(Bu metin İngilizce orijinal versiyonundan tercüme edilmiştir.)
Geçtiğimiz on yılda İran’ın dış politikasındaki en önemli değişimlerden biri Çin ile derinleşen ilişkileri oldu. Bu dönemde Çin, İran’ın bir numaralı ticaret, ekonomi, finans ve teknoloji ortağı haline geldi. Dahası Çin, şu anda İran dış ticaret hacminin yüzde 30’undan sorumlu. Ayrıca Çin kilit bir siyasi ortak ve İslam devriminden sonra İran’la kapsamlı bir stratejik ortaklık anlaşması imzalayan ilk ülke.
Doğu ile ilişkileri genişletip ekonomi diplomasisini teşvik etmek, yeni seçilen yönetimin temel öncelikleri arasında yer alıyor. Bu noktada Çin, dünyanın en büyük ikinci ekonomisi ve İran’ın Doğu’daki en önemli ortağı olarak listenin başında bulunuyor.
Ancak büyük resimde Reisi hükümetinin Çin’le ilişkilerinde başarılı olup olmayacağı İran nükleer anlaşması olarak da bilinen Kapsamlı Ortak Eylem Planı’nın (KOEP) geleceğine bağlı. ABD’nin İran üzerindeki nükleerle ilişkili yaptırımları kaldırması, iki ülke arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerin güvenlik konusu olmaktan çıkarılması, normalleşmesi ve kademeli genişlemesi için elzem.
Nükleer anlaşmanın uygulandığı 2015’te Çinli şirketler İranlı ortaklarıyla enerji, finans ve ulaştırma alanlarında 20 milyar dolarlık yatırım ve ekonomik iş birliği anlaşmaları imzalamıştı. ABD nükleer anlaşmasından çekildikten sonra Çinli şirketler de kademeli olarak İran’dan çekilmişti. Durdurulan bu projelerin canlandırılması ve yeni Çin yatırımları İran üzerindeki nükleer yaptırımlarının kaldırılmasına bağlı olacak. Dahası, İran ile Çin arasında Arak reaktörünün yeniden tasarlanması hakkında imzalanan 200 sayfalık anlaşmanın uygulanması da nükleer anlaşmasının yenilenmesine bağlı olacak.
Nükleer anlaşmanın canlandırılmasının iki ülke arasındaki stratejik iş birliğinin gelişmesi üzerinde de önemli etkileri olacak. Çin nükleer anlaşmasını Ortadoğu’daki nükleer yayılımın kontrol altına alınmasında, Fars Körfezi’nin istikrarında ve çok taraflılığın güçlendirilmesinde kilit faktör olarak görüyor. Belki de en önemlisi, Çin nükleer anlaşmasının canlandırılmasını Çinli şirketlerin İran’la iş birliğindeki korunmasızlıklarının da bir tür azalması olarak görüyor.
Bölgesel düzeyde ise iki ülke ilişkilerinin geleceği Ortadoğu’da gelişen bölgesel düzen, İran’ın Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) üyelik ihtimali ve Afganistan krizinden etkilenecek. Yeni hükümet döneminde İran’ın Ortadoğu politikası yüksek ihtimalle [aynen] devam ettirecek ve İran Ortadoğu politikası için Çin ve Rus desteğini kazanma çabalarında ısrarcı olacak. Burada, özellikle de Çin’in Ortadoğu’da istikrar için teklif ettiği ve yeni İran hükümetinin kolektif güvenlik doktrini ile önemli örtüşmeleri bulunan inisiyatifi bağlamında Çin’in Ortadoğu’da artan aktif rolü önemli bir faktör. Çin İran’ı Ortadoğu’da “çözümün parçası,” nükleer anlaşmasını ise Fars Körfezi’ndeki istikrarın temeli olarak görüyor. Nitekim Çin, İran ile Suudi Arabistan arasında arabuluculuk yapmayı dahi teklif etti. İran ise kendi adına her zaman Çin’i Ortadoğu’nun bölgesel düzenini şekillendirmede aktif rol oynamaya teşvik etti.
