Türkiye Ekonomisine Panoramik Bir Bakış

2023 seçimleri için artık geri sayım başlamışken Türkiye’nin gündeminde her zamankinden daha fazla ekonomi var. Hükümetin en büyük zorluğu fiyat istikrarını tesis etmek gibi görünüyor. Türkiye 1990’larda bıraktığı yüksek enflasyon koşullarına geri dönerken, döviz kurlarının istikrarı konusunda da tam bir başarı sağlanabilmiş değil.

Fakat istihdam, ihracat ve sanayi üretimi istatistiklerinde çoğu analistin göz ardı ettiği uzun vadeli bir pozitif trend eş zamanlı olarak devam ediyor. Yüksek enflasyon ve yüksek kur düzeylerine bağlı toplumun geniş kesimlerinde alım gücü kaybıyla beraber işsizlik oranlarında düşüş ve sanayi üretiminde ciddi bir artış görüyoruz. Türkiye ekonomisi için önümüzdeki dönemin testi reel ekonomideki pozitif trendleri bozmadan makroiktisadi dengenin sağlanması gibi görünüyor.

Türkiye ekonomisinin son dönemine damga vuran dinamik hiç şüphesiz yüksek enflasyon. 1990’larda zaman zaman yıllık bazda %100’ü aşan enflasyon oranları 2000’lerin başından itibaren Türkiye’de dizginlenmiş, hatta tek haneye kadar düşürülebilmişti.

2017 yılından sonra bu trend tersine dönmüş ve son dönemde iyice kontrolden çıkmış gibi görünüyor. Temmuz 2022 itibarıyla önceki 12 ayın enflasyon oranı %79,6 ile uzun yıllardır görülmeyen seviyelere çıkmış oldu[i]. Gündelik hayatta hissedilen yüksek enflasyon ortamı 90’ların kötü hatıralarını canlandırıyor.

Turkey Ekonomis 1

Enflasyonun etkenleri konusunda yapılan tartışmalarının merkezinde şüphesiz Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yükselen enflasyona rağmen faizlerin düşük tutulması gerektiği yönündeki ısrarlı açıklamaları var. Oldukça heterodoks bu yaklaşım birçok ekonomist ve muhalefet politikacıları tarafından şiddetle eleştiriliyor. Erdoğan’ın ana akım anlayışa aykırı yaklaşımının bilimsel olmadığı ve makroiktisadi dengeyi altüst ettiği yüksek sesle dillendiriliyor. Hükümet çevrelerine göre ise Türkiye artık reel faizleri yüksek tutarak dış finansman sağlama stratejisinden vazgeçti; Türk lirasındaki değer kaybı göze alınarak reel faizler düşük tutuluyor ve üretim teşvik ediliyor.

Yine bu anlayışa göre Türk lirasındaki değer kaybı Türkiye ekonomisinin kronik problemi olan cari dengesizlikte iyileşme sağlayacak ve ödemeler dengesindeki iyileşme de döviz kurlarındaki istikrarsızlığı ortadan kaldıracak. Döviz kurlarındaki istikrar da nihayet fiyat istikrarına katkı yapacak ve enflasyona kalıcı ve yapısal bir çözüm üretilmiş olacak. 2021 Mart ayında Cumhurbaşkanının beklenmedik bir kararla Naci Ağbal’ı Merkez Bankası başkanlığı görevinden alması ve yerine düşük faizi destekleyen görüşleriyle tanınan Şahap Kavcıoğlu’nu ataması hükümetin bu yaklaşımı takip etmekteki kararlılığını gösteriyor. Kavcıoğlu göreve geldiği günden bu yana enflasyondaki artışa rağmen politika faizi düşüyor.

Kavcıoğlu göreve geldikten sonraki yaz aylarında Türkiye ekonomisinin nadir dönemlerinden birini yaşayarak cari fazlayla birlikte büyümesi düşük faiz politikasına olan bağlılığı perçinlemiş gibi görünüyor. Fakat sonraki aylarda TL’nin değer kaybı beklenenin aksine cari açıkta bir iyileşme sağlamadı. İhracatta her ay kırılan rekorlara rağmen ithalat daha hızlı arttı.

Doğrusu, hacim olarak (sabit fiyatlarla) ihracat-ithalat dengesinde ciddi bir iyileşme, hatta pozitife dönüş gerçekleşmiş gibi görünüyor, fakat bozulan dış ticaret hadleri (küresel emtia fiyatlarındaki yükseliş) yüzünden cari açık daha da büyüdü. Bu durum hükümetin değer kaybeden TL ile birlikte cari dengede ciddi bir iyileşme olacağı yönündeki beklentisini de karşılıksız bırakmış oldu[ii].

