(Bu metin İngilizce orijinal versiyonundan tercüme edilmiştir.)

Sahra Altı Afrika ülkelerinin genel duruşu çeşitli nedenlerden dolayı Filistin davasını destekleme eğilimindedir. En önemli nedenlerden biri, Filistin halkının 1948’den bu yana maruz kaldığı işgalin, Afrika halklarının yaşadığı sömürgeciliğin uzun süreli bir biçimi olarak Afrika uluslarının kolektif hafızasında yankılanmasıdır. Ancak Afrika’nın Filistin davasına verdiği destek, uluslararası koşullar ve kesişen çıkarlardan etkilenerek sıklıkla dalgalanıyor.

1973 yılı, Ekim Savaşı’ndan sonra İsrail ile Sahra Altı Afrika ülkeleri arasındaki diplomatik ilişkiler çok kötüye gitti. Pek çok ülke savaştan sonra İsrail ile ilişkilerini kesti. Yine de İsrail bu bağları yeniden kurma çabasında ısrar etti. Özellikle 1978’de Mısır ile İsrail arasında Camp David Anlaşması’nın imzalanmasının ardından bu çabalar meyvesini verdi. Anlaşma, İsrail’in Afrika’daki nüfuzunu genişletme kapısını yeniden açtı. Dahası, İsrail ile Filistin Ulusal Otoritesi arasında 1993 yılında imzalanan Oslo Anlaşmaları, İsrail’in Afrika kıtasındaki fırsatlarını daha da genişletti. Afrika ülkeleri, Filistin meselesinin kilit aktörlerinin İsrail’le uzlaştığını hissettiler ve bu durum tutumlarını yeniden gözden geçirmeye sevk etti.

Bu gelişmeler ve ABD ile Batı’nın Afrika ülkeleri üzerindeki baskıları sonucunda İsrail’in Afrika kıtasına dönmesinin kapıları açıldı. Kıtadaki 54 ülkeden 44 Afrika ülkesi İsrail’i tanıyor; 30’dan fazlası İsrail ile tam diplomatik ilişkilerini sürdürüyor ve karşılıklı olarak büyükelçi atıyor.

Diplomatik İlişkiler: İsrail, Etiyopya, Eritre, Sudan ve diğerleri de dahil olmak üzere Afrika Boynuzu’ndaki ülkelerle diplomatik ilişkiler kurmuştur. Bu ilişkiler tarım, teknoloji, güvenlik ve terörle mücadele gibi çeşitli alanlarda iş birliğini de içermektedir.

Güvenlik İş Birliği: İsrail’in bölgede, özellikle askeri ve istihbarat iş birliğine ilişkin tarihi güvenlik taahhütleri olmuştur. Buna, özellikle Etiyopya ve Afrika Boynuzu’ndaki diğer ülkelerle askeri teçhizat eğitimi ve tedariki de dahildir.

İnsani Çabalar: İsrail, özellikle kuraklık, kıtlık ve diğer insani acil durumlar gibi kriz zamanlarında, Afrika Boynuzu’nda insani yardım çalışmalarına katılmıştır.

Jeopolitik Dinamikler: Bölge, Afrika Boynuzu’ndaki çeşitli ülkelerin stratejik ortaklık arayışıyla değişen jeopolitik ittifaklara tanık oldu. İsrail’in bölgedeki faaliyetleri genellikle İran, Arap devletleri ve Kızıldeniz ile ilgili konulardaki tutumu da dahil olmak üzere daha geniş jeopolitik hedeflerinden etkileniyor.

İsrail, Afrika uluslarının kendisini tanımasından ve bu ulusların kayda değer şekilde açık olmalarından yararlanarak, nüfusun beşte birinin kronik açlık ve gıda kıtlığından muzdarip olduğu Afrika’da ciddi ihtiyaç duyulan alanlar olan güvenlik, askeri ve tarım gibi çeşitli sektörlerdeki ilişkilerini güçlendirmeye çalıştı.

Ne var ki, İsrail henüz Afrika ülkelerinin iyi niyetini istediği ölçüde kazanamadı. İsrail’in kıtadaki yayılmasına ve ilgili kurumlarına karşı çıkan kararlı bir blok var. Bu muhalefet, İsrail’in 2022’de Afrika Birliği’nde gözlemci statüsü için verdiği mücadeleyi kaybetmesi ve Güney Afrika ile Cezayir liderliğindeki koalisyonun önemli bir diplomatik zafer kazanmasıyla açıkça ortaya çıktı. Çoğu Afrika ülkesi, İsrail’in 2022 Afrika Birliği zirvesinde sunduğu gözlemci statüsü teklifini reddetti.

İsrail’in Afrika’daki genişlemesi Arap ülkelerinin çıkarlarına meydan okuyor ve Tel Aviv aşağıdaki hedeflere ulaşmayı hedefliyor:

  • Afrika ülkeleriyle ilişkilerin güçlendirilmesi ve uluslararası forumlarda Tel Aviv’i destekleyen ulusların çemberinin genişletilmesi.
  • Afrika’nın doğal ve ekonomik kaynaklarından faydalanmak.
  • Siyasi ve güvenlik nüfuzunu kıta çapında genişletmek.

 

Resmi Tepki:

Afrika ülkeleri Hamas’ın ‘Aksa Tufanı Operasyonu’na’, Güney Afrika’da görüldüğü gibi direnişe tam destek ile Togo’nun tutumunda görüldüğü gibi İsrail’in yanında yer alma arasında değişen tutumlarla farklı tepkiler verdi. İsrail’in Gazze’ye dönük operasyonları süresince bazı Afrika ülkeleri Filistin halkına desteklerini ifade etmeye istekliyken, diğerleri İsrail ile ilişkilerini sürdürme kararlılığını devam ettirdi.

