(Bu yazının Arapça orijinali ilk olarak El Cezire Araştırmalar Merkezi tarafından 8 Nisan 2020 tarihinde yayımlanmıştır.)

Covid-19 salgınının modern dünyanın geleceği, uluslararası sistemin dayandığı kurumlar ve rejimler konusunda geniş çaplı bir tartışma dalgası başlatması şaşırtıcı değil. Bu, en azından insan ve toplum bilinci açısından eşi görülmemiş bir salgın. İnsanoğlunun hafızasında 14. yüzyılın ortalarında görülen vebadan tutun 1918-1920’deki İspanyol gribine kadar bugünkünden çok daha şiddetli ve feci salgınlar kayıtlı. Ancak geçmişteki salgın dönemlerinde ne bugünkü gibi hızlı ve dakik iletişim araçları vardı ne de insanların devletlerinden beklentileri şu anki seviyedeydi. Covid-19 virüsünün Çin dışına yayılmasından haftalar sonra onlarca, hatta yüzlerce milyon insan salgının yayılmasını ve insani, toplumsal ve iktisadi etkilerini somut ve gerçekçi bir şekilde tecrübe etmeye başladı.

10 Nisan itibarıyla koronavirüs 1,5 milyondan fazla insanı etkiledi (ki henüz muayene olup teşhis konmamış ve bu nedenle resmî rakamlara eklenmemiş hastalığın bulaştığı çok daha fazla kimse var); 100.000’i aşkın insan hayatını kaybetti; yeryüzünde hayatı, savaş rüzgârlarının kasıp kavurmadığı kadar kırıp geçirdi.  Şimdiye kadar en fazla Kuzey Yarımküre etkilenmiş gibi görünse de salgın vakası olduğunu bildiren ülke sayısı 200’ü aştı. Bu ülkelerin en az üçte biri, salgını kontrol altına alabilmek ümidiyle Mart ayının ilk yarısından itibaren ardı ardına toplumsal ve iktisadi faaliyetleri tamamen veya tamamına yakınını durdurduğunu ve sosyal mesafe kurallarını katı bir şekilde uygulayacağını açıkladı. İstanbul, Londra ve Paris’ten tutun New York’a kadar dünyanın doğusundan batısına 21. yüzyıl resmini sunan hayat dolu büyük şehirleri korku, endişe ve belirsizlikle kaplı sessiz metropollere dönüştü.

Son birkaç haftadır siyaset bilimciler, tarihçiler, filozoflar ve uluslararası ilişkiler uzmanları salgın sonrası nasıl bir dünyanın doğacağı sorusu üzerinde merakla duruyorlar. Acaba dünya ve uluslararası sistem daha iyiye doğru bir değişime mi şahit olur, yoksa salgın korkusu sona erdikten sonra insanlık eski haline mi döner? Salgın devlet aygıtını, devletin halkıyla ilişkisini ve devletlerin birbirleriyle ilişkilerini ne ölçüde yeniden şekillendirir? Dünyayı ağır bir iktisadi durgunluğa sürüklediğinden artık hiç şüphe duyulmayan salgının temelini atabileceği iktisadi model nedir? 1990’lardan bu yana hızla gelişen küresel ilişkilerin kaderi nedir? Salgının bizzat kendisi, dünyanın birliğine ve halkların eşitliğine trajik bir tanık değil midir?

Bunlar, salgın sonrası dünyayla ilgili tartışma sayfalarını işgal eden ve aşağıdaki tartışmada ele alınacak önemli konulardan bazıları. Ancak bu konuları ele almadan evvel, belki de bilinenleri ve salgının gidişatıyla ilgili bilinmeyenleri çıkarımlar yapıp tahmin etmeye ve salgının dünyayla, dünya devletleri ve halklarıyla bağlantısını keşfetmeye çalışmak lazım.