(Bu metin İngilizce orijinal versiyonundan tercüme edilmiştir.)

Suudi Arabistan Krallığı’nın Yemen’de Kararlı Fırtına Operasyonu’nu başlatmasının üzerinden 6 yıldan fazla bir zaman geçti. Bugün Suudi Arabistan öncülüğündeki askeri koalisyonun, Riyad’ın Mart 2015’teki ana hedeflerinden biri olan Husi isyancıları yenme konusunda başarısız olduğu oldukça açık. Baskın Husi milis grubu Ensarullah, hâlihazırda Sanaa ile Yemen vatandaşlarının büyük bir çoğunluğunun yaşadığı kuzeybatı bölgesini kontrol ediyor. Ensarullah’ın toprak kazanımları ile Suudi Arabistan’a dönük olarak düzenlemeye devam ettiği roket ve SİHA saldırıları Husilerin kendilerini neden kendinden emin ve cüretkâr hissettiğini açıklıyor. Basitçe ifade etmek gerekirse Husiler bu savaşı “kazanıyor.”

Bu bağlamda Riyad, Yemen bataklığından kendisini onurlu hissetmeye olanak tanıyacak bir tarzda çıkmak istiyor. Krallık için savaşın uzaması ekonomik çıkarlar, milli güvenlik ve uluslararası itibar noktasında maliyetli olur. Aynı zamanda Washington’daki yeni yönetim de Yemen krizinin yatışmasından yana olduğu için Riyad en önemli batılı müttefikinin çatışmayı sonlandırma yönündeki daha yoğun baskısı altında. Bu hususlar hem Suudi Arabistan’ın geçen ayki ateşkes teklifini hem de Krallık’ın Yemen konusunda Umman Sultanlığı (Husi isyancılar, Suudi Arabistan ve Batı arasında diplomatik köprü kuran) ile temaslarını açıklamaya yardımcı oluyor.

Ancak Husiler Suudi rakipleri için hiçbir işi kolaylaştırmıyor. Geçen ay Husiler Riyad’ın ateşkes teklifini reddedip hidrokarbon zengini Marib’i ele geçirmeye dönük operasyonlarını sürdürdü ki başardıklarında Kuzey Yemen resmen İran destekli güçlerin kontrolüne girmiş olacak. Ensarullah Suudi Arabistan tarafının zayıflığını ve artan kırılganlığını hissediyor. Husiler zamanın, müzakereler öncesi Yemen’deki güç dengesini kendi lehlerine daha da döndürmek için daha fazla askeri ilerlemeleri için uygun olduğuna inanıyor. Suudiler hiç kuşkusuz Yemen’deki çatışmaya son vermek istiyor ama komşu ülkedeki vatandaşların yüzde 80’inin, İran sponsorluğundaki milislerin yönetiminde olduğu bir çıkış kendileri için son derece aşağılayıcı olur. Geçen ay Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı bir açıklamaya göre Türk SİHA’larının Suudiler arasındaki cazibesi giderek artıyor. Riyad SİHA’lar için Ankara’ya yüzünü dönerek belirli Batılı hükümetlerin Suudi Arabistan üzerindeki silah ambargolarını bypass edebilir. Fakat Suudi Arabistan’ın Türk SİHA’larını almasının Yemen’deki güç dengesini Riyad lehine çevirip çevirmeyeceği netlikten uzak.

Bu noktada çatışma sürüyor çünkü Suudiler ile Husilerin ateşkes talepleri arasında henüz kapanmamış bir açık var. Riyad Yemen’de Birleşmiş Milletler (BM) gözetiminde ülke geneli bir ateşkesten yana ve Suudi hükümeti Yemen’in başkentindeki uluslararası havalimanına uygulanan abluka ve Hudeyde limanından bazı ithal ürünlerin geçişine izin vermeye ilişkin belirli tavizlerde bulunacağını önerdi. Fakat çatışmada oldukça yüksek kaldıraç gücü olan Ensarullah bu şartları kabul etmedi. İran destekli isyancılara göre Suudilerin mart ayında yaptığı teklif “yeni bir şey” içermiyordu. Dolayısıyla, tahmin edileceği üzere bu teklifi reddettiler. Nesnel olarak bakıldığında Husiler, Suudilerin bu yılki teklifinin Riyad’ın geçen sene yaptığı teklifin revize edilmiş bir versiyonundan ibaret olduğuna işaret etmede haklı. Husilere göre herhangi bir ateşkesin uygulanabilmesi için önce Yemen ablukasının tamamen kaldırılması gerekiyor. Suudi Arabistan’ın ablukayı kısmi olarak kaldırması Ensarullah’ın silah bırakmadan önce Riyad’ın karşılamasını şart koştuğu taleplerini karşılamayacaktır.

Marib ve Büyük Bölgesel Resim

Marib savaşı sürerken uzmanlar bu çatışmanın iç savaşın politik bir çözüme kavuşturulması sürecini derinden etkileyeceğinde mutabık. Wilson International Center for Scholars’ın Ortadoğu programında araştırmacı olan David Ottaway; “…Bu noktada Husiler Marib şehrini ele geçirmede başarılı veya başarısız olana kadar ufukta hiçbir ciddi müzakere görünmüyor.” diye yazdı. France 24 kanalına konuşan Sanaa’daki bir Husi müzakereci de “…Marib yoksullaştırılmış Yemen halkının piyasa fiyatlarından petrol ve doğalgaz almasını engelleyen abluka nedeniyle bizim için hayati önemde” ve Husiler “[Suudi ablukasını] kuvvetle kaldırmaya çalışmak ve kaldırmak zorunda” dedi.

