(Bu metin İngilizce orijinal versiyonundan tercüme edilmiştir.)

Ayrıcalıklı muhafazakâr adayı ve söylentilere göre Devrim Rehberi Ali Hamaney’in varisi olan İbrahim Reisi’nin seçim zaferi, ulema sınıfının hükümetin tüm organları üzerindeki kontrolü tamamen eline almasına yol açtı. Bu durum, gözlemcileri ABD askeri personelinin Afganistan’dan devam eden çekilmesiyle İran’ın doğu sınırlarının son derece savunmasız kaldığı bir zamanda Reisi yönetiminin dış politikada ne kadar radikal değişiklikler yapabileceği konusunda meraklandırdı. Nitekim İran, Taliban’ın önemli toprak kazanımlarının Doha sürecini keskin bir şekilde durdurmasının üzerinden çok geçmeden Afganlar arası üst düzey bir diyalog sürecini başlatarak istikrarlı bir Afganistan’ın İran için ne kadar önemli olduğunu gösterdi.

İran’daki muhafazakâr cephe tüm Afgan güçleriyle çok taraflı diplomatik temaslar yürütürken ‘bekle ve gör’ yaklaşımını benimsemiş görünüyor. Yine de ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi Tahran’ın Kabil’e yönelik politikasına yön veren güvenlik önceliklerini kökten değiştirmedi. 

Reisi Afganistan’ın ötesinde Orta Asya’nın 1990’larda Sovyetler Birliği’nden bağımsızlığını kazanmasından sonra İran’ın bölgeyle ticaret ve bağlantısallığını güçlendirmeye odaklanan uzun vadeli ve başarısız politikasını muhtemelen sürdürecek. Fakat Afganistan’da güvenlik merkezli bir politika ile bölgenin geri kalanında jeo-ekonomik strateji arasındaki potansiyel çelişki Tahran’ın bölge ekonomisinin kalkınması sürecinden süregelen dışlanmasını teşvik edebilir.

Tehlikeli bir kumar: İran’ın ‘bekle ve gör’ stratejisi

Devrim Rehberi Ali Hamaney’e yakın bir yayın organı olan Kayhan, 25 Haziran’da Taliban’ın 1998-2001 arası yönetimlerinin hareket tarzının ötesine evrilmiş olabileceğini savunan bir makale yayımladı. 26 Haziran’da ise Merkezci haber sitesi Arman’da yayınlanan bir yazı, aksine Taliban milislerinin süregelen taarruzlarında Şii sivilleri kasten hedef aldığını iddia etti.

Kayhan’ın sivillerin zarar görmesini önemsememesine karşı yükselen tepkiler Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatibzade’yi “Taliban tüm Afganistan’ı temsil etmiyor ama o ülkenin ve krizden çıkış yolunun bir parçası.” demeye sevk etti. Ancak makalenin Taliban’ın sözde değişimi hakkındaki ifadelerini sansasyonelleştirmek daha hayati stratejik yönlerini silikleştirme riski taşıyor: Makale Taliban’ı birlik ve koordinasyondan uzak bir güç olarak tanımlayarak Taliban liderlerinin son askeri kazanımlarını kullanarak tek partili bir hükümet kurma yetisine şüphe düşürüyor.

Güvenlik birimlerinde çok etkili olan muhafazakarların geçmişteki ve mevcut temasları Reisi’nin Afganistan’da daha pragmatik politikaları nasıl destekleyebileceğini anlamada kilit önem taşıyor.       Taliban’la süregelen diyaloglarına rağmen İranlı politika yapıcıların Taliban ile ABD arasında iddia edilen bağlantılarla ilgili kaygıları ve grubun İran’a bakışı etrafındaki daha derin soruları öne sürüyor ki bu da onları Cemaat-i İslami Partisi gibi diğer aktörlerle güçlü bağlantılarını sürdürmeye sevk ediyor.

Hem Taliban’la hem de Taliban karşıtı gruplarla bağlarını geliştiren İran, Afganistan’ın gelecek güvenlik sahasında belirli bir seviyede nüfuzunu sürdürmek için bağlantılarını kullanabileceği iyi bir konumda bulunuyor. Bu bakımdan Tahran’ın mevcut çatışma safhasının etkileri belli olmadan cesur manevralar yapma ihtimali hayli düşük.

İran’ın Afganistan’daki çıkarları: güvenlik mi ekonomi mi?

Her ne kadar saldırı ile savunma arasındaki taktiksel ayrım pratikte bulanıklaşsa da Tahran’ın ABD sonrası Afganistan güvenlik sahasındaki nüfuzunu arttırmaya odaklanması geçirgen İran-Afganistan sınırını güvenceye alıp rakip güçlerin İran topraklarının yakınlarında yer edinmesini önlemeye yönelik temelde savunmacı bir manevra olarak anlaşılmalı.

Tahran’ın güvenliğin ötesinde Afganistan’ın ekonomik ve ticari sektörlerinde de çıkarları var ve İran önemli altyapı ve irtibat projelerine yatırım yapmayı, yaptırımları aşıp kendi ekonomisini yeniden canlandırma aracı olarak görüyor. Bu genişleme unsurunun İran’ın Avrasya’da stratejik nakliyat merkezi olarak konumunu daha da geliştirme amaçlı daha proaktif bir hedefi var. Bu iki alan kabaca Tahran’ın Afganistan’daki güvenlik ve jeo-ekonomik çıkarlarına tekabül ediyor.

Afganistan’daki tüm aktörler: yeni bir “Büyük Oyun” mu?

