(Bu metin İngilizce orijinal versiyonundan tercüme edilmiştir.)

Beyaz Saray, Kızıldeniz’deki ticari gemilere eşlik edecek bir deniz görev gücünün kurulması olasılığını duyurdu. Bu gelişme, Yemen’deki İran destekli Husilerin 3 gemiyi füzelerle hedef almasının ardından yaşandı. Suudi Arabistan’ın desteklediği Yemen hükümeti, Husilerin Kızıldeniz ve stratejik Babülmendep Boğazı’ndaki saldırılarına karşı koymak amacıyla Amerika Birleşik Devletleri’nden çok uluslu bir askeri koalisyona katılma daveti aldı. Yemen hükümetinden bir kaynağın şu ifadeleri de medyaya yansıdı: “Yemen hükümeti, deniz kuvvetleri ve sahil güvenlik teşkilatından oluşan bir yapıyla, Kızıldeniz’de gemilerin hareketini korumak için çok uluslu bir operasyon gücüne katılmayı planlıyor.”

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, somut bir plan olmamasına rağmen Washington’un müttefikleriyle bu görev gücünün oluşumunu aktif olarak görüştüğünü belirtti. Mevzubahis girişimi yaşanan son olaylara karşı mantıklı bir yanıt olarak da nitelendirdi.

ABD ordusuna göre, Yemen’deki Husiler tarafından fırlatılan balistik füzeler üç ticari gemiyi vurdu. Eş zamanlı olarak, bir ABD savaş gemisi, uzun süreli bir saldırı sırasında meşru müdafaa amacıyla üç İHA’yı hedef alarak imha etti. Bu olaylar, Orta Doğu’da İsrail ile Hamas arasındaki çatışmayla bağlantılı bir dizi deniz saldırısında artışa işaret ediyor.

Ortak bir deniz kuvvetinin kurulduğu 2022 yılında açıklandığından bahse konu yeni deniz kuvvetleri bölgede türünün ilki olmayacak. Müşterek Görev Gücü (153), bölgesel güvenliği ve istikrarı artırmaya ve tehditleri bertaraf etmeye yönelik kurulan ortak mekanizmalardan biri olarak kabul ediliyor. 2001 yılında 12 ülke arasındaki iş birliğiyle uluslararası terör tehdidine karşı koymak amacıyla kurulan Birleşik Deniz Kuvvetleri’nin (CMF) bir parçasıdır ve daha sonra 17 Nisan 2022’de Müşterek Görev Gücü “153”ü kurmak üzere genişlemiştir. Kızıldeniz ve Aden Körfezi’nde deniz güvenliğiyle ilgilenen, aralarında Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün ve Amerika Birleşik Devletleri’nin de bulunduğu 39 üye devleti bulunan yapının genel merkezi Bahreyn’de bulunuyor.

Husilerin saldırıları, dünyanın en önemli deniz yollarından biri üzerindeki trafik akışına ciddi bir tehdit oluşturuyor ve sonuç olarak küresel ticareti geniş ölçekte etkiliyor. ABD Enerji Bilgi İdaresi’ne göre, yaklaşık 8,8 milyon varil petrol Kızıldeniz’den ve dar Babülmendep Boğazı’ndan geçiyor. Dünya petrol yükünün yüzde 30’u her yıl Kızıldeniz ve Babülmendep Boğazı’ndan geçiyor ve Husilerin operasyonel menziline giriyor. Bu rota küresel ticaretin en kritik noktalarından biri. Bu gemiler Körfez’den gelen petrol ve doğal gazla yüklü olup Avrupa, ABD ve Çin’e gönderiliyor.

 

Üstelik Kızıldeniz ve Babülmendep, genel ticari nakliye için çok önemli bir yol oluşturuyor ve her yıl milyonlarca ton tarımsal ürünün ve çeşitli malların dünya çapındaki pazarlara, yani küresel ticaretin yaklaşık %12’sine taşınmasını kolaylaştırıyor. Gemilere saldırıları doğrudan Husiler yürütürken, Batı ve ABD’ye göre asıl sorumluluk İranlı destekçilerinde bulunuyor ve Husilerin onların etkisi ve rehberliği altında hareket ettiği öne sürülüyor.

 

Yukarıda bahsedilen gücün oluşturulduğuna dair duyuru, geleneksel ve geleneksel olmayan tehditleri birleştiren güvenlik bağlamlarında ve ABD’yi bunların yansımalarıyla yüzleşmek için harekete geçmeye iten siyasi gelişmelere ve bölgesel krizlere ayak uydurma bağlamında ortaya çıkıyor. Kızıldeniz bölgesinin giderek uluslararası gemi hareketini tehdit eden yasa dışı faaliyetlere, korsanlık eylemlerine ve bu bölgedeki rekabeti artıran bölgesel ve uluslararası güçlerin müdahalelerine sahne olması nedeniyle bölgede güvenlik problemleri yaratıyor. Böyle bir durumun arkasında, başta Kızıldeniz ülkelerinin çoğunda istikrarın olmayışı ve denizlerin kullanımına ilişkin ilişkileri ve iş birliğini düzenleyen etkili bölgesel birimlerin veya kurumların yokluğunun yarattığı güvenlik boşluğu olmak üzere çeşitli faktörler bulunmaktadır. Aksa Tufanı operasyonu sonrası bölgedeki güvenlik durumu etkilendi. İsrail’in sahip olduğu bazı gemiler, son zamanlarda birçok kez kaçırılma veya hedef alınma riskiyle karşı karşıya kaldı ve bu geçen Ekim başında Gazze’ye düzenlenen askeri operasyondan bu yana zarar görmeye başlayan İsrail ekonomisine gölge düşürebilir.

 

Görünen o ki deniz rekabeti ve su kütlelerinin kontrolü konusunda uzun zaman önce başlayan eski çatışma yeniden su yüzüne çıktı ve bu seferki odak noktası Kızıldeniz olacak. Genel olarak bahse konu gücün oluşumunun Washington’un bölgede daha önemli rol oynama kararlılığını gösterdiği söylenebilir. Dolayısıyla Washington denizcilik sahnesinde eskisinden daha etkili ve kontrollü olabilmek için bölgeye doğru ilerliyor. Bu durum, fırsatları daha az faaliyetleri daha zor olacak rakip güçlerin kuşatılması anlamına geliyor.