(Bu metin İngilizce orijinal versiyonundan Al Sharq Stratejik Araştırma stajyeri Fatıma Zehra İnce tarafından tercüme edilmiştir.)

Geçen yıl Nisan ayında, 2019’da Ömer El-Beşir rejiminin düşmesinin ardından oluşturulan, askeri ve sivil kanatlardan meydana gelen Geçici Egemenlik Konseyi (GEK) içindeki siyasi çekişmeler, Sudan Ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında silahlı çatışmalara yol açtı. Yabancı güçlerin etkileri ve kışkırtmaları, GEK’teki siyasi çatışmayı Sudan’ın üçüncü iç savaşına dönüştürdü. Şimdi Sudan, korkunç bir insani felakete yol açan yıkıcı bir çatışma ile karşı karşıya olmakla beraber tam bir çöküşün eşiğine gelmiş durumda. Henüz bir çöküş meydana gelmemesinin nedeniyse çoğu Sudanlı arasında var olan sosyal dayanışma ruhudur.

Devlet ve ordunun, 2013 yılında Ömer El-Beşir rejimi tarafından Darfur ve Güney Kordofan’daki bölgesel huzursuzlukları bastırmak amacıyla kurulmuş resmi bir paramiliter güç olan HDK’nın saldırılarını durdurmakta yetersiz kaldığı görülmektedir. Ancak, sonuç olarak silahını sahibi olan Sudan devletine çevirmiş durumda. Genellikle Cancavid olarak bilinen HDK, 2003 yılında Sudan’ın Darfur bölgesinde başlayan kabile çatışmaları nedeniyle, güvenlik yapısının bir parçası haline gelmiştir. Geçen yıl başlayan çatışmalara kadar, Sudan ordusunun yasal bir parçası olarak görülüyordu.

Sudan, 1956’da bağımsızlığını kazandığından beri birçok çatışma ve insani kriz yaşadı. Birinci iç savaş (1955-1969) ve ikinci iç savaşa (1983-2005) ek olarak 2003 yılından bu zamana devam eden Darfur Krizi milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine ve zorunlu göçlere neden olmuştur. 1972-1983 dönemindeki barış süreci haricinde, bölgesel çatışmalar ve acılar yaşanmaya devam etmiştir. Fakat bu sefer Sudan hem merkezde hem de çevrede daha yıkıcı bir krize tanıklık ediyor.

Dünyadaki En Kötü İnsani Kriz

Üçüncü iç savaşın başlamasından bu yana 10 milyondan fazla Sudanlı yerinden oldu. 26 milyon Sudanlı gıda bulmakta zorlanıyor ve bu durum nüfusun yarısının açlık tehlikesi ile karşı karşıya olduğu anlamına geliyor. Birleşmiş Milletler’e göre, ülke dünyadaki en kötü insani krizlerden birine tanıklık ediyor. Sermaye eksikliği ve insani duruma karşı farkındalığın azlığı, Sudanlılar için durumu daha kötü hale getiriyor. Ayrıca, maalesef, Sudan’daki felaket olarak nitelendirilen bu insani durum, Gazze krizi nedeniyle yeterince gündeme getirilmiyor.

Sudanlı insanlar, yalın ayak güvenli bir yer arayışı içerisindeler. Devlet kurumlarının Port Sudan ve çevresi dışında işlevselliğinden bahsetmek mümkün değil. Başkent Hartum, iki ordu tarafından kısmen kontrolü sağlandığı için gizemini koruyor. Her bir ordu, mevcut insani felaketten bir diğerini sorumlu tutuyor.

Tarım, Sudan’daki ana ekonomik faaliyet olsa da son saldırılar tarım alanlarını potansiyel olarak etkiledi. El Cezire’deki temel tarım arazisi, çatışma ve yerinden edilme sebebiyle üretimde düşüş yaşıyor. El Cezire ve Al Menagil Çiftçiler Birliği’ne göre, tarımsal faaliyetler %72 oranında ülke genelinde gıda kıtlığını artıracak dramatik bir düşüş gösteriyor. Üretimdeki düşüşün devamı halinde, çiftçilerin yerinden edilmesinin kıtlığa sebep olacağı yönünde korkular bulunuyor. Tarım sektöründeki zararların doğrudan yansıması fiyat artışlarında olacaktır.

