Özet: Türkiye, ikili ilişkilerde 7 aydır süren krizin ardından Rusya ile uzlaşmaya varmasının ardından Ağustos 2016’da Suriye’deki IŞİD ve PYD/YPG güçleriyle mücadele etmek için Fırat Kalkanı Operasyonu’nu başlattı. Bunu takiben Türkiye, Rusya ve İran arasında geçen yoğun bölgesel diyaloglar, Suriye meselesinde çözümü hedefleyen ve yeni bir süreci işaret eden Moskova Deklarasyonu’nu ortaya çıkardı. Her ne kadar Ankara, Rusya ile bu yakın siyasi ve askeri diyaloğun bir sonucu olarak birkaç ay içerisinde Suriye’nin kuzeyinde IŞİD ve PYD/YPG’den arınmış bir bölge tesis edebilmiş olsa da bu iki ülke, kısa vadede bölgesel iş birliğini sürdürebilmek için hâlâ birçok önemli zorluğun üstesinden gelmek gibi bir durumla karşı karşıya.

Türkiye’nin, Esad’ın Suriye’nin siyasal geleceğinde oynayacağı role dair çekinceleri ve İran’ın Orta Doğu’da artan nüfuzuna yönelik derin endişeleri, üçüncü taraflar nezdinde Türkiye-Rusya diyaloğunun altının oyulabileceğine işaret ediyor. Ayrıca Halep krizi sonrasında Türk kamuoyunda yükselen Rus karşıtı gösteriler, Ankara ve Moskova arasında esaslı bir yeniden yakınlaşmanın sınırlarını da gösteriyor. Her ne kadar şu an iki ülke de Rus Büyükelçisi’nin Ankara’da bir suikast sonucu yaşamını yitirmesinin ardından bölgesel diyaloglarını güçlendirme noktasında ısrar etseler de Suriye’deki hassas jeopolitik denge ve diğer küresel ve bölgesel güçler ile devlet-dışı aktörlerin durmadan değişen pozisyonlarının Suriye’deki Türkiye-Rusya iş birliğinin gelişimi üzerinde ciddi bir etkisinin olacağı muhtemel görünüyor.