Gelişmeler hâlâ devam ederken koronavirüs salgınının hâlihazırda istikrarsız bir durumda olan Orta Doğu’ya etkisini öngörmek zor. Ayrıca, salgın Orta Doğu’daki her bir devlete farklı şekilde etki ederken genellemelerde bulunmak da güç. İran gibi bazı örneklerde on binlerce hastanın olduğu ulusal bir felaket durumu var. Ancak diğer örneklerde enfekte olmuş kişi sayıları şu an çok daha sınırlı.  

2019 yılı Kırılgan Devletler İndeksi’nde Orta Doğu’daki devletlerin çoğu, vatandaşlarına kamu hizmetlerini temin etme noktasında ciddi orandaki düşük seviyeli kapasiteleri nedeniyle ya “uyarı” ya da “alarm” seviyesinde sınıflandırılmıştı. Bu sebeple, salgın bir tarafta Orta Doğu’daki devletlerin kapasitelerine yönelik bir meydan okuma teşkil ederken, öte taraftan bu devletlerin meşruiyetlerine yönelik bir risk de yaratmaktadır. Sadece virüsün yayılmasını önlemek için yeterli önlemlerin nasıl alınacağı ve salgından etkilenen vatandaşlara yeterli sağlık hizmetlerinin nasıl sağlanacağı değil, ayrıca salgını takiben ortaya çıkan yıkıcı ekonomik durgunluğun nasıl idare edileceği de önem taşıyor. Bazı hükümetlerin gösterdiği zayıf performans, sonuçlarının tahmin edilemez olduğu yeni bir politik huzursuzluk ve gösteri dalgasına yol açabilir. Bu dalgalar, bölge çapında ve düzensiz bir şekilde ortaya çıkabilir.

Öte taraftan, salgın krizi bölgede kemikleşmiş olan otoriterliği ve devletçiliği daha da derinleştirebilir. Artan korkular ve varoluşsal tehditler, devletlerin güç gösterisinde bulunması ve nüfuzunu genişletmesi için iyi gerekçeler sunmakta. Olağanüstü sokağa çıkma yasağı tarzı önlemler ve dijital izleme teknolojileri, bölgedeki halkların düzenin korunması ve devletin işlevselliğini arttırma gerekçesiyle kabul etmek zorunda kaldığı yeni gerçeklikler hâline gelebilir. Liberal demokratik rejimlerin salgın krizi sırasında tuhaf derecede yetersiz gözükmesiyle birlikte müdahaleci, yüksek derecede merkeziyetçi ve yapay zeka teknolojilerinden destek alan devlet modeli önümüzdeki sürecin kazananı olabilir.

Tüm bu etmenler dikkate alındığında, salgının bölgedeki otoriter rejimlere nasıl etki edeceği belirsizliğini koruyor. Bu, krizin her bir tekil örnekte ne denli sert yaşanacağına ve siyasi rejimlerin krizi ne denli etkili bir şekilde idare edeceğine bağlı. Örneğin Mısır’da kriz hâlâ idare edilebilir seviyede ve teyit edilen vaka sayısı görece düşük. Bu durum kısmen hükümet tarafından alınan koruyucu önlemlerin etkinliğini gösterirken, kısmen de hastalığın yeterince teşhis edilememesi ile açıklanıyor.

Mısır’daki sağlık sisteminin sınırlı kapasitesi (sağlık harcamaları Gayrı Safi Yurt İçi Hasıla’nın yalnızca %5,3’ü iken her 10.000 vatandaşa 7,9 doktor ve 16 hastane yatağı düşüyor) ve Mısır ekonomisinin zayıf durumu (turizmin temel bir gelir kaynağı olması sebebiyle ortaya çıkacak yüksek seviyede işsizlik) göz önüne alındığında, salgın krizinin kontrol edilememesi hâlinde bunun ciddi ölçüde istikrarı bozucu bir etki yapması mümkün.