Cezayir’in “Hams” Hareketi Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde Buteflika’ya Karşı

“Eşi görülmemiş” bir hamleyle, “Hams” olarak bilinen Cezayirli İslamcı parti, Barış Toplumu Hareketi (BTH), 18 Nisan 2019’da yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde lideri Abdürrezak Makri’yi aday göstermeye karar verdi. Hareketin İstişare Konseyi başkanı Tayyib Aziz, konseyin seçimlere katılmaya oy birliği ile karar verdiğini açıkladı.

26 Ocak’ta hareketin resmi internet sitesinde yayımlanan açıklamasında Aziz, “bu seçimin, siyasi ve ekonomik reformların gerçekleştirilmesi, istenen ulusal uzlaşmanın sağlanması, Cezayir’i ve halkını kurtarma potansiyeline sahip kalkınma projelerinin başlatılması ve ülkelerinin geleceğinin parlaklığına dair güvenin ve gençlerin umutlarının tesisi için bir fırsat teşkil ettiğini” söyledi.

Daha önce, bazı basın bültenleri, hareketin eski lideri Ebu Cerra Sultani’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olma arzusuna işaret ediyordu. Ancak Danışma Kurulu tarafından alınan karar kesindi ve Sultani’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerine itiraz etme kararını geri çekmesine neden oldu. Görülüyor ki, mevcut Cumhurbaşkanı Buteflika’yı desteklemekle geçen yılların ardından, İslamcıların siyasi rekabete dahil olması için büyük bir fırsat alanı doğdu. Bu, özellikle, birkaç yıl önce “Hams”ta bir grup muhalif lider tarafından kurulan Haraket el-Binâ el-Vatani’nin başkanı Abdülkadir bin Krina’nın, cumhurbaşkanlığı seçimlerine aday olduğunu açıklamasıyla belirginleşmişti. Böylece iki İslamcı aday arasında muhtemel bir rekabet ortamı oluşmuştu.

Açıklamaya göre, Hams’ın bu adımı, geçtiğimiz Eylül’de ülkedeki ekonomik ve sosyal koşulların bozulmasına binaen Cezayir’in kurtarılması yönündeki “ulusal uzlaşma” girişimini duyurmasının ardından geldi.

Bu girişime dair görüşmelerin yapıldığı sırada hareketin lideri, “ülkedeki durumu düzeltmek için” askeri yetkilileri müdahaleye çağıran, tartışmalara yol açan bir açıklama yaptı. Makri, “ülkenin ekonomik bir krizden geçtiğini biliyorlar ve krizin ülkeyi etkileyebilecek sonuçlarından en çok korkanlar bunlar” dedi.

Halid El-Mişri, Libya Müslüman Kardeşler Hareketi’nden İstifa Ettiğini Açıkladı

Libya Yüksek Eyalet Konseyi başkanı ve Müslüman Kardeşler’in Libya’daki siyasi kolu olan Adalet ve İnşa Partisi’nin kurucusu Halid el-Mişri, hareketin tüm örgütsel pozisyonlarından istifa ettiğini açıkladı.

El-Mişri, 26 Ocak 2019 tarihinde sosyal medya sayfalarında yayımlanan video açıklamasında şunları söyledi: “Ulusal, entelektüel ve siyasi zorunluluklara cevaben ve Libya vatandaşlarına karşı bir sorumluluk ve şeffaflık meselesi olarak Müslüman Kardeşler hareketinden çekildiğimi ve hareketten istifa ettiğimi ilan ederken, siyasal çalışmalarımı ve parti çalışmalarımı sürdürmeye devam ettiğimi beyan ediyorum.”

Aynı zamanda El-Mişri, “siyasal ve partisel işlerini yürütmenin gerekli” olduğunun altını çizdi ve Müslüman Kardeşler hareketine bağlı olanları, kendi ifadesiyle “Libya halkının bütünlüğüne zarar veren” sloganlardan uzaklaşmaya çağırdı. İfadelerini ise şöyle sonlandırdı: “Ülkenin herkesin çabalarına muhtaç olduğu bir zamanda, tüm Libya halkını, özellikle ‘Vasatiyye’ düşünce ekolüne mensup olanları, Libya toplumunun birliği ve uyumunu bozacak tüm siyasi sloganları veya isimleri geride bırakarak birlikte çalışmaya, uygun gördükleri perspektiften ulusal eylemlere katılmaya davet ediyorum.”

