Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın 2 Ekim 2018 günü İstanbul’daki Suudi Başkonsolosluğu’nda bir cinayete kurban gittiğine dönük iddialar, aşamalar halinde kendisini gösteren bölgesel ve uluslararası birçok tepki topladı. Haliyle bu durum, Suudi Arabistan’a dönük baskıların belirgin bir şekilde artmasına neden oldu. Öyle anlaşılıyor ki söz konusu baskılar, cinayete ilişkin sır perdesi tamamen ortadan kalkana kadar devam edecektir.

Kaşıkçı cinayetine ilişkin krizin başlangıcından bu yana iki önemli husus öne çıkmıştır. Bunlardan ilki Türkiye’nin çabaları iken, diğeri de cinayete ilişkin gerçeklerin açıklanması noktasında gösterilen hassasiyet olmuştur (nitekim kısmi ölçüde de olsa; Almanya, Fransa, İngiltere, Kanada ve diğer Batı ülkeleri söz konusu krize ilişkin hassasiyetlerini belirtmekte gecikmediler).

Bu kapsamda; sözüm ona ülkelerden bazıları mevcut Suudi Arabistan yönetiminin akıbetini bizzat tartışmaya açmıştır. Meselenin hassasiyetini ortaya koyacak türden benzer girişimler, Suudi Arabistan’a yapılacak olan kimi diplomatik ziyaretlerin iptalinde ve Riyad’da yapılması planlanan “Çöl Davosu” konferansını bazı devletlerin yanı sıra kimi kurum ve kuruşların boykot etmesinde de gözlenmiştir. Ancak burada bir dizi soru karşımıza çıkmaktadır: Olası yaptırımların çerçevesi, ekonomik baskılardan mı ibaret olacak; yoksa Suudi yönetiminden şeffaf davranması ve gerçekleri ortaya koyması yönünde taleplerde mi bulunulacak? Anlaşılan o ki; Avrupalıların yönelttiği talepler, söz konusu cinayete açıklık getirmek adına Suudi yönetiminin Türkler ile daha fazla iş birliği içerisinde olmasından ibaret. Fakat bunun yanında Berlin yönetimi, geçtiğimiz günlerde Suudi Arabistan’la yaptığı silah anlaşmasını donduracağının sinyalini verdi. Dahası Berlin, bunu gerçekleştirmek için tüm Avrupa ülkelerini yanında saf tutmaya davet etmektedir.

Devam eden hukuki sürecin sağlıklı bir şekilde ilerlemesi adına oldukça titiz bir çalışma yürüten ve kamuoyunu bilgilendirerek cinayete ilişkin sır perdesini aralayan önde gelen basın kuruluşlarından bilhassa Amerika merkezli uluslararası üne sahip gazeteler, bu anlamda sınıfta kaldığını söyleyebileceğimiz kimi yayın organlarına gazetecilik dersi verircesine insan hak ve özgürlükleri açısından bir tür savunuculuk görevi üstlenmiş durumdalar.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 23 Ekim 2018 günü yapmış olduğu konuşmadan sonra, süreçte önemli değişiklikler olacağı tahmin edilmektedir. Nitekim Suudi yönetiminin, cinayetin konsolosluk binası içerisinde vuku bulduğu yollu açıklaması bunun en açık göstergesidir. Fakat bununla birlikte Ankara yönetimi, soruşturmanın etraflıca ve bağımsız olarak yürütülmesini; aynı zamanda soruşturma neticesinde cinayete ortak olduğu tespit edilenlerin cezalandırılmasını ve cinayetin diğer ülkeler ile herhangi bir bağlantısının olup olmadığının tespit edilmesini istemektedir. Türk makamlarına göre bu cinayet, basit ve amatörce işlenmemiş, aksine planlı bir şekilde yapılmıştır. Dolayısıyla cinayeti yalnızca güvenlik güçleri veya istihbarat mensupları ile irtibatlandırmak pek mümkün görünmemekle birlikte, olayın sır perdesinin arkasında bizatihi talimatları veren kişilerin kim olduklarının ortaya çıkarılması gerekmektedir.