Tahran kendi konumu için Afganistan’daki diğer bir dizi bölgesel ve bölge dışından aktörle rekabet etmek zorunda. 14. Ekonomik İşbirliği Örgütü’nün Mart ayındaki açılışında beş Orta Asya cumhuriyetinin açıklamaları Kabil’i bir Avrasya transit ağının kalbine dönüştürmenin potansiyel faydalarına odaklanıyordu. Hindistan ve İran yakın zamanda altyapı yatırım çılgınlığına katıldı. Bazı analistler Türkiye, Pakistan ve İran’ı Kabil’in geleceğini belirlemeye koşullanmış yeni bir üçlü olarak görürken diğerleri Çin, Rusya ve İran arasındaki ekonomik çıkarların yakınlaşmasına işaret ediyor.

Ancak tüm bu analizler Orta Asya jeopolitiğindeki potansiyel bir dönüm noktasını, beş eski Sovyet Cumhuriyeti ve Çin’in Afganistan’ın geleceği hakkında yaptığı ortak açıklamayı gözden kaçırma riski taşıyor. Bu durum Pekin’in son on yılda İç Asya’da sahip olduğu ticaret ve yatırım hegemonyasından politik olarak yararlanmasının başlangıcı olabilir. Pekin’in Kabil’in ekonomik olarak toparlanmasında daha aktif yer alması özellikle de Çin kendi toparlanmasını İran’ı dışlayıp Orta Asya’ya ticaret rotaları açmaya yönlendirirse İran’ın manevra alanını ciddi anlamda daraltacaktır. Pekin ile Tahran arasında yakın zamanda bir protokol imzalanmasına rağmen Çin Yeni İpek Yolu kalkınma programında kilit bir merkez olarak İran’a dayanmakta tereddüt etmektedir. Bu durum bazılarının bu protokolü Tahran’a gerçek bir taahhüt olarak değil Washington’a bir parmak sallama olarak görmesine neden oldu. Dahası, Çin’in Afganistan stratejisini İran yerine açıktan Pakistan ile koordine etmesi Pekin’in Kabil’in stratejik değerini  öncelikle İran’a bir rota olmaktan ziyade şimdilik Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru’nda bir merkez noktası olarak gördüğünü gösteriyor.

Taliban’ın yönettiği bir Afganistan, Çin’in bölgedeki yatırımlarına bir tehdit olarak görülebilse de bazı raporlar şu an Pekin’in istikrarlı bir Afganistan’la sonuçlanacaksa Taliban liderliğindeki bir hükümetle iş birliği yapmaya istekli olduğunu öne sürüyor. Nitekim Diplomat geçen yıl Çin’in Taliban ile görüşmelerini ve iddia edildiği üzere Taliban’dan örtülü desteği karşılığında Uygur milislerin Afgan topraklarına yerleşmesini önlemesini istediğini yazdı. Dahası, Afganistan’a müdahil olmanın getirebileceği ciddi risklere rağmen Kabil’den kopmak, özellikle de çatışma ve ayrılıkçı akımların bölgeye ve Sincan’a yayılma riski göz önüne alındığında Pekin için çok daha tehlikeli olabilir.

Günün sonunda Tahran’ın başarısız Orta Asya politikası değişmek zorunda kalacak

Pekin’in Afganistan konusunda Tahran’la koordinasyon kurmadaki çekincesi nihayetinde Orta Asya cumhuriyetlerinin İran’la daha derin ekonomik ve siyasi temaslarda bulunmaktan kaçınmasıyla aynı konulara dayanıyor. İkisi şu an Taliban’la görüştüğü için İran’ın Afganistan’daki hedefi Pekin ile birbirine yakın görünebilir. Fakat iki güç arasında daha derin bir stratejik ayrışma var: Pekin kim yönetirse yönetsin istikrarlı bir Afganistan isterken İran istikrarından bağımsız olarak dost bir Afganistan istiyor.

Reisi’nin seçilmesiyle İran devlet kadrolarının İslam devriminin ideallerine bağlılığının yenilenmesi Tahran’ın Orta Asya devletleriyle ilişkilerini daha da soğutabilir. Bu durum yakın zamanda İslami pratikler üzerindeki baskılarını yoğunlaştıran yükselen bir bölgesel güç olan Özbekistan için özellikle geçerli. Gerçekte İran’ın mevcut ve potansiyel tüm bölgesel ortaklarının çıkarı İran’ı zayıf ve asimetrik bir ilişkide tutmaktan geçiyor. Pakistan ile Türkiye muhtemelen çatışmanın daha da kötüleşmesini önlemek için konu bazlı çözümler üzerine iş birliği yapacak ama Afganistan’ın gelecek hükümetinde güçlü bir İran nüfuzuna da izin vermeyecektir. Benzer şekilde ne Rusya ne de Çin güçlü, bağımsız ve güvenilir bir bölgesel güç olacak kadar siyasi ve ekonomik sermayesi olan bir İran görmek istiyor.

Bunun tek istisnası Tahran’ı İslamabad’a karşı kullanışlı bir denge unsuru ve Chabahar liman projesi üzerinden Kabil’e güvenilir bir rota olarak gören Hindistan. Seçilmiş Cumhurbaşkanı Reisi, özellikle de yaptırımların muhtemel kaldırılmasından sonra Hamaney’in Batı’dan ekonomik bağımsızlık politikasının meyve verdiğini görmek istiyorsa İran’ın daha geniş Orta Asya politikasında ileriye matuf başarılı bir yol bulmak için Tahran’ın tüm dirayet ve diplomatik tecrübesinden faydalanmak zorunda olacaktır. Ancak İranlı politika belirleyiciler, ekonomilerini canlandırıp bölgesel gelişmelere entegre olmak amacıyla vermeye hazır oldukları ödünlerin ötesinde patronaj üzerinden güvenlik sağlayan geleneksel stratejilerinden taviz vermek zorunda kalabilir.