Tüm görüntü, konuşma ve iddialara rağmen Trump’ın Suriye politikaları selefininkinden bir kopmayı temsil etmiyordu. IŞİD’le savaş, ABD’nin Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) mali desteği ve hatta Esed rejimi üzerindeki yaptırımlar seçilmiş Başkan Biden görevdeyken başlatılmış politikalardı. Suriye’deki İran varlığına karşı daha saldırgan duruşu hariç Trump Obama yönetiminin kendisine bıraktığı vasiyeti yerine getirmede büyük oranda başarılı oldu. Aslında Trump yönetimi son dört yılda ne kendi özel Suriye politikasını geliştirdi ne de Suriye çıkmazını çözebildi. Rusya, Türkiye ve diğer bölgesel güçlerle yapılan düzenleme ve anlaşmalar sürmekte olan çatışmaya sürdürülebilir ve adil bir siyasi çözüm bulunmasına yardım etmediği gibi Esed’e karşı yapılan kestirilemeyen anlık askeri operasyonlar da Esed’in iktidarı bırakmaya karşı direncini sarsmaya yaramadı.

Trump’ın aksine yeni seçilen başkanın dış politikasını yürütmede Dışişleri Bakanlığı ve Ulusal Güvenlik Kurumu’nu güçlendirmesi bekleniyor. Suriye’de Biden muhtemelen çoğu Obama yönetiminden kalma çatışma süreçleriyle ilgili tecrübesi olan bürokratlara güvenecek. Bu geçiş ekibinin bileşimi daha geniş Ortadoğu politikasının dış hatlarını ortaya çıkarıyor ve yapılacak ilk gözlem Biden’ın kampanyasında kitlesel olarak gönüllülük yapan ve yönetimini katı bir Esed karşıtı politika izlemeye ikna edebileceklerini uman muhalif yanlısı Suriyeli Amerikalı aktivistlerin yokluğudur. İkinci bir gözlem ise Hady Amr (ABD İsrail-Filistin Müzakereleri Özel Temsilci Yardımcısı), Dana Stroul (Senato Dış İlişkiler Komitesi Kıdemli Üyesi), Jeffrey Prescott (Başkan Barack Obama’nın Ulusal Güvenlik Konseyi’nde İran, Irak, Suriye ve Basra Körfezi devletleri masasının Kıdemli Direktörü), Lisa Roman (2013-2015 yılları arasında ABD Suriye özel temsilcisinin Kıdemli Danışmanı ve 2015-2017 arası dönemde Ulusal Güvenlik Konseyi Suriye Masası Direktörü) ve diğerleri gibi KOEP, Kürt ve demokrasi yanlısı eski bürokratların atanmasıdır. Hala kimin Dışişleri Bakanlığı ve Birleşmiş Milletler (BM) için tayin edileceğini görmek için birkaç hafta daha beklememiz gerekiyor ama genel eğilim ABD’nin Suriye’deki diplomasisini canlandıracağı yönünde.

ABD’nin yeni Suriye ekibinin performansı dört cephede sınanacak. Birincisi, siyasi çözüme yönelik müzakerelerde ciddi bir ilerleme kaydetmek. İkincisi, Kuzeydoğu Suriye’deki yerel müttefikleri için sürdürülebilir bir varlık sahası kurmak. Üçüncüsü, Amerikan askerlerinin müteakiben Suriye’den çekilmesini yönetmek. Dördüncüsü, Suriye halkını incitmeden veya Rusya yahut Esed rejiminden makul tavizler koparma şansını zedelemeden kapsamlı ve sorumlu bir ekonomik yaptırım politikası yürütmek. Bu dört cephede ABD dış diplomasisi Rusya, Türkiye, İran, Arap bloku ve İsrail’in çatışan hedefleri arasında beceriyle dolaşmak zorunda kalacak.

