İran’ın tüm siyasi aktörlerini aynı kefeye koymamak önemli, bazıları şiddete meyilli ve bölgede ve ötesindeki rakip ve düşmanları için caydırıcı etkin bir güç yaratmaya kafayı takmışken, diğerleri İran’ın hesaplanmamış risk ve maceralara atılmasını sınırlamayı tercih ediyor. Kasım Süleymani İran’ın geçen on yıldaki en önemli taktik ve strateji uzmanıydı ve ülkenin Ortadoğu ve Kuzey Afrika (MENA) bölgesindeki jeopolitik varlıklarının korumasından büyük ölçüde sorumluydu. İran’ın dışarıdaki rakiplerini yenmek olan temel hedefi çeşitli devlet-dışı aktörlerin Tahran’ın desteğine bağlılığını pekiştirip geleneksel olmayan müttefikler arasından yeni bağlılıklar oluşturmak üzerinden gerçekleştiriliyordu. Bu anlamda Hizbullah’ın Lübnan’daki nüfuzunun korunmasıyla Beşşar Esad’ın Suriye’de iktidarda kalmasının sağlanması, Iraklı müttefiklerinin otonomisinin genişletilmesi ve Husilerin Yemen’in yeni siyaset sahnesinin merkezine yerleştirilmesi gibi başarılar kısmen Süleymani’ye atfedilebilir. Yine de bu strateji İran’ı rakiplerinden gelecek saldırılara karşı daha da savunmasız kılarak nihayet ABD’ye, Tahran’a yaptırımlar uygulama konusunda yeni gerekçeler sağladı. Strateji aynı zamanda ülke dışındaki yatırımları fonlarken ülke ekonomisini yürütmekten aciz kalan İran’ın ekonomisine giderek artan sıkıntılar getirdi.

Bu yüzden İran’ın Kasım Süleymani suikastına doğrudan misilleme yapma ihtimali, ülkenin son birkaç yıldaki en zayıf ve en hassas olduğu bir zamanda ülkeyi bölgesel rakipleri ve küresel düşmanlarıyla tam kapsamlı bir karşılaşmaya maruz bırakabilir. Halkın desteğini alacağı kesin olmayan böyle bir karşılaşmanın sonuçları teoride iktidardaki rejimin temellerini sarsabilir ama bunun İran’ın ülke dışındaki maceralarını tehlikeye sokacağı da kesin. İran’ın en muhtemel tepkisi ABD’nin kabul edilebilirlik sınırları dahilinde ve kararı verilmemiş bir tırmanma riski oluşturmadan mazur görülebilir bir hamle yapmak olacaktır. İran ancak mevcut yönetim iktidarının bütünlüğünün tehlikede olduğuna ve bu yüzden kaybedecek bir şeyinin kalmadığına hükmederse farklı bir tepki verir.

Son dokuz yılda Süleymani İDMO’nun Suriye’deki hedeflerini kendisine sadık Suriyeli devlet-dışı silahlı gruplar kurarak yönetebiliyordu. Yerel Savunma Güçleri ve İslami Direniş Ordusu adı altındaki bu gruplar Halep ile güney ve doğu kırsalında ve Kalamun, Suriye çölü ve Fırat’ın güney kıyısı boyunca gelişme alanı bulmuştu. İDMO modeli kontrol ettikleri bölgelerdeki gündemlerini ilerletmek için çeşitli taban hareketlerini komuta altına almayı içeriyor. İDMO bunları yerel düzeyde varlıklarını sabitlemeye ve kendilerine arayış içindeki rakiplerine direnme gücü ve zor zamanlarda İran’ın finansal desteği olmadan kendi başlarına var olabilme imkânı verecek yerel ekonomik bir yapı kurmaya da teşvik ediyor.

İDMO uzantılarının farklı ülkelerdeki başarılarını Suriye’de ideal bir ortam olmadığı için tekrarlayamamalarının bazı sebepleri var. İran destekli milis gruplara yazılan gönüllülerin büyük bir kesimi parasal ihtiyaçlardan veya pragmatik nedenlerle katıldı. Bunun yanında mevcut gruplar daha geniş anlamdaki İran projesine ideolojik sadakatlerini pekiştirecek uzunlukta bir kuluçka dönemi yaşayamadı. Fakat Süleymani’nin Suriye’deki mirasına en büyük tehdit illa dışarıdan değil bunun yerine gruplardaki sadakat eksikliği ve diğer yerel grupların bulaştığı maddi ve ahlaki yozlaşmaya direnme güçlerinin olmamasından geliyor.

Eklenecek bir başka husus ise Vladimir Putin’in büyük oranda İran destekli grupların ABD güçleriyle çatışma senaryosunu önlemeyi amaçlayan son Şam ziyareti. ABD’nin yerel müttefikleri, özellikle de Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) karşı saldırıların teşvik edilmesi hâlâ mümkün. Fakat bu senaryo Tahran’ın Demokratik Birlik Partisi (PYD) liderliğindeki SDG ile iyi ilişkileri sürdürme ümidini hâlâ koruduğu için muhtemel görünmüyor. Daha önceki birçok gelişmede İranlılar Suriye’deki PKK uzantısı ile Suriye rejimi arasındaki farklılıkların azaltılmasında büyük bir rol oynadı. Bunun bir örneğini ABD’nin Suriye’den birliklerini çekme kararının ardından Ruhani ve diğer İranlı yetkililerin SDG’ye Suriye rejimi ile iş birliği yapma çağrısında bulunmasında görebiliriz. Elbette İran’ın Suriye’de verebileceği tek tepki henüz olgunlaşmamış şebekelerinin ABD ile karşı karşıya gelmesini bilhassa Rusya ve Beşşar Esad’ın böyle bir savaşa destek vermemesi nedeniyle önlemek olacak.