Ummanlılar ve Türkler arasındaki ilişkilerin tarihi, Osmanlıların Hint Okyanusu’ndaki Portekiz nüfuzunu kırmaya çalıştığı 16. yüzyıla dek uzanır. Ancak Sultan Kabus’un başa geçmesinden üç yıl sonrasına denk gelen 1973 yılına kadar Umman Sultanlığı ve Türkiye Cumhuriyeti arasında diplomatik anlamda ikili ilişkiler tesis edilememiştir. 1973’ten bugüne kadar ise ikili ilişkiler istikrarlı ve sorunsuz devam etse de hiçbir zaman güçlü bir atılım gösterememiştir. Yıllar içerisinde Muskat ve Ankara, ilişkilerinde siyasi faktörlerden ziyade öncelikli olarak ekonomik faktörlere odaklanmıştır. Yüksek seviyede resmi ziyaretler şimdiye dek oldukça seyrek bir şekilde gerçekleşmiştir. Umman Sultanı’nın Türkiye’ye ilk ziyareti 1989 yılında gerçekleşirken, iki Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı (Süleyman Demirel ve Abdullah Gül) sırasıyla 1997 ve 2010 yıllarında Umman’a ziyarette bulunmuşlardır.

Vakti zamanında Demirel, Türkiye’nin Umman ile aralarındaki dostluğa çok kıymet verdiğini, çünkü “Sultanlığın dış politikasının her daim net ve doğrudan” olduğunu söylemiştir. Her ne kadar bu netlik, iki tarafın da bölgesel ölçekte birbirlerinin pozisyonunu anlamasına yardımcı olsa da, Muskat ve Ankara’nın dostane ilişkileri daha da geliştirme arzularını sıklıkla dile getirmesine rağmen bu avantaj hiçbir zaman ilişkilerde ciddi bir atılıma kapı aralamamıştır.

Dışişleri bakanları düzeyinde iki ülkenin ilişkileri, son 11 yıl içerisinde pasif bir seyir izlemiştir. Ancak diplomatik ilişkilerdeki bu durgunluğun aksine, Türkiye ve Umman arasındaki ticaret geçtiğimiz 10 yıl içerisinde 10 kattan fazla artarak 23.8 milyon dolardan (2003), 321 milyon dolar (2012), ardından da rekor bir miktar olan 592 milyon dolar seviyesine (2014) ulaşmış ancak 2016 yılında sert bir düşüş ile 293 milyon dolar seviyesine gerilemiştir. Umman’ın ekonomisinin ciddi oranda petrol ve doğalgaza bağımlı olduğu göz önüne alındığında, petrol fiyatlarındaki düşüşün 2016’daki gerilemenin ardındaki temel sebeplerden biri olduğu fark edilecektir. Öte yandan iki taraf arasında henüz harekete geçirilmemiş potansiyel düşünüldüğünde, Umman ve Türkiye arasındaki mevcut ticaret hacmi tatmin edici bir seviyede değildir.

İnşaat ve müteahhitlik alanı söz konusu olduğunda ise bambaşka şeyler söylemek mümkündür. Umman, Türk müteahhitler nezdinde Körfez’de önemli bir pazar olarak görülmektedir. Türk müteahhitlere verdiği inşaat ihalelerinde Umman, Körfez monarşileri arasında dördüncü sırada gelmektedir. 2013 yılına kadar Türk inşaat ve müteahhitlik şirketleri Umman’da toplam değeri 5,5 milyar dolar civarında olan 44 proje yürütmekteydi.

Güçlenmiş İkili İlişkiler

Karşılıklı anlamda savunma ilişkileri de son birkaç yıl içerisinde kayda değer boyutlarda gelişmiştir. 2001 yılında Umman Dışişleri Bakanı Yusuf bin Alevi bin Abdullah, ülkesinin Türkiye’nin geniş askeri deneyiminden faydalanma arzusunda olduğunu belirtmiştir. İki devlet, esas olarak askeri eğitim alanında iş birliğini öne çıkarmak için niyet beyanı niteliğinde bir metne imza atmıştır. Öte yandan, savunma alanındaki ilişkilerde gerçek anlamda ciddi bir gelişme kaydedilmesi yaklaşık on yıl önce başlamıştır.

