AB ve Mali Yardım Programı Kapsamında Türkiye’deki Sığınmacılar için Ankara ile Sorumluluk Paylaşımı

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK) Türkiye’yi dünyanın en büyük mülteci nüfusuna ev sahipliği yapan ülke olarak belirlemesinin üzerinden neredeyse on yıl geçti. Bugün ülkede 3,7 milyonu geçici koruma kapsamında kayıtlı Suriyeli, 322 bini ise ağırlıklı olarak uluslararası koruma altında kayıtlı Iraklı, Afgan ve İranlı olmak üzere 4 milyonun üzerinde sığınmacı ve mülteci bulunuyor.

Arka Plan ab avrupa turkiye DfWB cover

Söz konusu nüfusun büyük çoğunluğu Suriye’den geldi. 2011’den bu yana Türkiye’deki politika gelişmelerine hızlı bir bakış, iki ilerici kararı ortaya koyuyor. İlki, Türk parlamentosu Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nu (6458 sayılı YUKK) Nisan 2013’te kabul ettiğinde alındı. Bir yıl sonra yasa tam olarak yürürlüğe girdi ve Suriyelilerin kayıt altına alınmasının başlangıcı oldu. YUKK’nın 9. Maddesine göre, Suriyeliler zorla ülkelerine geri gönderilmeye karşı korunmakla birlikte sağlık ve eğitim hizmetlerine erişim hakkına sahiptir ve yardım almaya hak kazanmışlardır.

İkinci politika durağı Ocak 2016’da gerçekleşti ve Türkiye’deki hükümet, Suriyeliler resmi olarak çalışmaya başlamadan önce işgücü piyasasını açtı. Bununla bağlantılı olarak, bir Suriyelinin çalışma izni alabilmesi için en az altı aydır geçici koruma altında kayıtlı olması gerektiğini belirtmekte fayda var.

Ayrıca söz konusu Suriyeli sadece kayıtlı olduğu ilde resmi olarak çalışabilir. Üstüne üstlük, geçici koruma altındaki bir Suriyelinin çalışma izni almak için kendi başvurabileceği hiçbir kurum yoktur. Türkiye’de çalışma izni başvurusu iş arayan bir Suriyeliyi işe almak isteyen bir işveren tarafından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na yapılmalıdır. Geçtiğimiz altı yıl boyunca, geçici koruma altındaki Suriyelilere yalnızca 132.497 çalışma izni verilmiştir.

Ancak bu sayı, Türkiye işgücü piyasasındaki tüm Suriyelileri kapsamıyor. Dahası Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından 2020 yılında hazırlanan bir rapor, 683.000 Suriyelinin Türkiye işgücü piyasasında kayıt dışı çalıştığını göstermektedir. Bu raporda bahsi geçen Suriyeliler ağırlıklı olarak hazır giyim, ticaret ve konaklama, diğer imalat, inşaat ve tarım sektörlerinde çalışmaktadır. Çalışma şartları açısından ise, ILO’nun araştırması Suriyelilerin yüzde 75’inden fazlasının haftada 45 saatlik resmi çalışma süresinden fazla çalıştığını ve asgari ücretten daha az kazandığını gösteriyor.

Bu iki karar, Suriye’de devam eden savaştan kaçan milyonları korumaya çalışan Türkiye’nin açık kapı politikasının bir parçasıdır. Türkiye’deki yetkililerin iddialarına göre, dünyanın en büyük sığınmacı ve mülteci nüfusuna ev sahipliği yapma faturası 40 milyar doları aştı. Bu ağır bir yük ama resmi kayıtlarla da tam olarak takip edilemeyen bir fatura. Dahası, Türkiye’nin açık kapı politikası süresince görev almış eski bir ekonomi bakanı, Türkiye’deki sığınmacılara ve mültecilere harcanan paranın hükümetin iddia ettiğinden daha az olduğunu belirtti.

“Mülteci krizi” ve AB’nin Türkiye ile sorumluluk paylaşım mekanizması FRIT

Mali hesapların ötesinde, savaştan kaçan çok sayıda Suriyeli Türkiye’yi nihai bir varış noktası olarak görmedi. Türkiye’ye gelenler Ege Denizi’ni geçerek batıya doğru hareket etmeye başladı. İkincil hareketliliğin nedenlerini araştırmak için BMMYK, 2015 yılının sonlarında Yunanistan’a gelen 1.245 Suriyeliyle görüştü. İlk sığınma/geçiş ülkesinden neden ayrıldıkları sorulduğunda, istihdam fırsatlarının yeterli olmaması, yetersiz mali yardım ve yüksek yaşam maliyetleri listenin başını çeken cevaplar oldu.

