(Bu metin İngilizce orijinal versiyonundan tercüme edilmiştir.)

23 Haziran günü uluslararası katılımcıların yanı sıra Libyalı temsilciler, Libya’da barış sürecindeki ilerlemeleri ve süregiden zorlukları tartışmak üzere Berlin’de bir araya geldi. Ancak konferans, katılımcıları ve konuları büyük ölçüde 19 Ocak 2020 tarihinde Berlin’de düzenlenen birinci Uluslararası Libya Konferansı ile paralellik gösterdiğinden, ilkine oldukça benziyordu.

Bir buçuk yıl öncekine benzer şekilde Almanya, bu konferansı Birleşmiş Milletler (BM) ve Libya Destek Misyonu (BMLDM) ile iş birliği içinde düzenledi. Davetli ülke temsilcileri de yine Cezayir, Mısır, Çin, Almanya, Fransa, İtalya, Kongo Cumhuriyeti, Rusya, Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri’nden geldi ancak bu defa Hollanda da dahil edilmişti. Alman Dışişleri Bakanı Heiko Maas konferansın açılış konuşmasında gündemin bir kez daha Libya’da silah ambargosuna uyulması, kalıcı bir ateşkes çağrısı ve birleşik, meşru bir siyasi yönetim kurulması taleplerinden oluşacağını ifade etti.

Fakat yakından incelendiğinde, bu konferansı ile 2020 arasında çeşitli farklılıklar da mevcut. Önceki BM Libya Özel Temsilcisi Ghassam Salamé istifasını sunmuş olduğundan listede adı yoktu. Onun yerine Libyalı isimlerin sayısı daha fazlaydı çünkü Libya hükümetinin temsilcileri Berlin II’ye resmen katılmış dolayısıyla da mevcut Libya Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) temsil edilmişti. Ayrıca hükümet, ilk defa bir kadın Dışişleri Bakanı (Najla El Mangoush) olduğu için de kendisiyle iftihar ediyor. Bu Ulusal Birlik Hükümeti’nin kökleri BM öncülüğündeki Libya Siyasi Diyalog Forumu (LSDF) çerçevesindeki müzakerelere dayanıyor ve Ekim 2020’de imzalanan ateşkesle beraber UBH, Berlin I’in en büyük başarılarından biri konumunda.

Ancak bu başarılar kısmen Berlin I ile bağlantılı. 2020 ateşkesinin birincil etkeni müzakereler değil, Halife Hafter’e karşı koyan güçlere destek olarak Türk ordusunun Trablus civarında yaptığı ve Libya’nın başkentine yönelik saldırıları kesin olarak püskürtmelerine imkân veren müdahalesiydi. Ayrıca ülkede bir ateşkes olsa da bu durum, yerel düzeyde askeri çatışmaları veya terör saldırılarını engelleyemiyor, sadece rakip Batı ve Doğu Libya tarafları arasında yabancı güçlerin desteklediği askeri caydırıcılığa dayalı bir soğuk barışı temin edebiliyor. Başka bir deyişle savaşın bitmesinden ziyade müdahil devletler ülkedeki varlıklarını tahkim edip artık doğrudan ve dolaylı olarak çıkarlarını koruyorlar. Bu müdahil devletlerin çeşitli düzeylerde derin menfaatleri var. Mesela Türkiye Libya’da ekonomik yatırımlar yapıp Trablus’taki Libyalı yetkililerle Akdeniz’deki deniz yetki alanlarının sınırları ile ilgili önemli anlaşmalar imzaladı. Ülkenin başkenti Türkiye’ye hasım güçlerce ele geçirilseydi bu çıkarlar riske girmiş olurdu.

Rusya’nın ülkedeki çıkarları ise çoğunlukla salt stratejik bir nitelik taşıyor. Bu yüzden de Rusya, Wagner adlı paralı asker grubunu stratejik öneme sahip pozisyonları koruyup Libya’daki gelişmelere nüfuz etmek amacıyla kullanıyor ki uluslararası müzakerelerde koz olarak kullanabilsin. Bu nedenle Libya’dan çekilmeyi teşvik edecek pek faktör yok. Silah ambargosuna uyulması, tüm yabancı güçlerin çekilmesi ve serbest seçimlerin yapılması büyük ihtimalle hiçbir somut adım atılmaksızın salt retorikten ibaret kalacak.