Kampanyası sırasında Biden’ın büyük dış politika açıklamaları ABD diplomasisini dünya siyasetinde yeniden etkinleştirip demokrasi için küresel bir ittifaka öncülük etme etrafında dolaşıyordu. İran nükleer anlaşmasını yeniden başlatma, NATO’yu yeniden birleştirme, ABD’nin müttefiki olan (başta SDG) yerel devlet dışı aktörlerin varlığını koruma, demokrasiyi teşvik edip insan haklarını koruma isteği gibi söylemler ABD’nin Avrupa’daki müttefiklerinde iyi bir yankı uyandırıyor olsa da Ortadoğu’daki bölgesel dost ve düşmanlarıyla gerilimleri de alevlendirebilir. Örneğin, ABD’nin KOEP’e dönüşü Ankara ve Moskova’yı memnun ederken Tel Aviv, Riyad ve Abu Dabi’yi öfkelendirecektir. Benzer şekilde Suriye Demokratik Güçleri’nin Kuzeydoğu Suriye üzerindeki sürdürülebilir kontrolünü korumak Arap blokunun Türkiye’nin hırslarını denetleme isteklerini tatmin edebilir ama bu, zaten gergin olan ABD-Türkiye ilişkilerine daha fazla zarar verecektir.

Bu zorlukları aşmak için Biden yönetimi büyük ihtimalle Moskova ile ikili diyaloğu yeniden başlatacak. Cenevre Bildirisi, 2254 sayılı BMGK kararı, Suriye’nin kimyasal silahlarının teslimi anlaşması ve Fırat çevresindeki nüfuz alanlarının belirlenmesi gibi Suriye konusundaki en kalıcı ABD-Rusya düzenlemeleri Obama’nın başkanlığı sırasında yapılmıştı. Aynı adımları izleyen yeni ABD diplomasi heyeti Suriye’de bir siyasi çözüm için Rusya ile büyük bir uzlaşı arayışına girecektir. ABD, yaptırımların kademeli olarak gevşetilmesi karşılığında sonunda hem muhalefet hem de Esed rejimi için sembolik bir zaferle biten bir “uzlaşı” sürecinin sonucunu tanıyabilir.

Türkiye konusunda Amerikan diplomasisi daha ciddi bir zorlukla karşılaşacak. Biden’ın Barış Pınarı Operasyonu sırasında Trump’ın Kürtlere ABD desteği sunmamasını yüksek sesle eleştirmesi ve AK Parti karşıtı son açıklamaları Türk yönetimini derinden kaygılandırıp ABD’nin Suriye’deki niyetleri konusunda kayda değer şüpheler uyandırdı. Yine de Ankara ile Washington arasındaki karmaşık ilişkilerin kökleri Suriye’nin ötesine uzanıyor ve Biden NATO üyeleri arasındaki güveni koruma ve onarma konusunda ciddiyse şayet, ABD’nin Türkiye ile bir orta yol bulması gerekecek.

Son olarak İran konusunda, ABD yönetiminin çok ciddi finansal kaynaklarını ayırdığı İran’ın Levant bölgesinde nüfuzunu daha da kalıcı hale getirmesini engelleme girişiminin hiçbir yolu yok ki KOEP’in Tahran’a sunduğu imkân da tam olarak buydu. Biden seçim kampanyasında ABD’deki Suriye diasporasına İran’la Suriye halkının aleyhine olabilecek yeni bir anlaşma yapmayacağının sözünü vermişti. Ancak ekibi henüz böylesine hırslı bir hedefe ulaşmak amacıyla ne Suriye muhalefetini ne de İran’ın bölgesel düşmanlarını ikna edecek güvenilir ve kapsamlı bir çerçeve sunmadı.

Biden, IŞİD’in toprak hakimiyetinin bitirilmesi dışında 2016 sonrası çoğu özelliğini koruyan bir dosya devralıyor ve başkanlığı döneminde ABD’nin Suriye politikasının herhangi bir ciddi değişim geçireceğine ilişkin hiçbir gösterge yok. Fakat Trump’ın zikzaklarına kıyasla daha fazla tutarlılık kazanarak diğer aktörlerin daha sakin ve pragmatik politikalar geliştirmesine izin verecek ve böylece mevcut şiddet sarmalına gerçekçi bir son verilmesi şansı da artmış olacak. Biden’ın birincil hedefi Amerika’nın uluslararası sahnedeki liderliğini onarmak ise Suriye sahası, öncülük etme, müttefiklerin çatışan politikalarını koordine etme ve düşman ve rakipleri kontrol altında tutma becerisini göstereceği bir sahne olmalıdır. Yönetiminin bu fırsatı değerlendirip değerlendiremeyeceğini ise sadece zaman gösterebilir.