Yukarıdaki çalışma çölde bir kum tanesi kadardı. BMMYK rakamlarına göre, 2015 yılında toplam 856.723 göçmen Türkiye’den Yunanistan’a geçti. 799 kişinin ölmesine ve kaybolmasına neden olan tehlikeli bir yolculuktu bu. Türkiye’den gelen ikincil hareketliliğin büyüklüğü, Avrupa Birliği’ni teyakkuza geçirdi ve Avrupalı yetkililerin bu durumun tamamını bir “mülteci krizi” olarak etiketlemesine yol açtı. Öte yandan insan hakları savunucuları, 2015’te yaşananların aslında “AB’ye gelen mültecileri koruma sorumluluğunu paylaşma iradesinin olmaması nedeniyle bir koruma krizi olduğunu savundu.”

AB, daha fazla gelişleri engellemenin bir yolunu planladı ve Türkiye ile “2016 Mülteci Anlaşması” olarak bilinen AB-Türkiye Bildirisini müzakere etti. AB, diğer konuların yanı sıra, Türkiye ile omuz omuza olmaya ve milyonlarca savunmasız gruba ev sahipliği yapma sorumluluğunu paylaşmaya karar verdi. AB bunu yaparken “göç yönetişiminin dışsallaştırılması” yoluyla sınırlarını korudu.

Blok, Türkiye’ye iki parça halinde 6 milyar Euro verme vaadinde bulunarak, bu miktarı Türkiye’deki Mülteciler için AB Mali Yardım Aracı (FRIT) adı altında ortaklaşa koordine edilen bir mekanizma aracılığıyla dağıtmayı taahhüt etti. FRIT’in amacı, iki konuya odaklanarak hem savunmasız grupların hem de ev sahibi topluluk üyelerinin ihtiyaçlarını ele almaktır: insani yardım ve kalkınma yardımı.

1-İnsani Yardım

İnsani yardımla ilgili olarak, AB 6 milyar Euro’nun toplam 2.44 milyar Euro’sunu tahsis etti. Savunmasız gruplara yardım etmek için tahsis edilen miktarın dağıtılması, projelerin uygulanmasına dayanmaktadır. İnsani yardım kapsamında öncelikli alanlardan biri de temel ihtiyaçlardır. Söz konusu bölgenin amiral gemisi, AB tarihindeki en büyük insani yardım programı olan Sosyal Uyum Yardımı’dır (SUY). Program, Türkiye’de banka kartları aracılığıyla ayda 155 TL alan 1.5 milyon sığınmacı ve mülteciye nakit yardım sağlayarak, parayı istedikleri gibi harcama özgürlüğü bırakıyor.

Buna ek olarak, program, hane halkının büyüklüğüne göre her üç ayda bir iyileştirmeler de sağlıyor. Bir diğer öncelikli alan ise Şartlı Eğitim Yardımı adı verilen programdır. Şartlı Eğitim Yardımının arkasındaki fikir, mülteci çocukların okula kaydını teşvik etmek ve okula devamını iyileştirmektir. UNICEF’e göre programdan toplam 794.356 öğrenci yararlanmaktadır. Ayrıca, desteğin miktarı öğrencilerin cinsiyetine ve sınıfına bağlıdır:

anaokulu ve ilkokul öğrencileri (8. sınıfa kadar) erkekler için aylık 55 TL ve kızlar için 60 TL, lise öğrencileri ise (9. sınıftan 12. sınıfa kadar) erkekler için aylık 70 TL, kızlar için 90 TL olarak ödenmektedir. Yukarıda bahsedilen iki program, insani yardım kapsamında çeşitli ortaklarla iş birliği içinde gerçekleştirilen diğer 65 projeden oluşan bir liste arasında yer almaktadır.

2-Kalkınma Yardımı

Kalkınma yardımı dizisiyle ilgili olarak, dikkate değer bütçeleri çeken iki öncelikli alan vardır. Bunlardan biri sağlıktır. Geçici koruma altındaki Suriyeli nüfusun sağlık durumunu iyileştirmek ve Türk sağlık otoriteleri tarafından sağlanan ilgili hizmetler için SIHHAT 1 ve SIHHAT 2 projeleri toplamda 510 milyon Euro topladı. Proje sonuçları, Türkiye’nin 29 ilinde 181 göçmen sağlığı merkezinin kurulmasını ve 3422 Türk ve Suriyeli sağlık çalışanının istihdam edilmesini içeriyor.

