, KİK kadar dünyanın dört bir yanındaki diğer uluslararası örgütleri de bir şekilde karakterize etmiştir.