Turkey Economi 2

Cari açıkta beklentilerin gerçekleşmemesinin birkaç önemli sonucu var. Birincisi, hükümetin cari açıkta dengenin sağlanmasıyla ülke ekonomisinin dış finansmana olan ihtiyacının azalacağı yönündeki beklentisi gerçekleşmedi. Aksine Türkiye’nin finansman ihtiyacı devam ediyor. Reel getirilerin derin negatif alanda olduğu mevcut durumda finansman ihtiyacını serbest piyasa yatırımları kanalıyla karşılamak da mümkün değil. Nitekim Türkiye’de yabancı finansal yatırım oranı 10 yıl öncesine göre oldukça düşük. Hükümet planda olmayan bu finans açığını hükümetler düzeyinde özellikle körfez ülkeleri ve yakın geçmişte Rusya ile yapılan anlaşmalar vasıtasıyla sağlamaya çalışıyor[iii].

İkinci olarak, cari dengedeki iyileşme sayesinde döviz kurlarının stabilize olacağı ve dolayısıyla enflasyondaki seyrin de değişeceği yönündeki beklenti de gerçekleşmedi. Her ne kadar aralık ayında yürürlüğü konulan kur korumalı mevduat (KKM) uygulaması yastık altındaki ve şirket hesaplarındaki döviz birikimini bir miktar çözmüş ve böylece döviz kurlarında geçtiğimiz Kasım-Aralık aylarında görülen yangını söndürmüşse de yüksek cari açık dolayısıyla kurlar üzerindeki stres ve istikrarlı artış hâlâ devam ediyor. Her halükârda ne cari dengede ne de enflasyon oranlarında en azından şimdilik herhangi bir iyileşme sağlanamamış durumda.

Makro-iktisadi görünümdeki kusursuz fırtınanın ötesine baktığımızda Türkiye’nin reel ekonomisinde oldukça farklı trendler göze batıyor. Geçtiğimiz 12 ayda Türkiye ekonomisi 2,1 milyon yeni istihdam yarattı[iv]. Aynı dönemde sanayi üretiminde %8,5’lik bir artış gerçekleşti[v]. Sanayide kapasite kullanım oranları yüksek seviyelerde seyretmeye devam ederken sabit yatırımlarda da pozitif bir tren uzun zamandır devam ediyor[vi]. Sanayi karlılıkları da hem reel olarak hem de dolar bazında artıyor. İhracat istatistikleri istikrarlı ve anlamlı şekilde artmaya devam ediyor[vii]. Türkiye’de sanayi sektörü bir bahar mevsimi yaşıyor desek abartmış olmayız.

Turkey Economi 3

Turkey Economi 4

Şüphesiz bu durumda Türk Lirasının reel olarak değer kaybetmesinin önemli etkisi var. Düşük değerli TL (rekabetçi kur), ihracatçı firmalara önemli bir rekabet avantajı sağlarken hem ara malı kullanımında hem de iç tüketimde ithal ürünlerin yerli üretim mal ve hizmetlerle ikame edilmesini teşvik ediyor. Dış ticarete konu olan malların büyük oranda sanayi mallarından oluşması, bu rekabetçi avantajın sanayiye ve istihdama doğrudan yansıması anlamına geliyor.

Bir diğer değişle, TL’deki değer kaybı ve buna bağlı alım gücü kaybı iç piyasaya dönük ve/veya tüketime dayalı sektörleri (mesela inşaat sektörünü) geriletirken, ihracata dayalı sanayi firmaları ve peşinden sürüklediği diğer sanayi kolları için bir doping etkisi oluşturuyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir konuşmasında bahsettiği “Çin Modeli” bu anlamda sonuç vermiş gibi görünüyor[viii]. Fakat sanayi-ihracat-istihdam üçgenindeki pozitif trendlere rağmen Türkiye’nin içinde bulunduğu makroiktisadi dengesizlik atmosferinin sürdürülebilir olmadığı açık. TL’nin rekabetçi tutulması için bu düzeylerde negatif faize ihtiyaç var mıydı?

TL’nin değerinde aşamalı ve kontrollü bir düzeltmeyle %80 düzeyini test eden enflasyon oranları olmadan aynı etki yaratılamaz mıydı? Bu sorular hâlen tartışmaya açık. Merkez Bankasının artık %80’lere varan enflasyona rağmen politika faizinde indirim yapmaya devam etmesi uygulanan politikada revizyon yapılması ihtimalinin olmadığını gösteriyor. Bu da bizi dış etkenlere bakmaya zorluyor.

Dünyada küresel enflasyona bağlı olarak merkez bankalarının faiz artırdığını görüyoruz. Batılı ülkelerin enflasyonu düşürmek için parasal sıkılaşmaya gitmesi Türkiye’yi birkaç farklı kanaldan etkileyecek. Birincisi, Batılı ülkelerde enflasyonun düşmesi küresel enflasyonun ve dolayısıyla Türkiye’deki enflasyonun belli oranda düşmesine sebep olabilir. Bu Türkiye için iyi haber.

