Taun birçok defa dünyamızı mahvetti ama her hastalık dalgası hayatı sekteye uğratan normal hayatın debelendiği, kaygıların arttığı ve düşüncelerin kararıp içe döndüğü bir andır. Pandemiler eski alışkanlıkları yerle bir eder. Kalpleri kırar. İnsanlar korkuyla dolar. Ölümün gölgesi üzerimizde dolaşır. Sabiteler berhava edilir. İnsanların içinde her şeyi yeniden düşünme ihtiyacı belirir; kendisini İngiltere’deki bu pandemiden ve birkaç ay öncesine kadar şimdi tepemizde duran Büyük Taunun çıkış noktası olan Wuhan’da verdiğim derslerden kazasız belasız kaçmayı başardığım için şanslı sayan benim zorunlu karantinada gece ve gündüzün hesabını tutmam gibi.

Acı ve panik içindeki insanlar doğal olarak eşyayı anlamak istiyor. Peki bu Büyük Taunun nedenleri, sonuçları ve tarihi önemi konusunda neler söyleyebiliriz? Bazı cevaplar zaten bariz bir şekilde önümüzde duruyor.

Vebalar normalde habersiz saldırır ama bu seferki ani olsa da birkaç açıdan farklı. Açıktır ki bu taun bize, muhtemelen Kansas’ta başlayıp tahminen 500 milyon insana, dönemin dünya nüfusunun çeyreğine bulaşan bir pandemi olan yanlış adlandırılmış 1918-1920 yılları arasındaki İspanyol gribinde olduğu gibi beyaz atlı süvarilerin her zaman savaşlardan sonra ortaya çıkmadığını öğretiyor. Bizim Büyük Taunumuz ise barış zamanının bir ürünü ki bu da başlangıçta neden bunun ihmal ve inkâr edildiğini açıklayan etmenlerden biri. Azımsanmayacak sayıda politikacı ile milyonlarca vatandaş hâlâ bunun gerçekleştiğine inanmıyor. Ahmaklıklarında inat ederek sadece kendilerini düşündükleri için tüm bunların bir oyun ya da medya abartısının bir sonucu olduğundan ve yakında yanlışlığının ifşa edileceğinden emin gibiler. Adeta tauna gizli bir çekim hissediyorlar yahut belki de Charles Dickens’ın İki Şehrin Hikayesi’nde anlattığı gibi virüse teslim olma veya başkalarının ölümünü izlemeye yönelik garip bir eğilimleri var.

Bu yeni taunda günah keçileri de farklı. Binlerce Yahudi 14. yüzyılın ortalarında Avrupa’da belediyeler, piskoposlar ve Kutsal Roma İmparatoru tarafından bubonik vebayı yaymakla suçlandıktan sonra öldürülmüştü. Yahudiler, Hitler’in 1919’da Münih’teki Hofbräukeller’de kayda alınmış ilk konuşmasında da ‘para ve tahakküm şehveti’ ve ‘milletler arasında ırki verem’ yaymakla suçlanıp hedef gösterilmişti. Bugünün hedefleri arasında henüz Yahudiler, siyahiler veya yerliler yok. Engelli vatandaşlar, fakirler ve LGBT-İ bireyleri de yok. Tüm bu gruplar şimdilik şanslı.

Bu oldukça bulaşıcı virüsün ‘demokratik’ özellikleri; Harvey Weinstein, Boris Johnson ve Prens Charles gibilerini bile affetmeden her yerde her insana ayrım gözetmeden bulaşmadaki muazzam becerisi onu yaftalama çapını daraltıyor olabilir. Belki de neslimizin eski demokrasilerinin sivil toplumları medeni kalmanın önemi konusunda derslerini almıştır. Ön yargının zehirli ilk meyvelerinin olgunlaşmaya başladığının emarelerini kaygıyla izlesek bile bunu zaman gösterecek.

Şimdi birkaç ülkede yaşlılar sağlık sistemlerindeki aşırı yükü hafifletmek için tasarlanan triyaj politikalarının hedefinde. Hatta Texas Vali Yardımcısı Dan Patrick’in dede ve ninelerin istihdam ve ekonomik büyüme uğruna kendilerini feda etmeye istekli olmaları gerektiği şeklindeki açıklaması gibi korkunç önerilere tanıklık ediyoruz. Hindistan’daki ana akım medya Müslümanları ve camilerini virüsü yayıp terör planları yapmakla itham eden haberler paylaşıyor. İğrenç bir yeni Oryantalizmin erken aşamalarını görüyoruz. Londra, Brüksel, Kopenhag, New York ve diğer şehirlerde Çin virüsü hakkındaki hararetli konuşmalara sırf kamusal alanda maske takarak doğru olanı yaptığı veya Çinli olduğu için Çinlilere sözlü ve fiziki saldırılar eşlik ediyor. Komplo teorisi aktivistleri İngiltere’deki 5G telefon direklerine saldırıp telekom mühendislerini taciz ediyor çünkü bant genişliği iyileştirmeleri ve virüsün Çin hükümetinin ülkeyi ele geçirme planının bir parçası olduğundan eminler. Asyalılara karşı nefret içeren görseller ve art niyetli karalama kampanyaları daha çok 4chan, Gab ve Telegram gibi platformlar üzerinden yayılıyor.

Kaderin garip bir cilvesi olmalı bu, Oryantalizm Doğu’da yayılıyor. Hindistan’da #ChinaVirus hashtagi Twitter’da en çok konuşulan konu olurken, gurular ‘hayvanlara eziyet edip’ yarasa çorbası içtikleri için Çin halkına bir ders verildiğini söylüyor. Bazı Hindistanlılar taunun Çin’in küresel hakimiyetini sağlamak için kullanılan biyolojik bir silah olduğunu belirtiyor. Hindistan Barolar Birliği ve Uluslararası Hukukçular Konseyi Başkanı Dr. Adish Aggarwala Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’nde ‘tüm dünyada insanlığa karşı işlediği vahim suçlar’ için Çin’e karşı dava açtı. Çin’in içinde ise (oradaki arkadaşlarımın söylediğine göre) virüsün ABD’den çıktığını söyleyen ırkçı söylemler var. Hatta bazı Çinliler salata yiyen Batılıların virüsün yayılmasından sorumlu olduğunu fısıldıyor. Hızla elini başkasına uzatan insanları ısıtan sıcak patatesler gibi bu tarz asılsız haberler de eski salata günleri deyimine yeni anlamlar yüklemekten fazlasını yapıyor. Gado-gado seven Endonezyalılara ve canı yeşil papaya salatası çeken Taylandlıları gülme krizine sokuyorlar.