(Bu metin İngilizce orijinal versiyonundan tercüme edilmiştir.)

 

Geçtiğimiz yıllarda yapılan siyasi yorumlarda&analizlerde, uluslararası sistemdeki olası değişim ve değişimin gerçekleşmesi durumunda bunun Ortadoğu bölgesine olası etkileri konusunda bir fikir hâkim olmaya başladı. Amerikan güç kaynaklarının erozyonu, özellikle de ekonomik kapasitesinin azalması bu fikrin merkezinde yer alıyor.

 

Sonuç olarak, bu erozyonun, güçlü askeri kapasitesiyle Rusya ve devasa bir ekonomik güç olan Çin gibi diğer büyük güçlerin küresel olarak doldurmaya çalışacağı “nüfuz bölgeleri boşluğunun” ortaya çıkmasıyla sonuçlanması bekleniyor.

 

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, konuşmalarında Amerikan’ın dünyadaki hegemonyasına yönelik meydan okumayı dikkat çekici bir şekilde vurguluyor ve dünyadaki diğer uluslara çok kutupluluğa dayalı yeni bir uluslararası sistem inşa etme çağrısında bulunuyor. 

 

Bu gelişmeler ışığında Ortadoğu bölgesi, ABD ile uluslararası sistemi şekillendiren güçler, özellikle de bu alana doğrudan askeri müdahaleyi benimseyen Rusya arasındaki rekabetin önemli bir arenasını temsil ediyor. Rusya, Arap bölgelerindeki (özellikle de Levant bölgesi) varlığını güçlendirme çabalarının bir parçası olarak, Suriye’de devam eden krizde Esed rejimini destekledi.

 

Gazze Şeridi’ne yönelik son saldırının ardından ABD, Ortadoğu’ya uçak ve denizaltı göndererek kilit müttefiki İsrail’in korunması da dahil olmak üzere bölgede kendisini yeniden konumlandırdı. Aslında bu eylemler, görülen açık yansımaların ötesinde mesajlar taşıyor ve bölgedeki yeni büyük oyunculara (Rusya ve Çin) örtük mesajlar iletiyor. 

 

Bölgedeki diğer aktif birimlerin bölgesel karar alma sürecine kendilerini dayatarak Ortadoğu’daki jeopolitik yapıyı doğrudan etkilediği ortaya çıktı. Bunlar arasında hem coğrafi konumları nedeniyle hem de tarihsel etkileri nedeniyle önemlerini koruyan Suudi Arabistan, İran, Türkiye ve Mısır gibi ülkeler yer alıyor.

 

Bu büyük aktif ülkelerin tümünün farklı stratejik hedefleri olduğu ortada. Örneğin İran ve Suudi Arabistan aralarında bir denge kurmaya çalışırken İsrail, Suudi Arabistan’la paylaştığı bir hedef olan İran’ın nükleer ve bölgesel hedeflerine karşı koymayı amaçlıyor. Ancak son dönemde yaşanan gelişmeler, Ortadoğu krizlerine yeni yeni müdahil olan Çin’in gözetimi altında İran-Suudi yakınlaşmasına yol açtı.

 

ABD, İran’ı ve Lübnan’daki Hizbullah gibi İran’ın bölgedeki vekillerini Gazze’deki çatışmaya müdahil olmaktan caydırmak ve çatışmanın bölgesel bir hale gelmemesi adına Doğu Akdeniz’e iki uçak gemisi, savaş uçakları ve destek gemileri konuşlandırdı. USS Gerald R. Ford taşıyıcı ve destek gemileri geçen hafta başında Doğu Akdeniz’e ulaştı ve güdümlü füze kruvazörü USS Philippine Sea ile güdümlü füze destroyerleri Gravely ve Mason’dan oluşan Eisenhower taşıyıcı saldırı grubu da bunlara katıldı. ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin’e göre konuşlandırma, Washington’un “İsrail’in güvenliğine olan katı bağlılığının ve bu savaşı tırmandırmak isteyen herhangi bir devlet veya devlet dışı aktörü caydırma kararlılığını” gösteriyor. ABD, uçak gemisinin ve beraberindeki kuvvetlerin İsrail adına savaş faaliyetlerine katılmak için orada olmadığını, kendilerini ve uçak gemilerini korumaya odaklandıklarını açıkça belirtti. Bunlar saldırı operasyonları gerçekleştirebilseler de halihazırda gelişmiş savunma sistemlerine sahip olan İsrail için füze savunma sistemi olarak hareket etmeye pek uygun değiller. ABD ayrıca diğer ülkeleri de çatışmayı tırmandırmamaları konusunda uyardı. ABD’nin İsrail’e destek amacıyla Ortadoğu’ya uçak gemisi veya nükleer denizaltı gönderme kararı, birçok bölgesel ve uluslararası etkiye yol açabilir:


Muhtemel Etkiler

1- Artan Bölgesel Gerilim: Uçak gemisi veya nükleer denizaltı göndermek, özellikle Arap ülkeleri ile İsrail arasındaki ilişkilerde bölgede gerilimin artmasına neden olabilir.

 

2- Komşu Ülkelerin ve Diğer Tarafların Provokasyonu: Bu tür askeri eylemler, komşu ülkeler veya diğer uluslararası taraflarca genellikle provokatif, gerilimi artırıcı ve bölgesel istikrarla ilgili endişeleri artırıcı olarak yorumlanıyor.

 

3- Uluslararası Tepki: Bu gibi öne çıkan askeri önlemler, diğer ülkelerde memnuniyetsizliğe ve olumsuz tepkilere neden olabilir, küresel eğilimleri ve ittifakları değiştirebilir.

 

4- Diplomatik Müzakerelere Etki: Bu karar, özellikle Ortadoğu’ya ilişkin siyasi müzakerelerle ilgili olarak devam eden diplomatik çabaları etkileyebilir.

 

Bahsedilen etkilerin yanı sıra Ortadoğu’ya uçak gemisi veya nükleer denizaltı gönderilmesi bölge ekonomisini de etkileyebilir. Siyasi ve askeri gerilim bölgenin dış yatırımını ve ekonomik büyümesini azaltabilir. Ortadoğu ülkeleri dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz üreticileri arasında kabul edildiğinden, bu durum dünyada petrol ve doğalgaz fiyatlarında da artışa yol açabilir.

 

Üstelik Ortadoğu’ya uçak gemisi veya nükleer denizaltı gönderilmesi ABD, Rusya ve İran arasındaki gerilimi artırabilir. Her iki ülke de Amerikan kuvvetlerinin bölgede bulunmasından duydukları endişeyi dile getirirken, bu kararın ülkeler arasında gerilimin artmasına ve aralarında askeri çatışma olasılığının artmasına yol açabileceği belirtildi.

 

Yukarıdakilere dayanarak göstergeler, ABD’nin şu anda Ortadoğu’daki tüm ülkeleri doğrudan egemenliği altına almaya çalıştığını gösteriyor. Bu, Amerikan sınıflandırmasına göre ‘orta düzey’ olarak sınıflandırılan bölgedeki askeri çatışmaların önümüzdeki günlerde artacağına işaret ediyor.