2011 yılında Türkiye ve Umman, askeri iş birliğine dair bir başka niyet beyanını imzalamıştır. Bir yıl sonrasında Muskat, aynı askeri anlaşmayı 2013 yılında yenilemeden önce, Ankara’dan savunma sanayi ürünleri satın almak konusunda ilgisini göstermiştir. Neticede bu ilgi, Türkiye’nin savunma sanayisinin ürettiği ürünler için yeni pazarlara açılması bakımından değerli bir fırsat olarak görülmüş, hatta Sultan’ın Silahlı Kuvvetleri’nin (SSK) taleplerini dinlemek üzere Savunma Sanayi Müsteşarlığından (SSM) bir ekip Muskat’a gönderilmiştir.

2017 yılı, Umman-Türkiye ilişkilerinde özel bir yere sahip olmuştur. İki taraftan yetkililer çeşitli alanlarda etkili bir iş birliği için istekli olduklarını gösteren adımlar atmışlardır. Ocak ayında Türkiye Dışişleri Bakanlığından bir delegasyon, on yılı aşkın süredir pasif olan siyasi istişareleri canlandırmak için Umman’a bir ziyarette bulunmuştur. Bu adım, ikili ilişkileri tüm seviyelerde ileri taşımak hususunda güçlü bir sinyal olmuştur.

İki tarafın da ikili ilişkileri geliştirme iradesini devam ettirdiğini teyit etmek üzere dönemin Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Mayıs 2017’de Umman’ı ziyaret etmiş ve Umman-Türkiye Ortak Komitesi’nin 10. oturumuna katılmıştır. Burada Türk delegasyonu; turizm, sağlık, lojistik, tarım, balıkçılık, madencilik, bankacılık ve diğer sektörlerde iş birliğine odaklanmıştır.

İki ay sonra, zırhlı savaş araçları ve silah sistemleri konusunda Türkiye’nin önde gelen firmalarından biri olan “FNSS Savunma Sistemleri A.Ş.”, ilk parti PARS III 8*8  zırhlı araçların Umman’a teslimini gerçekleştirmiştir. Kasım 2015’te imzalanan ve söz konusu teslimatı düzenleyen sözleşmeye göre, Türk firması 13 farklı versiyonunu kapsayacak şekilde 172 adet zırhlı PARS III 6×6 aracını ve 8×8 top kızağını 2020’ye kadar Umman Silahlı Kuvvetleri’ne teslim etmeyi taahhüt etmiştir.

28 Ekim’de Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Umman Sultanlığı’na yapacağı üçüncü geziye yönelik hazırlıkları yapmak üzere Umman’ı ziyaret etmiştir. Yıl sona ermeden gerçekleşmesi beklenen bu ziyaretin amacı, hiçbir zaman tatmin edici seviyede olmayan ilişkileri canlandırmak olacaktı. Ancak bazı zaruri durumlardan ötürü, Umman tarafı ziyaretin ertelenmesini talep etmiştir.

Umman’ın Türkiye’nin Körfez’e yönelik dış politika ajandasında önemli bir yer tuttuğunu göstermek adına, Cumhurbaşkanlığı Ofisi Uluslararası İlişkiler Departmanı’nın başında olan Ayşe Usluer, Muskat’a büyükelçi olarak atanmıştır. Usluer, resmi olarak Ağustos 2018’de yeni görevine başlamış ve Türkiye’nin bir Körfez İşbirliği konseyi (KİK) devletine atanan ikinci büyükelçisi olmuştur.

Katar Krizi: Ezber Bozan Bir Kriz

Ankara-Muskat hattında yaşanan bu önemli gelişmeler, Körfez bölgesinin Umman ve Türkiye açısından da ciddi sonuçlar doğuran, Arap/İslam dünyasında jeopolitik denklemi değiştiren ve daha önce emsali görülmemiş bir krize tanıklık ettiği bir döneme denk gelmiştir.

KİK krizi patlak verdikten sonra Ankara, Doha’nın yardımına koşmuş ve güçlü bir biçimde, ablukanın sona ermesi ve sorunun barışçıl diyalog ve müzakerelerle çözülmesi çağrısında bulunmuştur. Bu süreçte Doha’nın son derece kırılgan bir pozisyonda olmasından ötürü Ankara, Doha’nın Suudi Arabistan/Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) öncülüğündeki blokun devreye soktuğu ablukayı atlatabilmesi için hızlı bir şekilde bir hava koridoru oluşturmuştur. Ancak tek başına Türkiye Katar’ın ablukaya dayanmasına yardım edemeyeceğinden ötürü Doha yüzünü Tahran ve Muskat’a da çevirmiştir.