Sudanlı ailelerin parçalanması, savaşın en kötü sonuçlarından biri olabilir. Günümüzde, aileler güvenlik arayışı içerisinde saldırılardan kaçarak, bilinmeyen yerlere göç ediyor. Eğer daha önce Çad, Güney Sudan, Etiyopya ve Mısır’da mülteci olmamışlarsa, terk edilen okullarda ve IDP (Ülke içinde yerinden edilmiş insanlar) kamplarında barınak arıyorlar. Bu hareketlilik, aileler için parçalanma yaratmakla beraber çaresiz şartlar içerisinde birbirleriyle bağlantı kurmalarını zorlaştırıyor.

Darfur bölgesinde, HDK, Masalitlere karşı bir etnik temizlik gerçekleştirdi ve binlerce yerel sakini Çad sınırı boyunca sürdü. Darfur’un beş eyaletinden biri olan El-Faşir, HDK saldırılarına direnmeye devam etti. Zemzem mülteci kampı, önemli sayıda yerinden edilmiş kişiye ev sahipliği yaparken, bölgedeki diğer kamplar şimdiden açlık ve yetersiz beslenmeden nedeniyle çocuk ölümlerine sahne olmaya başladı.

Ülke genelindeki sağlık tesislerinin çoğu, HDK’nın hastaneleri bombalamasından ötürü işlevini yitirmiş durumda bulunuyor. Bir paramiliter grup, hastaneleri üs olarak kullanıyor. Ancak, saldırılar sadece hastanelerle sınırlı kalmayıp; HDK’nın sivillere yönelik zulümleri arasında tecavüz, zorla evlendirme, yağmalama ve etnik temizlik de yer alıyor.

Bu insan kaynaklı kriz, Sudanlı gençler için hiç umut bırakmamış vaziyette. Okullar ve üniversiteler kapalı kalmaya devam etmekte ve eğitime dönüş için herhangi bir işaret bulunmamaktadır. Silahlı çatışmalar, Sudanlı genç nesilleri hayatta kalmaları için bir tarafa dahil olup silah almaya zorlayarak savaşın içerisine çekmektedir.

Sonuç olarak, çatışma derinleştikçe, Sudanlılar dış yardımlara daha çok bağımlı hâle geliyor. Ancak, sermaye eksikliği ve güvensizlik, insani yardımların Sudan’da savaştan etkilenen bölgelere ulaşması noktasında ciddi zorluklar çıkarıyor. Yardım kurumlarının, insani yardıma muhtaç Sudanlılara ulaşmaları için kullanabilecekleri güvenli bir koridor henüz bulunmamaktadır.

Sudan’ın Geleceği Dış Güçler Tarafından Çalındı

Sudan’da olan biteni izole bir sorun olarak değerlendirmek de zor. Hem bölgesel hem de küresel yabancı güçler Sudan üzerinde belirli bir etkiye sahip. Ancak, dış aktörler genellikle, Sudan’daki jeopolitik çıkarlarını korumak amacıyla ülkeyi istikrarsızlaştırarak ve felaketi derinleştirerek olumsuz bir rol oynuyor. Bu yüzden, bazıları Sudan’ın bugün içerisinde bulunduğu durumu bir iç savaş olarak değil, rakip taraflar arasındaki proksi savaşı olarak adlandırıyor. Dış güçlerin rolü göz önüne alındığında, bu abartı olarak görülmeyebilir.

Yabancı ülkeler arasında, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) HDK’yı silahlandırarak Sudan’daki çatışmayı alevlendirme rolü şimdi daha net olsa da BAE’nin Sudan’daki savaşı finanse etmesini durduracak herhangi bir mekanizma bulunmuyor. Sudan devlet yetkilileri, BAE’yi HDK’ya silah tedarik ederek çatışmayı körüklemesi nedeniyle sürekli olarak kınıyor.  BM yetkilileri de ayrıca, BAE’nin Çad üzerinden HDK’ya silah ve mühimmat gönderdiği iddialarını inandırıcı buluyor.

Sudan Dışişleri Bakanlığı’nın yapmış olduğu son açıklamada “Eğer BAE gerçekten Sudanlı vatandaşların kanı ve güvenliği hakkında endişe duyuyorsa, milis kuvvetlerine halkımızı öldürme ve onları gıda ve yardımdan mahrum bırakmak için kullanılan silahları göndermeyi durdurmalıdır. Ancak o zaman barış sağlanacak ve insani acı dindirilecektir.”  Dedi. Foreign Affairs Dergisi, BAE’nin Sudan’daki rolünü gizli bir savaş organizatörü olarak tanımladı.