İkincisi, faizlerin yükselmesi Batılı ülkelerde ekonomik yavaşlamaya sebep olurken Türkiye’nin de ihracat performansında ve dolayısıyla cari dengede olumsuz etki yapabilir. Bu Türkiye için kötü haber. Üçüncüsü ve belki en önemlisi, başta ABD olmak üzere dünyanın önde gelen ekonomileri faiz artırırken üçüncü dünya ülkelerine dağılan finansmanı da merkez ülkeleri davet etmiş oluyorlar. Bu da döviz kurlarının üzerindeki baskının daha da artması anlamına geliyor.

Bir diğer önemli küresel trend de hiç şüphesiz emtia fiyatları. Emtia fiyatları merkez banklarının faiz politikalarıyla ilintili fakat etkili olan başka faktörler de var. Bunların en önemlisi Rusya-Ukrayna savaşı. Savaş dolayısıyla Batılı ülkeler Rusya’ya ambargo uyguluyorlar. Rusya da dünyanın en önemli tahıl üreticilerinden biri olan Ukrayna’nın dış ticarete katılmasını engelliyor.

Sonuçta hem enerji hem gıda fiyatlarında yukarı yönlü bir baskı görüyoruz. Kış yaklaşırken enerji açlığı artan AB ülkelerinin Rusya’yla masaya oturmaları ve bir anlaşmaya varmaları muhtemel görünüyor. Eğer bu gerçekleşirse küresel emtia fiyatlarında ve dolayısıyla Türkiye’deki enflasyonda bir iyileşme görebiliriz.

Son olarak, ABD’de temmuz ayı enflasyonu beklenenin aksine aylık bazda sabit kaldı ve ABD’de parasal genişlemenin tekrar ne zaman başlayabileceğine dair spekülasyonları başlattı. Bu şüphesiz Türkiye için iyi haber fakat en azından kısa vadede bir değişim vadetmiyor çünkü enflasyon oranlarında kalıcı bir düşüş olduğuna emin olana kadar Fed faizleri bir süre daha yüksek tutacak.

Ayrıca, ABD’de parasal genişleme sayesinde dolarda bir miktar değer kaybı görülse dahi Türkiye’de enflasyon oranlarında kısa vadede anlamlı bir düşüş olacağı şüpheli. Her durumda fiyat artışlarındaki ivmenin azalması zaman alacak. Seçimlere kadar baz etkisiyle dahi hissedilir bir düşüş mümkün görünmüyor.

Son tahlilde, Türkiye ekonomisi için enflasyon ve kur istikrarı tartışmaları gündem olmaya devam edecek gibi görünüyor. Merkez Bankası’nın politika faizlerini aşırı düşük düzeylerde tutmak konusundaki kararlılığı enflasyon ve kur düzeylerinde iyileşmenin büyük oranda dış etkenlere bağlı olması anlamına geliyor.

Eğer küresel emtia fiyatlarında dişe dokunur bir iyileşme yaşanırsa enflasyon oranlarında bir iyileşme görülebilir. Ayrıca ticaret hadlerinde bir düzelme, cari dengede hükümetin gerçekleştirmeyi umut ettiği iyileşmeyi mümkün kılabilir. Her durumda büyümede ciddi bir kayıp yaşanmadan makroiktisadi dengenin sağlanması Türkiye için zor bir imtihan gibi görünüyor.


Referanslar

[i] Türkiye İstatistik Kurumu, Tüketici Fiyat Endeksi, Temmuz 2022, https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Tuketici-Fiyat-Endeksi-Temmuz-2022-45796.

[ii] Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Ödemeler Dengesi İstatistikleri, Haziran 2022, https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/TR/TCMB+TR/Main+Menu/Istatistikler/Odemeler+Dengesi+ve+Ilgili+Istatistikler/Odemeler+Dengesi+Istatistikleri/.

[iii] BBC Türkçe, “Türkiye’nin döviz rezervinde son 1 yılın en yüksek artışı yaşandı”, 12 Ağustos 2022, https://www.bbc.com/turkce/articles/cglzey8lzgvo.

[iv] Türkiye İstatistik Kurumu, İşgücü İstatistikleri, Haziran 2022, https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Isgucu-Istatistikleri-Haziran-2022-45651&dil=1.

[v] Türkiye İstatistik Kurumu, Sanayi Üretim Endeksi, Haziran 2022, https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Sanayi-Uretim-Endeksi-Haziran-2022-45736.

[vi] Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, İmalat Sanayi Kapasite Kullanım Oranı, Ağustos 2022, https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/TR/TCMB+TR/Main+Menu/Istatistikler/Reel+Sektor+Istatistikleri/Imalat+Sanayi+Kapasite+Kullanim+Orani/.

[vii] Türkiye İstatistik Kurumu, Dış Ticaret Endeksi, Haziran 2022, https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Dis-Ticaret-Endeksleri-Haziran-2022-45530.

[viii] Hürriyet, “Erdoğan ekonomide yol haritasını anlattı: Çin de böyle büyüdü”, 3 Aralık 2021, https://www.hurriyet.com.tr/gundem/erdogan-ekonomide-yol-haritasini-anlatti-cin-de-boyle-buyudu-41952854.