Son yıllarda İran’ın Suriye’de yürüttüğü faaliyetler ciddi şekilde eleştirilmeye başlanmıştır. Özellikle de Tahran tarafından komuta edilen Şii militanlar hem Batı’dan hem Arap dünyasından hem de İsrail’den yöneltilen eleştirilerin odak noktası olmuştur. Bu eleştiriler, kapsamı itibariyle İran’ı yalnızca Suriye ya da bölgedeki diğer ülkelerin iç işlerine karışmakla suçlamamakta, ayrıca balistik füzelerle buradaki nüfuzunu pekiştirme ve böylece bölgesel istikrar için tehdit teşkil etmesine de odaklanmaktadır. Bu sebeple Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP), yani İran nükleer anlaşmasına dair tartışmalar hemen her zaman İran’ın bölgedeki yıkıcı etkisi ile birlikte düşünülmektedir. İlginç bir şekilde Batı’nın KOEP’e yönelik ortak bir tavrı yoktur: Avrupa Birliği (AB) ve birliğe üye devletler bir tarafta, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve ABD’nin Arap müttefikleri ile İsrail öbür tarafta olmak üzere bu iki cephe arasında KOEP’in değeri ve avantajları hususunda keskin bir görüş farklılığı mevcuttur. Ancak bu aktörler arasında İran’ın bölgesel rolünün olumsuz bir etkisi olduğu yönünde bir görüş birliği olduğu söylenebilir.

Tahran, yurda dönen cenazeler ve gaziler için yapılan törenler haricinde, bölgedeki müttefiklerinin varlığına dair neredeyse hiç yorum yapmamaktadır. Aynı zamanda İranlılar, KOEP’ten doğan sorumluluklarına ve yükümlülüklerine riayet ettiklerini ancak mezkûr anlaşmaya diğer imzacıların riayet etmediğini ve hatta ABD’nin uluslararası hukuk bakımından bağlayıcı olan bu anlaşmanın geçerliliğini sorguladığının altını çizmektedir. Ancak tüm taraflar, KOEP ile İran’ın bölgedeki nüfuzu arasında bir bağlantı olduğu konusunda hemfikirdir. Asıl soru şudur ki bu bağlantının doğası nedir ve söz konusu bu bağlantı nasıl yorumlanmalıdır?