Irak Kürdistan Bölgesi’nin (IKB) Kasım Süleymani ve Ebu Mehdi el-Mühendis suikastlarına ve genel olarak süregiden ve hâlihazırda IKB topraklarına sıçramış olan ABD-İran askeri gerilimine yönelik resmi tutumu, temkinli bir tarafsızlık politikası güdüp sükûnet çağrısında bulunmak şeklinde oldu. Bununla birlikte IKB, çatışmanın Bağdat’taki yerel aktörlerine yönelik de dikkatli bir yaklaşım sergiledi. IKB’nin olaylar karşısındaki algısı ve tepkisini şekillendiren korku ve belirsizlik hem Kürt partilerinin Bağdat’taki azalan nüfuzunu hem de Erbil’in tek taraflı olarak referandum yapıp aktif bağımsızlık kampanyası düzenlemesinin ters teptiği 2017 bağımsızlık referandumunun acı deneyimlerini yansıtıyor. Bu tutumu daha iyi anlamak açısından iki faktör var:

Birincisi, referandumdan sonra IKB müesses nizamı ve özellikle de hâkim Kürdistan Demokrat Partisi (KDP), Bağdat ile masaya oturmanın Kürt siyasi oluşumunun bekası için hayati olduğu sonucuna vardı. Bunun içindir ki IKB’li yetkililer geçtiğimiz iki yılda Bağdat’taki siyasi aktörlerle ilişkileri onarmak için çok ciddi yatırım yaptılar. Büyük ihtimalle bu politika devam edecek çünkü IKB, kendi bütçesi ve Bağdat ile Erbil arasındaki tartışmalı bölgeler konularını çözmek için Bağdat’ın ve özellikle de iktidardaki Şii partilerin desteğine ihtiyaç duyuyor.

İkinci önemli husus ise Kürt yönetiminin Washington ile Tahran arasındaki çatışmanın düzeyi ve doğasına yönelik algısı. İki taraf da 2003’ten beri IKB siyasetine derinden müdahil oldu ve aralarındaki rekabetin doğrudan sıcak savaşa vardığı algısı nedeniyle Erbil taraf tutmayı derin riskleri olan bir siyasi hesap olarak görüyor. Yine de ABD ile İran arasında seçim yapmak zorunda kalan IKB siyasi partileri büyük ihtimalle IKB’nin fiili varlığını korumak için ABD’nin yanında yer alacak.