Konuyla ilişkili olarak Suudi makamlarına yöneltilen soruların “Üzgünüz!” denerek cevaplanması, cinayeti örtbas etmeye yetmeyecektir. Zira Erdoğan, Suudi yetkililerden olaya karışan kimlerse, en alt kademeden başlayarak en üst kademeye kadar onlarla ilişkisi bulunanların ifşa edilmeleri gerektiğini vurgulamıştır. Bunun yanı sıra Erdoğan, Suudi yetkililere bilhassa veliaht Prens bin Selman’a seslenerek cinayetin İstanbul’da gerçekleştiği hatırlatmasında bulunup, olaya karıştığı iddia edilen 18 failin İstanbul’da yargılanmasını da talep etmektedir.

Diğer yandan, Prens Muhammed bin Selman’ın bizatihi şahsının Kaşıkçı olayından ibra edilerek bir şekilde sürecin dışında tutulmasına bir anlam verilememektedir. Zira bu olay Suudi siyasi otoritesinin, Suudi istihbaratının ve Suudi emniyetinin haberinin olmadığı bir cinayet şebekesinin organizasyonundan ibaret değildir.

Ayrıca Suudi yönetimini hemen her durumda destekleyen açıklamalarda bulunan Amerikan yönetiminin başındaki isim Donald Trump, süreci yakından takip etmektedir. Onun yanında, üst düzey müsteşarlarından olan damadı Jared Kushner ile ulusal güvenlik danışmanı John Bolton’un yanı sıra birçok politikacı, yazar, gazeteci ve sosyal medya fenomeni de süreci yakından takip etmekteler.

Gelişmeler, Kaşıkçı olayı ile birlikte veliaht Prens bin Selman’ın itibarının kısmen de olsa sarsılacağını ve şahsının da büyük yaralar alacağını göstermektedir. Nitekim sürecin sonunda tüm bunlar bir şekilde açığa çıkacaktır. Bilhassa Amerika’daki önde gelen senato üyelerinin Başkan Trump’a yapmış oldukları baskılar neticesinde yaklaşan ara seçimler öncesi Kaşıkçı krizinin bazı sonuçlarının olacağı tahmin edilmektedir.

Kaşıkçı’nın öldürülmesinin üzerinden üç hafta geçmesine rağmen Suudi yönetimi hâlâ zor bir durumda ve Prens Muhammed Bin Selman’ın akıbeti ile ilgili cevap bekleyen sorular var. Riyad yönetiminin, bu krizi aşmak için gerek Washington gerekse de Ankara yönetimi ile nasıl bir ilişki yürüteceği ise merak konusu olmaya devam ediyor.

Bu noktada, mevcut krizin doğuracağı sonuçlar açısından üç temel husus öne çıkmaktadır:

Birincisi, yaklaşan ara seçimler öncesinde senato üyelerinin sert baskılarına rağmen sürekli olarak geçiştirici ve tutarsız beyanlarda bulunmasından anlaşılıyor ki Trump, bu meseleyi gündem dışı tutacak ve “Suudileri cezalandırma” cihetine gitmeyecektir. Çünkü ABD’nin Suudi yönetimi ile milyar dolarlara varan silah anlaşmaları var. Ayrıca Washington yönetimi, Suudilerin arabuluculuğuna ihtiyaç duyduğu “Yüzyılın Anlaşması” adıyla bilinen girişimle Filistin davasını çözüme kavuşturmayı ve Arap–İsrail NATO projesini yürürlüğe sokmak istiyor. Bununla birlikte İran’ın bölgedeki nüfuzunu kontrol altına almayı ve İran ekonomisi ve siyasi geleceği üzerinde baskı oluşturulmasını hedefliyor. Son olarak Trump yönetimi, ‘terörle mücadele’nin kapsamını da genişletmek istiyor.