Kalkınma yardımlarında bir diğer öncelikli alan ise eğitimdir. Bununla ilgili olarak, Suriyeli çocukların en fazla Suriyeli öğrencinin bulunduğu illerde Türk eğitim sistemine entegrasyonunu teşvik etmek amacıyla PIKTES I ve PIKTES II projelerine 700 milyon Euro tahsis edilmiştir. Türkiye’de geçici koruma sağlanan toplam 730.806 öğrencinin okullara gittiğini belirtmekte fayda var. Bu, okul çağındaki 1,1 milyon Suriyelinin yüzde 65’i okula devam ediyor anlamına geliyor. Söz konusu destek, kriz zamanlarında herkes için eğitimin üç aşamasını da içeren ancak bunlarla sınırlı olmayan eğitim altyapısı ile ilgili diğer faaliyetlerle birlikte yürütülmektedir.

Sağlık ve eğitimin yanı sıra belediye altyapısına yapılan yatırımlar da kalkınma yardımı kapsamında öncelikli bir alandır. Faaliyetler, genel belediye hizmetlerinin geliştirilmesini, su temini ve atık su sistemlerinin inşası ve onarımının yanı sıra su yönetimi verimliliğini artırmak, iyileştirilmiş ve kapsayıcı spor ve gençlik altyapısı yoluyla savunmasız gençlerin güçlendirilmesini sağlamak gibi önlemleri de içermektedir.

Son olarak, kalkınma yardımı, hassas grupların ve ev sahibi topluluk üyelerinin sosyo-ekonomik olarak güçlendirilmesini eşit derecede önemser. Bu öncelikli alandaki girişimler, geçici koruma kapsamındaki Suriyeliler ve ev sahibi topluluklar için ekonomik olanakları iyileştirmeyi, mesleki eğitim yoluyla sosyal ve ekonomik uyumu, geçici koruma kapsamındaki Suriyelilere ve ev sahibi topluluklara istihdam desteğini, geçici koruma altındaki Suriyeliler için iş yaratma ve girişimcilik fırsatlarını iyileştirmeyi, Türkiye’deki ev sahibi topluluklar ve uzun vadeli sosyo-ekonomik kalkınma için girişimcilik yeteneklerinin geliştirilmesini amaçlamaktadır.

Sosyo-ekonomik güçlendirme kapsamındaki projelerden biri Mahir Eller projesidir. Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) ile ortaklaşa 15.000.000 Euro bütçeli projeyi Türkiye’de 13 ilde uygulamak üzere 2017 yılında başlattı. Projenin temel amacı, mesleki becerilerin doğrulanması ve belgelenmesi yoluyla Türklerin ve Suriyelilerin istihdam edilebilirliğini artırmaktır.

Göstergeler açısından proje, 30.000 yararlanıcının becerilerinin haritasını çıkarmayı, 20.000 yararlanıcının gerekli mesleki sınavlara girmeye uygunluğunu doğrulamayı, mesleki sınavları başarıyla geçen 15.000 yararlanıcıyı sertifikalandırmayı ve 3.000 sertifikalı yararlanıcıyı istihdam fırsatlarıyla buluşturmayı amaçlıyor. Ayrıca, bu proje devam ettiği sürece Suriyelilerin çalışma izinlerinin ortaya çıkardığı masrafları karşılama, altı ay boyunca işverenlerin sosyal güvenlik primlerinin yüzde 10’unu ve işe alınanların brüt maaşlarını karşılamayı teklif ediyor.

COVID-19 sırasında yardım

AB Komisyonu, Türk makamları ve uygulama ortaklarıyla kapsamlı istişarelerin ardından, yeni girişimler yerine mevcut projelere eklemeler şeklinde FRIT tasarruflarını COVID-19 ile ilgili hedefler için harekete geçirmeye karar verdi. Bu, göçmen sağlık merkezlerine koruyucu ekipman ve dezenfektan sağlamak için SIHHAT 1 projesinin 4.7 milyon Euroluk acil durum rezervinin etkinleştirilmesini de içeriyor ancak bununla sınırlı değil; SUY kapsamında, 1.75 milyondan fazla mülteci, Haziran ve Temmuz 2020’de toplamda 40 milyon Euro’dan fazla olmak üzere iki kez 500’er Türk Lirası destek aldı; Şartlı Eğitim Yardımı inisiyatifi kapsamında 30 Kasım 2020 tarihinde bu yardıma hak kazanan tüm kişilere yaş ve sınıf farkı gözetilmeksizin tek seferlik 85 Türk Lirası ödeme yapılmıştır.