BAE’ye yönelik iddialar oldukça ciddidir. Fakat, ilginç bir şekilde, Guardian raporuna göre, Birleşik Krallık Dışişleri Bakanlığı bu eleştirileri bastırmak amacıyla Afrika diplomatları üzerinde baskı yaratmaya çalışıyor. Ayrıca, Birleşik Krallık yetkilileri “insani sebepler” nedeniyle HDK ile gizli görüşmeler yaptı. Bu durum hem Birleşik Krallık hem de BAE’nin HDK faaliyetlerini meşrulaştırma rolünü üstlendiğini göstermektedir. Bu tuhaf koşullar altında, Sudan’ın geleceğinin yabancı güçler tarafından desteklenen ordular tarafından çalındığı yönünde iddialarda bulunmak yanlış değildir.

Her iki savaşan taraf da birbirlerinden faydalanmak amacıyla dış güçlerin desteğini arıyor. Sudan Silahlı Kuvvetleri komutanları, BAE’nin Sudan’daki istikrarsızlaştırıcı rolünü sürekli olarak kınayarak BAE’nin rolünü dengelemek için bir yol arıyorlar. Sudan ordusu, askeri destek için Rusya, Mısır, İran veya Türkiye ile iletişim kurmaktan çekinmiyor.  Rusya, Port Sudan’da bir deniz üssü kurma arzusuna sahipken, İran ve Türkiye ise BAE ile yüzleşmekte pek istekli değil. Birçok krizle çevrili olan komşu Mısır’ın, Sudan’da oyun değiştirecek güçte bir kapasitesi yoktur.

Sudan Silahlı Kuvvetleri ve HDK, ABD ve Suudi Arabistan tarafından Riyad görüşmelerinde önerilen barış anlaşmasına henüz ulaşmadı. ABD, Riyad barış görüşmelerinde herhangi bir barış anlaşmasına varılmadığının farkına vardı. Bu nedenle şimdi, ABD yeni görüşmeleri İsviçre’ye yönlendirme isteğine sahip. Ancak Sudan ordusu, ABD müzakerecileri ile HDK’nın meşruiyeti ve temsiliyeti konusunda anlaşmaya varmadan Cenevre sürecine katılmaya isteksiz. Eğer bu durum devam ederse, Cenevre’deki yeni bir anlaşma umudu zayıf kalacaktır.

Yeni Balkanlaşma Riski

1956’da bağımsızlığını kazanmasından bu yana, Sudan; zayıf kurumlar, etnik ve dini çeşitlilik sebebiyle topraklarında Balkanlaşma korkusu yaşamaktadır. Bilindiği üzere, ülke ABD’nin desteklediği bir referandum sonrası güney kısmını kaybetti. Şu an, milli orduya paralel bir silahlı grubun varlığı Sudan için yeni bir Balkanlaşma riski oluşturmaktadır.

Sudan ordusu, Sudan’ın önemli bir kısmı üzerindeki egemenliğini kaybetmiş durumda. HDK, Darfur bölgesinin büyük bir kısmında, Hartum’un bazı bölgelerine ek olarak ülkenin güneydoğusunda baskın bir güç haline gelmiştir. Ordu halen, Hartum’un bazı bölümlerini, doğudaki şehirleri ve ülkenin kuzeyini kontrol etmektedir. Buna karşılık, Sudan’ın 18 eyaletinden 10’unda çatışmalar yaşanmakta ve HDK, ülke genelindeki 8 eyaleti istila etmiş durumda.

Toplamda 39 yıl süren (1955-1972) ve 1983-2005 yılları arasında gerçekleşen birinci ve ikinci iç savaş; Sudan’da bölünmelere, büyük bir can kaybına ve milyonlarca insanın göç etmesine neden oldu. Günümüzde, ülke üçüncü bir iç savaşa tanıklık etmektedir ve çatışmanın beklenenden daha uzun süreceği göstergeler tarafından ortaya konulmaktadır. Ülke yeni parçalanmalarla karşı karşıya. Şu ana kadar, Sudanlıları ayakta tutan tek şey sosyal dayanışma ruhu oldu. 2019’da eski rejimin sona ermesiyle birlikte yaşanan devrim ruhu idi bu. 2019’dan 5 yıl sonra, Sudan’da demokratikleşme süreci sonlanmış, ekonomik faaliyetler kesintiye uğramış, toplumsal yapılar itibarsızlaşmış ve çatışma, açlık, gıda kıtlığı ve vahim insani ortam Sudanlılar için günlük bir gerçeklik halini almıştır.