El-Mişri, siyaseti, Müslüman Kardeşler hareketinin örgütsel kanadından ayıran bir partizandır. Bu yapısı, parti kurulmadan önce grubun çeşitli kademelerinde geniş tartışmalara neden olmuştu.

El-Mişri’ye yakın kaynaklar istifa kararının, Danışma Konseyi’nin 2015 yılında aldığı, partiyle beraber çalışmak üzere hareketin ortadan kaldırılmasını ve sosyal örgütlerin kurulmasını talep eden kararın uygulanması sırasında harekete liderlik yapmasının reddedilmesi nedeniyle alındığını belirtti.

El-Mişri, geçen Temmuz’dan bu yana Yüksek Eyalet Konseyi’ne liderlik ediyor. Konsey, Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne, Tobruk’taki (Tobruk Parlamentosu) Temsilciler Meclisi’ne başvurmadan taslak yasalar ve kararlar hakkında bağlayıcı görüşler sunabiliyor.

Lübnan’daki İslami Grup, Azzam El-Eyubi’ye Karşı Güven Tazeledi

Lübnan İslami Grubu El-Cemaat’ül İslamiyye’nin İstişare Konseyi, Azzam El-Eyubi’nin ikinci kez Genel Sekreter seçildiğini açıkladı. 27 Ocak 2019 tarihinde web sitesinde yayımlanan açıklamada İslami Grup, “seçimlerin grubun iç düzenlemelerine uygun ve ihtiyatlı bir atmosferde gerçekleştiğini” söyledi. El-Eyubi’nin 2016 yılında grubun liderliğini üstlendiğine dikkat edilmelidir.

El-Eyubi ise, grup içindeki muhalif hareketin varlığına rağmen, yeni bir dönem için seçilmesini, daha önce benimsemiş olduğu yaklaşımın destek kazandığına ve gruptaki tüm üyeler ve destekçilerinin arzu ettiği reformları ve ilerlemeleri gerçekleştirmek için buna devam etmek istediğine dair bir işaret olarak değerlendirdi.

El-Eyubi, görüşlerine karşı yürütülen, gözlemciler tarafından “sert” olarak tanımlanan muhalefet ile ilgili olarak ise “uygulamak için beklediği değişimin, grubun iç düzenlemeleri tarafından kabul edilen prosedürlerle uyumlu olduğunu ve muhalefetin aynı zamanda grubun görüşlerini ve itirazlarını özgürce ifade etmelerini sağlayan düzenlemelere karşı da yumuşak başlı olması gerektiğini” söyledi. Ayrıca “çeşitliliğin grup çalışmalarını zenginleştirdiğini ve grubun kendi kendini yok etmesini önlediğini” belirten El-Eyubi, aynı zamanda “değişim sürecini durdurma girişimine” karşı da uyarıda bulundu.

El-Eyubi, Lübnan’daki hareketin esas kurucuları arasında olmayan ilk Genel Sekreterdir. Grup için, 2017 yılında yayımlanan ve ikinci döneminde uygulanacak olan reformist bir vizyon benimsemiştir. 2017 yılında ortaya atılan “bir ulus vizyonu” belgesi, İslami Grup tarafından yapılan açıklamada, herkese güven veren ve “İslamcıları” arzulanan rönesansın aktif iştirakçisi olarak tanımlayan bir atmosferi yaratacak, ulusal unsurlara daha fazla açıklık sağlayan bir vizyon olarak tanımlandı.

Vizyon ayrıca, grup tarafından her zaman kabul edilen “dünyayı inşa etme sorumluluğunun ayrılmaz bir parçası olarak insan, toplum ve devlet ile ilgili bir reformist hareket” kimliğini savunurken, bu açıklığa ulaşmak için atılması gereken adımlarda halkın nasıl ikna edileceğine dair bir öneride bulunmaktaydı.