Ensarullah Marib’i ele geçirebilirse (ki bu, BM’nin tanıdığı, Cumhurbaşkanı Abdurabbuh Mansur Hadi liderliğindeki hükümetin kontrolünde hiçbir kuzey toprağı kalmamasıyla sonuçlanacak) Husiler kendilerini başka taleplerde bulunmak için daha güçlü bir konumda bulacak. Sanaa Center for Strategic Studies bünyesinde kıdemli araştırmacı olan Abdulgani İryani’nin deyimiyle Marib’in Husilerin eline düşmesi “uluslararası toplumun tanıdığı hükümetin kafasına giren son kurşun” olacak. Böyle bir senaryoda Riyad’ın Hadi hükümetini resmi olarak desteklemeye devam mı edeceği (ki artık hayali bir varlık olarak tanımlanabilecek) yoksa Abu Dabi sponsorluğundaki Güney Geçici Konseyi’ne Güney Yemen’in idari organı olarak meşruiyet mi tanıyacağı konusunda zor bir karar vermesi gerekecek.

Bununla birlikte Hadi yanlısı/Husi karşıtı güçler Ensarullah’ın Marib’i ele geçirmesini engellerse Husi savaşçılar Yemenli ve Suudi rakipleriyle görüşmelere daha erken başlamaya daha istekli hale gelebilir. Fakat kent için yoğun savaş hararetlenmeye devam ettiği sürece Suudiler de Yemen’in Suudi sınırına yakın bu kaynak zengini bölgesinin Husilerin eline geçmesini önlemeye yönelik bombalama operasyonlarını muhtemelen sürdürecek.

Yemen’deki durum ABD-İran ilişkilerinin durumuna derinden bağlı. Tahran’ın bakış açısına göre Biden yönetimi Trump’ın “azami baskı” kampanyasını sürdürüyor. Bu durum değişmediği sürece İslam Cumhuriyeti’nin Yemen çatışmasını Washington’a mesaj vermek için istismar etmeye devam ederken Biden yönetimine de Tahran’a tavizler vermesi için daha çok baskı uygulayacağı rahatlıkla söylenebilir. Aynı şekilde ABD, İslam Cumhuriyeti üzerindeki baskıyı hafifletirse Yemen’in, Tahran’ın bazı tavizler verdiği bölgesel konu olmasını beklemek makul olacaktır. Yemen İran’ın tarihsel olarak çok düşük nüfuza sahip olduğu ve İran’dan ziyade diğer Arap ülkelerine yakın olmuş bir ülke. Yemen bugün Arap bölgesindeki Lübnan, Suriye ve Irak gibi İranlıların kaybedecek/kazanacak daha çok şeylerinin olduğunu düşündüğü diğer sıcak noktalara kıyasla İran’ın stratejik çıkarları için çok daha az önem arz ediyor. Bu yüzden Tahran’ın yaptırımların hafifletilmesi bakımından Washington’dan bir şeyler kazanmak için Yemen’deki “kötücül” faaliyetlerini bitirmesi veya en azından azaltması beklenebilir.

Gelecek açısından Yemen’de barışa giden yol karmaşık ve zorlu olacak. Umman’ın bu savaşı bitirmeye yönelik arabuluculuk çabalarının henüz bir ilerleme kaydedememiş olması Yemen’de barışı tesis etmenin ne derece zor olduğunu gösteriyor. Husilerle Suudileri ateşkes şartları ve nihayetinde siyasi bir uzlaşı üzerinde mutabık kalabilecekleri bir noktaya getirmek muhtemelen diplomatik çabaların sürmesini gerektirecek. Hiç kuşkusuz Biden yönetimi savaştan tahrip olmuş derin çatlakları olan bu ülkedeki durumla ilgilenirken Washington’ın ayrıca yüzleşmesi gereken zorlu gerçeklikler var. Bunlara Suudi Arabistan’a silah satışlarını durdurmanın tek başına Yemen’deki savaşı bitiremeyeceği, ABD’nin Husilere karşı hiçbir kaldıracının olmadığı ve Ensarullah’a karşı tam bir askeri zafer kazanma gibi bir seçeneğin bulunmadığı gibi gerçekler dâhil. 

Gerçekçi olmak gerekirse Yemen’in ülkedeki tüm büyük aktörlerin masada yer bulabildiği bir güç paylaşımı anlaşmasına ihtiyacı olacak. Fakat çatışmadaki bazı aktörler, en başta da Husiler, savaşmanın müzakereden daha kazançlı olacağına inanırsa 2014/2015’ten beri Yemen’i sarmalayan bu korkunç savaş devam edecek. Dünyanın en kötü insani felaketi de çatışmalar durmadığı sürece anlamlı bir şekilde ele alınmadığı için maalesef sona ermeyecek. Günün sonunda Yemen’e kalıcı barış ve istikrar getirmek savaştaki tüm büyük oyuncuları onurlu ve güvende hissetmesine imkân verecek bir çözüm gerektirecek. Tüm kilit aktörlerin sorunları ve meşru güvenlik kaygıları bir güç paylaşımı anlaşmasıyla birlikte ele alınmalı. Çatışmayı bazı aktörlerin aşağılanmış hissedeceği şekillerde çözmeye çalışmak Yemen’de kalıcı bir barış sağlayamayacak.