(Bu metin Arapça orijinal versiyonundan tercüme edilmiştir.)

Özet: Suriye’de, ülkenin coğrafyasını aşan tehlikeler bulunmaktadır. Bu tehlikeler arasında yönetimsel yapıların kabul edilebilirliği ve meşruiyetinin zayıflığı ve parçalanmış bir coğrafyada oluşan keyfi demografi başı çekmektedir. Buna ek olarak, anayasal güvence altındaki siyasi çözümden yoksunluk, mevcut nüfuz alanları üzerinden kendini gösteren parçalanmışlığı derinleştirmektedir. Nüfuz alanları arasında yerel ve merkezi ölçekte bir siyasi çözüm çerçevesinde yapılacak bir müzakere süreci, Suriye’de meşru bir yönetim düzeni oluşturabilir.

Giriş

Suriye devleti, 2011 öncesi dönemde yönetimsel ve ekonomik düzeyde merkezi bir devletti. Karar alıcı otorite, sadece Şam’daki devlet müesseselerindeydi. Bununla birlikte kaynakların dağılımı, belli bölgelere ağırlık veren sermayedarların çıkarlarına göre yapılıyordu. Bu durum merkez ile yerel arasındaki ilişkilerin kriz yaşamasına ve kendisini 2011 yılında ortaya çıkan hareketlilikle çeşitli şekillerde ifade eden bir mazlumiyete sebep olmuştur. Bu mazlumiyet, bazen barışçıl bazen de askeri yöntemlerle kendisini ifade etmeye çalıştı.

Onuncu yılını tamamlayan hareketlilik, devlet yapısı ve merciliğinde belli etkiler yaptı. Her ne kadar devlet çökmese de devletin merkeziyeti, parçalanmış coğrafya ve otoriteler lehine değişti. Mevcut durumu bazıları, bir çeşit adem-i merkeziyetçilik olarak tanımlıyor. Bununla, bölgesel güçlerin uzantısı olan çeşitli isimlerdeki emrivaki yönetimlerin hâkim olduğu nüfuz bölgelerini açıklamaya çalışıyorlar. IŞİD terör örgütüne yönelik askeri operasyonlar nedeniyle 2012 ile 2020 yılları arasında nüfuz bölgeleri arasındaki sınırların geçişken olmasına rağmen söz konusu sınırlar kısmen kalıcı oldu ve çatışmanın geçici olarak donmasına sebebiyet verdi. Bu durum son bir yıldır büyük askeri operasyonların durmasının bir göstergesidir.

Parçalanmışlık hâli ve bu hâlin geçirdiği dönüşümlerin Suriye hükümeti ve otoritesine olan etkilerine dair tartışmalar sürmektedir. Bu etkiler, çeşitli şartlara bağlıdır. Bu şartların meydana gelmesi, devletin yeniden inşa edilerek görevini yapmasını sağlayacak ve merkezin yerel yönetimlerle doğru bir ilişki kurmasını beraberinde getirecek, dağınıklık hâlini yapıcı bir yeni rejime dönüştürecek kesin etmenleri oluşturabilir. Bu şartların meydana gelmemesi ise mevcut dağınıklık hâlini aksi istikamete çevirecektir. Bu da bir yandan devletin kalan temellerini tehdit ederken, diğer yandan da parçalanmışlık durumunu besleyecek, dış müdahaleleri güçlendirecek ve söz konusu bölgelerde hâkim savaş baronlarının gücünü artıracak bir hâle sebep olacaktır. Bahsettiğimiz şartlar şunlardır; tamamlayıcı bir otoriteye imkân tanıyacak dengeli bir coğrafi ve demografik çerçeve, bu çerçeve içindeki yerel otoritelerin meşruiyetinin tanınması için kabul edilebilir bir zemin, yerel otoritelerin sınırlarını aşan ve tamamlayıcı yönetimin başarısını getirecek bir çalışma ortamı, son olarak adem-i merkeziyetçi durumu anayasal ve kanuni zemine oturtacak bir yerel ve merkezi siyasi çerçeve.