İkincisi; Kaşıkçı’nın öldürülmesinin ardından Ankara yönetimine, uluslararası kamuoyu önünde Riyad yönetimi üzerine baskı oluşturulması konusunda geniş bir kapı aralanmıştır. Bu bağlamda Amerika – Türkiye ilişkilerinin seyri ve bölgedeki sorunların çözümünde Türkiye’nin alacağı pozisyon önem kazanmıştır.

Ankara Yönetimi tarafından başlatılan soruşturma neticesinde toplanan deliller sayesinde kriz yönetimi konusunda uzmanlaşmış ekiplerin bazı ses kayıtlarına ve görsel verilere ulaşmasıyla bu deliller, Türk ve Batı menşeli medya organları ile paylaşılmıştır. Böylece Kaşıkçı’nın öldürülmesi ilgili olarak dünya kamuoyunun merak ettiği birçok soruya yanıt bulunmuştur. Bu deliller sayesinde Riyad yönetimi, olayın daha ilk zamanlarında Kaşıkçı’nın işlemlerinin ardından konsolosluktan ayrıldığı yönündeki tezinden geri adım atmak zorunda kalmıştır. Hâl böyle olunca Suudiler, öldürme fiilinin konsolosluk binası içinde gerçekleştiğine dair bir itirafta bulunmuştur. Son olarak Kral ve Prens tarafından Kaşıkçı’nın yakınlarına vefat nedeni ile başsağlığında bulunulmuştur. Ayrıca Suudiler, işlenen suçtan dolayı sorumlu kimselerin cezalandırılacağı taahhüdünde de bulunmuştur. Nitekim Dışişleri Bakanı Adil el-Cubeyr tarafından cinayet ve cinayetle ilgili bazı detaylar deliller neticesinde aktarıldığı şekliyle teyit edilmiştir.

Suudiler tarafından yapılan çelişkili açıklamaların hedefinde, belki de Kaşıkçı’nın cesedine ulaşılması için imkânların önünü tıkamak yatmaktadır. Çünkü uluslararası kamuoyu nezdinde zedelenen itibarın kurtarılması ve yurt içinde ve dışında oluşan havanın izleri silinmek isteniyor. Ayrıca Suud yönetiminde bulunan prenslere karşı oluşan sessiz kızgınlık belirtilerinin açığa çıkmasını istemiyorlar. Onun içindir ki, failler tutuklanarak kamuoyundan izole edilmişlerdir.

Bu bilgiler ışığında, bin Selman’ın geleceğinin iki senaryo etrafında seyredeceğini şu şekilde özetleyebiliriz:

Birinci Senaryo: Muhammed bin Selman’ın, belirli bir süre daha makamında kalması ve bazı yetkililerin Kaşıkçı krizi ile ilgili yapacakları açıklamalar ile bu gidişatın izlerini Kralı tatmin eder hale getirip “Fidye Tazminatı” ödedikten sonra birçok sonucu açıklamadan yerel tahkikatla yetinilmesi.

Böyle bir Senaryonun tecelli etmesi durumunda Riyad yönetimi, bazı tavizler vermek suretiyle Türk makamlarından özür dileme gereği duyulabilir. Özellikle Trump, duruşundan taviz vermez ise ve şimdi yaptığı gibi Nisan/Mayıs 2017 ayları sonunda Riyad’a yapmış olduğu ziyaretlerde de vurguladığı üzere Suudi yönetimini Amerika’nın koruduğu şeklindeki şantajlarına devam etmez ise bu senaryo daha olası gözükmektedir.

Suudi Arabistan’ın karşı karşıya olduğu bu durumdan öyle anlaşılıyor ki, en kısa zamanda Prens Muhammed Bin Selman başkanlığında toplanacak Bakanlar kurulunda genel istihbarat yapısı yeniden şekillenecek ve bu kurumdaki bazı üst kademe yöneticilerinin istifası gerçekleşecek. Ayrıca Saud el-Kahtani’nin görevden alınabileceği ve aynı anda Kralın vereceği karar ile kamudaki memurlarının yıllık izne gönderilmeleri söz konusu olabilecektir. Tüm bunlar Bin Selman’ın sadece birkaç ay daha görevde kalması için bir göstergedir.