Libya’da karşı cephelerde yer alanlar sadece Türkiye ile Rusya değil; Avrupa ülkeleri de ülkede farklı dış politika menfaatleri gütmekte. Ön safta Fransa ile İtalya var. Fransa Libya ve Sahil kuşağında terörle mücadele gündeminde ısrarcı olup bu nedenle “güçlü adam” olarak görünen Halife Hafter’e dayanırken İtalya Trablus ile yakın ilişkilerini sürdürdü. Ancak Alman Şansölyesi Libya Konferansı öncesinde politikaları koordine etmek amacıyla hem Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron hem de İtalya Başbakanı Mario Draghi ile görüştü.

Berlin II’yi Berlin I’den ayıran bir diğer dış politika unsuru da Beyaz Saray yönetiminin değişmesiydi. Amerikan hükümeti uzun bir süredir Libya ve dolayısıyla Sahil dâhil tüm bölgede terörle mücadeleyi taahhütlerinin merkezi bir amacı olarak öncelemekteydi. Fakat önceki Başkan Donald Trump döneminde Dışişleri Bakanlığı’nın Libya politikası (da) Beyaz Saray’ın politikalarıyla çelişiyordu. Dışişleri Bakanlığı istikrarlı bir Libya için siyasi çözümler bulmaya çalışırken Başkan Trump bu çabaları, mesela Halife Hafter’i cesaretlendirerek baltalıyordu. Yerel aktörlere yönelik strateji ve destekteki bu ihtilaf yeni ABD yönetimiyle beraber önemli ölçüde duruldu ve Joe Biden’ın seçilmesinden bu yana Halife Hafter’e hiçbir sözlü destek sunulmadı. Genel anlamda Biden yönetimi son zamanlarda, Trump yönetiminin aksine Avrupalı ortaklarıyla, özellikle de Almanya’yla yeniden yan yana geliyor ve BM kurum ve süreçlerine saygı gösteriyor.

Amerika ve Avrupa’nın Libya politikalarına ilişkin olumlu işaretlerden bağımsız olarak sahadaki durum hala iç karartıcı. Askeri personel ve paralı askerlerin ülkeden çekilmesi ülkenin istikrarı ve askeri aktörlerin dışında siyasi ve ideal olarak meşru bir iktidar devri için temel şartlardan biri. Bu çekilmenin nasıl başarılacağı net değil. Üstelik Rusya ve BAE gibi müdahil ülkeler hâlâ asker, paralı asker veya askeri donanımlarının varlığını inkâr ediyor. Bu, çekilmeye yönelik somut adımlar planlanmadan önceki ilk gereklilik olarak görülebilir.

Tekrar tekrar vurgulanan Libya’da bu yıl 24 Aralık’ta seçim düzenleme planı da birçok sorun içeriyor. Birincisi, çeşitli yerel seçim turlarında da görüldüğü gibi hâlihazırda güvenli ve serbest seçimler garanti edilemez. İkincisi, şu anda seçim düzenlemenin hiçbir anayasal zemini yok. Üçüncüsü ve en önemlisi, tüm Libyalı aktörlerin ve yabancı destekçilerinin seçim sonuçlarını kabul etmeye hazır olup olmadığı son derece şüpheli.

Özetle, Berlin II’de tüm katılımcı ülkelerin her şeyden önce Ocak 2020’deki konferans sonuçlarına bağlılıklarını yinelediği sonuçlar yayımlandı. Berlin I ile karşılaştırıldığında temel fark UBH ve diğer (yeni) Libya kurumlarının ismen belirtilerek sorumlu tutulması. Covid-19 ile mücadele de nihai bildirgede yer alarak Ocak 2020’den bu yana sadece Libya’da değil tüm dünyada da ciddi değişimler yaşandığını gösteren bir başka ipucu oldu. 24 Aralık’ta seçim yapılması ve tüm yabancı birliklerin çekilmesi gerekliliğini vurgulayan kritik 5. paragrafta ulusal uzlaşı ihtiyacı da kabul ediliyor. Lakin üç talebin hepsi de çok büyük zorluklar ve köklü sorunlarla karşı karşıya. Berlin’deki uluslararası konferanslarda bir mutabakat varmış gibi görünse de çeşitli müdahil güçlerin bu sözleri daha sonra tutup tutmayacağı konusunda güçlü şüpheler var. Önümüzdeki aylar ikinci Berlin konferansının ilkinden ciddi bir farklılık gösteren bir akıbeti olup olmayacağını gösterecek.