Suriye’deki sağlık altyapısı, aynı anda sadece 6.500 COVID-19 hastasına bakabilecek sınırlı kapasitesi sebebiyle herhangi bir büyük virüs salgını ile baş edebilecek donanıma sahip değil. 22 Mart’ta duyurulan ilk vakadan bu yana rejim en yüksek nüfusa sahip şehirlerdeki olası bir yayılmayı kontrol altına almak için birçok önlemi devreye soktu. İlk olarak, komşu ülkelerle olan tüm kara sınırlarını kapattı; ikinci olarak kısmi sokağa çıkma yasağı ilân etti ve eyaletler arasında seyahati yasakladı.

Tüm bunlara karşın Suriye rejimi tarafından alınan önlemler muhtemelen büyük bir insani krizin ortaya çıkmasını engellemede başarısız olacak. Pandemiye dair haberler marketlerdeki ürünlerin fiyatlarında kayda değer artışlara sebep oldu ve Suriye poundunun yaşadığı değer kaybını hızlandırdı. Dahası, 2013’ten bu yana Şam, buğday ve ilaç ithalatında çok büyük ölçüde İran ve Rusya’ya bağımlı durumda. Ancak bu iki ülke kendi içerisindeki mücadeleye odaklanırlarsa bu durum ciddi derecede etkilenebilir.

Rejim bu zorluklara çözüm bulabilmek için gıda üretiminin ve ilaç temininin devamını desteklemek amacıyla 100 milyar Suriye poundu tutarında bir fon dağıtacağını duyurdu. Bu fonun olası bir salgının etkilerini azaltmada yeterli olup olmayacağı sorusunun cevabı ancak zaman içerisinde görülecek. Ancak rejimin kendi otoritesini güçlendirme kapasitesinin artmayacağı ve rejime sadık halk kitleleri arasındaki memnuniyetsizliğin de artacağı tartışmasız bir gerçek. Bunun sonucunda, yerel toplulukların özerklik hissi güçlenecek ve rejim tarafından tesis edilmiş olan düzene karşı yeni dinamikler ve meydan okumalar tetiklenecek. Bu yöndeki girişimler rejim tarafından kendi iktidar ağlarına yönelik bir tehdit olarak görülecek ve rejim ile kendi tebası arasındaki ilişkileri daha da kötüleştirecek.

Aynı zamanda, Suriye’nin kuzeydoğusundaki Kürt Demokratik Birlik Partisi (PYD), Türkiye’nin kendi içerisinde salgınla uğraşmasından faydalanarak hem yerel hem de uluslararası düzeyde meşruiyetini güçlendirecek. Yerelde PYD yönetimi salgınla mücadele için bir plân uygulamaya ve salgın tehdidine verdiği karşılıkla liderliğini ortaya koymaya çalışacak. Sağlık sektörünü güçlendirmenin yanı sıra muhtemelen piyasada daha güçlü bir kontrol tesis edecek ve temel ihtiyaç malzemelerinin fiyatlarını düzenleyecek. Uluslararası düzeyde ise Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) ile olan müzakerelerini hızlandıracak ve yaz aylarından önce bir uzlaşmaya varmaya çalışacak. Böyle bir anlaşma bazı ENKS figürlerinin PYD öncülüğündeki yönetime dahil olmasının yolunu açabileceği gibi, ENKS’nin bazı üyelerinin PYD ile herhangi bir anlaşma yapmaktan muhtemelen kaçınacak olması sebebiyle bütünlüğü tehdit de edebilir.

Suriye’de görev yapan ABD askerleri etraftan izole oldukları için virüs ile baş etme noktasında görece güvendeler. Buna karşın, durumun Orta Doğu’da veya ABD’de kötüleşmesi hâlinde ABD askerlerinin Suriye’den tamamen çıkması mümkün olabilir. Öyle veya böyle, ABD eğer kuzeydoğudaki Özerk Yönetim’in geleceğine ilişkin Şam ile “nihai” bir anlaşma olmaksızın askerlerini çekerse, Rusya rejim lehine bir anlaşma sağlamak için bu fırsatı kullanacaktır.

Son olarak, İdlib’de Hey’et Tahrir el-Şam (HTŞ) ve Kurtuluş Hükümeti’nin meşruiyeti ciddi bir şekilde sınanacak. Rusya ve Türkiye arasında varılan anlaşma bu grupların bölgedeki otoritesi için büyük bir tehdit teşkil ediyor. Şimdi ise COVID-19’un ekonomi ve sağlık üzerindeki etkileri bu gruplar için yeni bir meydan okuma alanı ortaya çıkarıyor. HTŞ’nin yönetim modeli yerel halkın taleplerine cevap vermede yetersiz kalıp muhtemelen ayakta kalamayacak ve özellikle en yoğun nüfusa sahip yerlerde çöküşlere tanıklık edilecek. Mevcut ateşkes asıl olarak Rusya ve Türkiye arasındaki mutabakat sebebiyle sürüyor ancak HTŞ herhangi bir sebepten ötürü rejim kuvvetlerine saldırarak üzerindeki artan baskıyı hafifletmeye karar verirse, Rusya karşılık vermesi ve İdlib’in kuzeyinde ilerlemesi için rejim üzerindeki tüm kısıtlamaları kaldıracaktır.

Aynı zamanda, rejimin M4 ve M5 otoyolları üzerindeki kontrolü, yerel müttefikleri arasında disiplini sağlayan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yardımı ile birlikte önümüzdeki birkaç hafta içerisinde güçlenecek. Yerel halkın Türkiye’ye olan bağımlılığı ve Türk STK’larının bölgedeki varlığı daha da artacak. Birleşmiş Milletler ve uluslararası toplum tarafından finanse edilen Suriyeli STK’ların yerel halktan gelen daha büyük bir baskının altına girmesi ve salgına yahut salgının ekonomik etkisine cevap verecek ek finansmanın aktarılmaması hâlinde yerel halkın hayal kırıklığına uğraması ve bu STK’lara karşı bir poziyon alması da mümkün.