Umman bölgesel krizlerde genelde nötr pozisyonunu korusa da Sultanlık hava sahasını ve limanlarını (Sohar ve Salalah) Katarlılara açarak Doha’nın ablukanın olumsuz etkilerinden zarar görmemesine yardımcı olmuştur. Bu süre zarfında Doha, Dubai’nin Jebel Ali Port limanına olan bağımlılığını ortadan kaldırarak Umman’ın Sohar limanını kullanmıştır. Bundan ötürü Sohar, üç ay içerisinde bünyesindeki kargo hacminde ciddi bir artış yaşamış ve Umman-Katar ticareti bu dönemde yüzde iki bin artış göstermiştir.

KİK krizi; Türkiye ve İran, İran ve Katar, Katar ve Umman arasında yeni karşılıklı bağımlılık ilişkilerinin ortaya çıktığı bir dalgaya sebep olmuştur. Bu bağlamda, Türkiye ve Umman’ın politik, ekonomik ve askeri alanlardaki ikili ilişkilerini geliştirmek için uğraşması şaşırtıcı olmayacaktır. Böyle bir çaba, bir tür dörtlü yapının ortaya çıkmasına da yol açabilir. Ancak böyle bir adıma, aynı zamanda bazı bölgesel ve uluslararası aktörlerin karşı çıkması da muhtemeldir. Özellikle de Başkan Donald Trump Oval Ofis’te kaldığı sürece ABD, Suudi Arabistan, BAE ve Mısır bu aktörlerin başında gelecektir.

Umman halihazırda İran ile iyi ilişkilere sahiptir ancak KİK parçalanırken, Katar ve Kuveyt gibi diğer Körfez ülkelerinin başarıyla yaptığı gibi Türkiye ile de ilişkileri geliştirmek Muskat’ın da çıkarına olabilir. Son dönemlerde hazırlanan bir raporda, Riyad ve Abu Dabi’nin Umman’ı Suudi/BAE eksenine yakınlaşması için Umman’daki nüfuzlarını daha da arttırma girişiminde bulunabileceği iddiası yer almaktaydı. Türkiye ile daha iyi ilişkilere sahip olmak, Umman için de bölgesel güçlerle ilişkilerini daha da çeşitlendirmek, jeopolitik konumunu güçlendirmek ve Riyad ile Abu Dabi’nin gün geçtikçe artan ve son olarak Suudi Arabistan-Kanada geriliminde açıkça görülen tahmin edilemez ve saldırgan politikalarının karşısında kendi iç istikrarını sürdürmek için bir şans yaratabilir.

Ekonomik açıdan Umman’ın kendisini petrol ve doğalgaza olan bağımlılıktan kurtararak ekonomisini çeşitlendirmesi ve bir ekonomik parter olarak BAE’ye olan bağımlılığını azaltması gerekmektedir. KİK krizi, Muskat için taktiksel açıdan altın bir fırsat olabilir. Ayrıca Türkiye ile daha gelişmiş ekonomik ilişkiler Umman’ın uzun vadedeki hedeflerine ciddi bir katkıda bulunabilir özellikle de Umman’ın İran ile olan ilişkisinin diğer KİK devletleri ve Trump yönetimi ile olan ilişkilerine etkisinin sorgulandığı bir dönemde bu önemli bir fırsat olarak görülmelidir.

Ciddi sorunlara yol açan KİK krizi, Ankara açısından Türkiye’nin abluka uygulayan ülkelerle olan ilişkilerine daha da zarar veren bir olay olabilir ancak bunun aynı zamanda yeni fırsatlara kapı araladığı da söylenebilir. Umman’ın jeopolitik konumu, Türkiye’nin yeni pazarlar bulup ihracatını arttırma çabasında olduğu bir dönemde Ankara’nın Güneydoğu Asya’daki ve Afrika’daki geniş pazarlara ulaşmasını sağlayabilir. Nihayetinde her iki tarafın da kendi çıkarları için Körfez’deki mevcut jeopolitik değişimleri lehlerine çevirmeyi başarıp başaramayacaklarını göreceğiz.