 

Bu bağlamda Afrika Birliği Komisyonu Başkanı Moussa Faki Mahamat, Afrika ülkeleri arasında hâkim olan hissiyatı dikkate alan bir açıklama yapmaya çalıştı. Filistin halkının temel haklarının özellikle de bağımsız, egemen bir Filistin devleti kurma hakkının reddedilmesinin, İsrail-Filistin geriliminin devam etmesinin temel nedeni olduğuna dikkat çekti.

 

Bu duruşa rağmen Afrika, İsrail’e karşı diplomatik ilişkileri kesmek, hatta diplomatik ilişkilerinin seviyesini düşürmek gibi gerilimi tırmandıracak herhangi bir eylemde bulunmayı reddediyor. Bu kararın temelini oluşturan çeşitli nedenler şunlar:

 

  • Afrika Birliği’nin diğer ulusların iç işlerine karışmama ilkesine bağlılığı.
  • Afrika Birliği’nin kraldan daha kralcı olma konusundaki isteksizliği (Arapların İsrail ile normalleşmesine işaret eden bir durum.)
  • Afrika Birliği’nin İsrail’le özellikle ekonomik ve askeri alanda ilişkilerini sürdürme kararlılığı.

Hamas’ın Ekim 2023’te gerçekleştirdiği operasyon, Afrika’da halkların yoğun tepkilerine yol açtı ve bahse konu halkların çoğunluğu Filistin direnişine desteklerini ifade etti. Bu destek, sokaklardaki kitlesel gösterilerden, camilerdeki vaazlara, üniversitelerdeki tartışmalara, medyadaki makale ve tartışmalara kadar çok çeşitli şekillerde kendini gösterdi.

Kıtanın dört bir yanındaki medya, İsrail’in Filistin halkına karşı gerçekleştirdiği ağır ihlaller konusunda Afrika kamuoyunun aydınlatılmasına katkıda bulunarak Filistinlilere verilen halk desteğini artırdı. Buna ek olarak, Batı’nın İsrail’e yönelik olumlu önyargısı ve ABD ile Batılı ulusların İsrail’e sağladığı siyasi, mali ve askeri destek, Afrika’nın İsrail işgalini daha da güçlü bir şekilde reddetmesini sağladı.

Üstelik başka nedenler de Batı Afrika ülkelerinde Filistinlilere yönelik halk desteğinin kıtanın güneyi ve doğusuna kıyasla daha görünür olmasını sağladı. Şu anda İsrail, Aksa Tufanı Operasyonu’ndan kaynaklanan, artan güvenlik riskleri, ithalat maliyetleri ve jeopolitik baskılar şeklinde yeni bir yüksek maliyetle karşı karşıya.

 

Somali’deki El Şebab isimli örgütten bir grubun, İsrailli Ofer ailesine ait “Central Park” kimyasal tankerini kaçırma girişiminde bulunduğu ancak ABD’nin engellediği düşünülüyor. Bu olay, Husilerin geçen cuma günü bir gemiyi hedef alması ve Kızıldeniz’in güneyinde İsrail’e bağlı bir kargo gemisini ele geçirmesinden sonra gerçekleşti.

Buna göre İsrail, Babülmendep Boğazı’nda şu çıkarlarının tehdit altında olduğuna inanıyor:

Ekonomik güvenlik: Orta Doğu’dan yapılan petrol ihracatının %40’ı da dahil olmak üzere, küresel ticaretin yaklaşık %10’u Babülmendep Boğazı’ndan geçmektedir. Boğazlar arası ticarette herhangi bir aksama İsrail ekonomisini önemli ölçüde etkileyebilir.

 

Stratejik Güvenlik: Babülmendep Boğazı, Asya ile Avrupa arasındaki ticaret ve ulaşım için hayati bir koridordur. Boğaz’ın herhangi bir şekilde kontrol edilmesi İsrail’in güvenliğine ve küresel pazarlara erişim kabiliyetine tehdit oluşturabilir.

 

İsrail, bu tehditlere karşı korunmak için Babülmendep bölgesindeki varlığını güçlendirmenin yollarını arıyor. İsrail, 2016 yılında Mısır’la Şarm El-Şeyh limanındaki Mısır askeri üssünü kullanmasına izin veren bir deniz anlaşması imzaladı. İsrail, Babülmendep bölgesindeki güvenliğini artırmak için Somali ve Cibuti gibi bölgedeki diğer ülkelerle de ilişkilerini geliştirmeye çalışıyor.

 

Ancak son dönemde yaşanan gelişmeler İsrail’in Gazze politikası ve ardından Gazzeli sivillere yönelik katliamları nedeniyle birçok bölgesel ve uluslararası ülkeyle dış ilişkilerinin dalgalanmasına yol açtı.

 

Babülmendep Boğazı, Asya ile Avrupa arasındaki ticaret ve ulaşım için hayati bir koridor olduğundan İsrail için stratejik önem taşıyor. Boğaz’ın herhangi bir şekilde kontrol edilmesi İsrail’in güvenliğine ve küresel pazarlara erişim kabiliyetine tehdit oluşturabilir.

Genel olarak ticari gemilere yapılacak bir saldırı bölgesel güvenlik gerilimlerini artırabilir. Bu durum, İsrail ile Husiler ve Afrika Boynuzu ülkelerinde bulunan bazı silahlı gruplar arasındaki çatışmanın tırmanmasına ve İsrail’e yönelik saldırıların tırmanmasına yol açabilir.