İkinci Senaryo: Muhammed Bin Selman’ın görevine son verilmesi ve Suudi yönetiminin doğrudan sorgulanması. Bu durum, Ankara’nın ileride elde edeceği bulgulara ve Washington’u uluslararası soruşturma açılması için ikna çabalarına bağlıdır. Soruşturma kapsamına, Muhammed Bin Selman ve Kaşıkçı’nın İstanbul’a gitmesini teşvik eden Suudi Arabistan’ın Washington büyükelçisi olan kardeşi Halid Bin Selman da dahil edilmelidir.

Bu senaryo (Türkiye, Avrupa ülkeleri, Kanada, Avustralya ve diğer ülkeler için) daha mantıklı ve doğru olmanın yanı sıra Bin Selman’ın görevden alınması, onun yerine Suudi Arabistan’ın istikrarını ve uluslararası piyasalara petrolün temin edilmesi konularını tehdit etmeyen yeni bir kişinin gelmesi anlamına gelir.

Kaşıkçı olayı ile birlikte bir önceki prens Muhammed bin Nayif ismi tekrar kendisinden söz ettirmeye başlamıştır. Türkiye’yi ziyaret eden Mekke bölgesi prensi Halid el Faysal’ın Erdoğan’a Suudi Arabistan’ın Türkiye’de birtakım yatırımların yapılması teklifinde bulunmasından Kralın kafasında prensi görevden alma düşüncesinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu düşünceyi, iki nedene bağlayabiliriz. Bu durum ya Kralın Türkiye’nin ve uluslararası kamuoyunun baskılarına kulak asmadığı gibi yorumlanacak ya da Bin Selman prenslik makamında bulunduğu sürece kendisine yöneltilen eleştiriler şiddetle savuşturulacak.

Keza, Suudi Arabistan’daki Biat heyeti, gizlice toplanarak Prensin yerine vekil tayin edilmesi için görüşmelerde bulunmuştur. Bu toplantı, Kral ve Prens Muhammed Bin Selman’ın gölgesinde yapılmış olup onların iradeleri dışında hareket etme şansları da bulunmamaktadır. Bunu iki farklı gerekçeye bağlayabiliriz. Birincisi, Suud ailesindeki bağların zayıf olması. Bunun en bariz delili Bin Salman’ın Kasım / Aralık 2017 de Ritz Carlton otelinde nüfuzu olan prenslere yönelik gerçekleştirdiği tutuklamalar. Diğer sebebi ise, Biat heyetinin güçlü olmaması, 18/10/2006 tarihinde Kral Abdullah Bin Abdulaziz himayesinde kurulmasına rağmen ülke yönetimindeki rolünün çok zayıf olması ve birkaç kez bu heyetin yetkilerinin yok sayılması şeklinde özetleyebiliriz.

İngiliz “Times” dergisi, Kral Selman’ın prensi feda edebileceğini yazdı. Belki de Kral çocuklarından birini bu makama getirmek istiyordur. Hâl böyle olur ise belki de Washington büyükelçisi olan Halid Bin Selman ismi prenslik makamı için alternatif olabilir.

Özetle; Kaşıkçı’nın öldürülmesi olayı, Suudi Arabistan Krallığı’nda büyük krize neden olmuştur. Başta Washington ve Ankara olmak üzere birçok ülke ile ilişkilerin zedelenmesine neden olmuştur. Bu da Riyad yönetimini zayıf bir konuma düşürmüştür. Bunun sonucunda Suudi Arabistan’ın bölgesel ve uluslararası konumunda gerileme gözlenecektir. Görünen o ki tüm bunların başında Prens Muhammed Bin Selman’ın isminin tekrarlanmasından dolayı, belki de babası önümüzdeki dönemlerde ülke bazında daha büyük diyetlerin ödenmemesi ve siyasi baskılara maruz kalınmaması için “maceracı prensin” oluşturduğu bu siyasi görüntüden kurtulmak amacıyla yerine başkasını atayabilir.