Bu ekstra destekten toplam 518.794 gence fayda sağlanmıştır.

FRIT’in ötesinde ek AB yardımı 52851605 607

2020’de AB Komisyonu, Türkiye’deki insani yardım önlemlerine yardımcı olmak için 535 milyon Euro sağladı. Ek desteğin ayrıntılarında, 50 milyon Euro’nun sağlık, eğitim ve koruma alanlarındaki finansman faaliyetlerine gittiğini ve 485 milyon Euro’nun Sosyal Yardım Uyumu (SUY) ve Şartlı Eğitim Yardımı gibi yürürlükte olan programların korunmaya devam etmesi için harcandığı gözüküyor. Yukarıda belirtilen fonların yanı sıra ve Haziran 2021 tarihli Avrupa Konseyi kararları uyarınca, Avrupa Komisyonu, 2021-2023 dönemi için Türkiye’deki savunmasız gruplar ve ev sahibi topluluk üyeleri için 3 milyar Euro daha harekete geçirmeyi teklif etti ve onayladı.

Sonuç

AB’nin Türkiye’deki Mülteciler için Mali Yardım Programı (FRIT), savunmasız grupların ve ev sahibi toplulukların yeni gerçeklerle başa çıkmalarına yardımcı olmak amacıyla bir sorumluluk paylaşım mekanizmasını temsil ediyor. Ancak mekanizma sürdürülebilir değil. Bu mekanizma fonlanan projelerin tamamlanmasına kadar devam edecek olup, çoğu proje 2022 ve 2023’te bir kısmı da 2025’te tamamlanacaktır. Ayrıca Ukrayna’nın işgali AB’nin finansman önceliklerini de etkiledi. Nitekim, blok şimdiye kadar Ukrayna’da ortaya çıkan krize yaklaşık 5,4 milyar Euro nakdi yardımda bulunmayı taahhüt etti ve Ukrayna’daki insani krizin MENA bölgesi ve Doğu Afrika gibi zaten kırılgan olan diğer bölgelerde istenmeyen sonuçlar doğurabileceği konusunda uyarılara sebep oldu.

Türkiye’de insani yardım fonlarının sürdürülebilir olmadığı genel bir kabul. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, 2018 yılında SUY Programından Çıkış Stratejisi başlıklı bir strateji belgesi yayımladı. Amaç ‘‘Geçici Koruma’’ altındaki Suriyelilerin sosyal yardım programlarına bağımlılığını azaltmak ve Türk işgücü piyasasının gerektirdiği beceri ve yeterlilikleri kazanmalarını resmileştirmekti. Bununla birlikte, stratejinin hedeflerine ulaşmak için kaydedilen ilerleme açıklanmamıştır. 2020’de pandeminin patlak vermesi Suriyelileri acil ihtiyaçlar için yardım aramaya itti. Dahası, pandemi sonrası dönemde Türkiye ekonomisinin görünümü pek parlak değil: enflasyon yüzde 80’e yakın ki bu son yirmi yılın en yüksek seviyesine tekabül ediyor.

FRIT kapsamındaki AB fonlarının çoğunun bitiş tarihlerinin yaklaşmasıyla birlikte Türkiye gelecek yıl yapılacak seçimlere doğru ilerlerken ekonomik daralma da gerçekleşiyor. Türklerin çoğunluğu Suriyelilerin varlığından memnun değil ve Suriyelileri Türkiye’nin en büyük on sorunu arasında görüyor. Bu yüzden siyasi partiler, Türkiye’deki Suriyeliler için bir dönüş tarihi belirleyerek meseleden çıkar sağlamaya çalışıyorlar. Örneğin bir hükümet yetkilisi, 2023’ten sonra Türkiye’de Suriyelilerin kalmayacağını söylerken ana muhalefet partisi, iktidara geldikten sonra iki yıl içinde Suriyelileri geri göndereceğini söylüyor.

Daha da önemlisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan son zamanlarda Türkiye ile Suriye arasında yaşanması muhtemel bir normalleşme hususunda çeşitli söylemlerde bulundu. İleride yaşanacak siyasi gelişmelerin yukarıda belirtilen açıklamaların uygulanmasını hızlandırıp hızlandıramayacağını zaman gösterecek. Ancak Suriye bir bütün olarak güvenli değil. Suriyelileri geri döndürmeye yönelik herhangi bir erken ve gönülsüz plan hem yerel hem de uluslararası kanunları ihlal etme riski taşıyor.