İran’ın Çin ile Ortadoğu’da ilişkiler kurma çabalarını sürdürmenin ötesinde yeni yönetim muhtemelen İran’ın ŞİÖ’ye tam üyelik gayretlerini yoğunlaştıracak. Kuruluşundan sonraki yirmi yılda İran hep ŞİÖ’ye tam üye olmayı amaçladı. Fakat Çin şimdiye kadar İran’ın tam üyeliğini desteklemedi. İran’ın Çin desteğiyle örgüte tam üyelik kazanması iki ülke arasındaki çok taraflı iş birliğinin yeni bir boyutuna yol açacak ve İran “Doğu’ya Yönelme politikası” bağlamında ileriye dönük önemli bir adım atmış olacak. Ayrıca Amerikan ve koalisyon güçlerinin devam eden çekilmesiyle beraber Afganistan’da tırmanan kriz muhtemelen Reisi hükümetini bekleyen ilk dış politika zorluğu olacak. İran Çin’in bu krizi yönetmeye ve Afgan merkezi hükümetinin tamamen çökmesini engellemeye çalışacağını umuyor.
İkili düzeyde yeni İran hükümeti Doğu ile ilişkileri genişletmeyi kilit bir öncelik olarak görüyor. İbrahim Reisi’nin Batı medyasında çoğu zaman “şahinler” olarak nitelenen önemli destekçileri her zaman Doğu (Çin ve Rusya) ile ilişkileri genişletmeyi İran dış politikasının birincil önceliklerinden biri olarak savundu. Onlara göre Doğu ile ilişkileri genişletmek Batı’nın cebri diplomasisini dengeler, İran’a hareket özgürlüğü tanır ve İran ile ortak çıkar ve değerlere sahip güçlerle stratejik iş birliğini temsil eder.
Bu arada Çin’in ABD ile yoğunlaşan stratejik rekabeti sonrasında İran gibi revizyonist aktörlerle temas kurma isteği arttı. Çin özellikle de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) Trump yönetiminin İran üzerindeki azami baskı politikası sırasında Tahran’ın en önemli destekçisiydi. İran’ın ABD yaptırımlarına direnmesinde önemli bir yardımcı rol oynadı, hatta bu dönemde kapsamlı stratejik iş birliği anlaşması imzaladı. Xi Jinping Putin’den sonra İbrahim Reisi’nin zaferini kutlayan ikinci devlet başkanı oldu ve telefon aramasında iki ülke arasındaki stratejik ilişkilerin güçlendirilmesi vurgusunda bulundu.
Yeni hükümetin iktidara gelmesiyle iki ülkenin ilişkilerini genişletmeye yönelik siyasi kararlılığı kuşkusuz güçlenecektir. Kapsamlı Stratejik Ortaklık Anlaşması ikili ilişkilerin geliştirilmesi için bir çerçeve sunuyor ve Reisi yönetimi bunun uygulanmasını önceleyecektir. Bu anlaşmanın özü askeri veya siyasi iş birliği değil, odağında Çin sermaye, teknoloji ve ticaretinin bulunduğu ekonomik ortaklıktır.
Yine de anlaşmanın hayata geçirilmesi zorlu olacaktır. Son yirmi yılda iki ülke arasındaki ikili anlaşmaların önemli bir kısmı ya uygulanmadı ya da uygulama sürecinde birçok zorlukla karşılaştı. ABD nükleer anlaşmasına yeniden katılsa bile yaptırımların bir kısmı sürecek ve İran’ın ekonomik geleceği konusunda belirli bir seviyede belirsizlik devam edecek. Dahası, Çinli şirketler İran’ın karmaşık pazarı ve politik ekonomisi hakkında yeterli bilgiye sahip değil ve muhtemelen pazara temkinli ve yavaş bir şekilde girecekler.
Yakın zamanda İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, İran için dış ilişkilerin odağının önümüzdeki on yılda Çin ve Rusya ile ilişkilerin genişletilmesi olacağını belirtti. İran’ın eski Çin Büyükelçisi Hüseyin Melaik, Al Sharq Stratejik Düşünce Kuruluşu’na, Reisi yönetiminin bu yaklaşımı güçlü bir siyasi iradeyle yürütecek olsa da başarısının nihai olarak nükleer anlaşmasının canlandırılmasına bağlı olacağını söyledi.