Yaygın olarak Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) Suriye’deki kolu olarak bilinen Halk Koruma Birlikleri (YPG), uzun süredir savaş mağlubu ülkede, toplumun geniş kesiminin gözünde siyasi meşruiyet kazanmaya ve halktan toplumsal destek almaya çalışıyor. YPG, siyasal ve toplumsal meşruiyet arayışında devlet dışı silahlı bir aktörden devletvari bir aktöre evrilme mücadelesi veriyor. Fakat örgütün meşruiyeti, örgüt söylemlerine aykırı saha eylemleri nedeniyle hâlâ birçok kişinin gözünde tartışmalı durumda.

YPG, PKK ile Sovyetler Birliği arasındaki tarihi ilişkiler nedeniyle geleneksel olarak Moskova ile güçlü bağları olan Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) askeri kanadı olarak kuruldu. Parti, Suriye savaşının başlamasıyla birlikte Suriye sahnesindeki rolünü arttırma fırsatı buldu. Bu nedenle, örgüt siyasi tanınma elde etmek için Rusya, ABD ve Avrupa ile güçlü ilişkiler kurma arayışına girmeye başladı. Grup; Prag, Stockholm, Berlin, Paris ve Moskova’da ofisler kurarak bu amacını bir dereceye kadar gerçekleştirdi. Bunun yanında PYD’nin eski eş başkanı Salih Müslim Avrupa’daki siyasetçilere örgütünün ajandasını anlatmak üzere pek çok Avrupa ülkesini ziyaret etti.

Suriye’de Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) yükselişi ve özellikle de 2014’teki Kobani Savaşı, PYD/YPG’nin daha da güçlenmesinin önünü açtı. Örgüt bu dönemde ABD’ye yaklaşarak siyasi tanınma elde etmenin yanı sıra askeri yardım almaya da başladı. Bu aşamada Suriye’deki savaş meydanının değişen dinamikleri YPG’yi daha kapsayıcı bir söylem benimsemeye yöneltti. Suriye savaşının başında, YPG/PYD Kürt milliyetçiliğini vurgulayan daha milliyetçi bir söylem benimsemişti ama grup Kürt yoğunluklu olmayan bölgeler üzerindeki kontrolünü arttırdıkça bu söylem de değişti.

Örgüt ayrıca ABD ile güçlü bağlar oluşturarak Türkiye’nin Suriye’ye yapacağı tüm müdahaleleri engellemeyi amaçladı. Bununla beraber zaman geçtikçe iki taraf arasındaki ilişkiler de güçlenmeye devam etti. Özellikle ABD’nin Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) yönelik eğit-donat programının yetersiz kalması, ülkenin YPG’ye daha çok yaklaşmasının arkasındaki nedenlerden biriydi. ÖSO’nun hem rejim hem de IŞİD’le savaşmaya hevesli olduğu bir zamanda YPG sadece IŞİD’le savaşma gönüllülüğünü ortaya koydu. Bu duruş, YPG’yi ABD için daha güvenilir bir müttefik hâline getirdi. Zamanla ABD, örgütü IŞİD’le mücadelesinde kara birliği olarak kullanmaya başladı ve iki taraf arasında bir ortaklık oluştu.

Ancak ABD aynı zamanda, Türkiye’de ortaya çıkan ve neredeyse 40 yıl boyunca ülkeye karşı savaşan Kürt milliyetçisi PKK ile bağlarını kesmek amacıyla, grubun farklı Suriyeli aktörlerle birleşmesini isteyerek YPG’yi şekillendirmek niyetindeydi. YPG böylece daha kapsayıcı olmaya ve yerel aktörlerin yanı sıra uluslararası güçlere de hitap edecek bir yapı kazanmaya zorlandı. Farklı grupların katılımı YPG’ye salt PKK’nın Suriye kolu olmak yerine kendisini ulusal bir yapılanma olarak sunma fırsatı verdi. Örgüt, 2015 yılında, bölgedeki farklı etnisitelerden gruplarla birleşti ve ABD’nin talepleri doğrultusunda Kürt, Arap, Türkmen, Süryani ve diğer etnik gruplardan oluşan çatı bir yapılanma olarak YPG ağırlıklı Suriye Demokratik Güçleri (SDG) kuruldu. Grubun daha geniş bir Suriye mozaiğinin parçası olduğunu kanıtlama girişimi bu adımla da son bulmadı. Rakka’da, SDG’nin ideolojik ortağı olarak, Suriye toplumunun tüm kesimlerini temsil ettiği iddiasıyla Suriye Gelecek Partisi (SGP) kuruldu.

Bu adımlara ek olarak, PYD/YPG’nin ayrıca Demokratik Özerk Yönetim (DÖY) adında halka sosyal hizmetler sunan idari bir organı da bulunmakta. DÖY, PYD’nin topluca Rojava dediği üç kantonda (Afrin, Cezire ve Kobani) bulunan, yerel konsey ve meclislerden oluşan yerel yönetim sistemleridir. DÖY’e PYD ideolojisinin hâkim olduğu biliniyor. YPG/PYD kendisini olabildiğince kapsayıcı olarak sunmaya çalışsa da sahadaki gerçeklik farklı. PYD’nin, DÖY bünyesindeki yönetim yapılarındaki liderlik makamlarına sadece partinin kurallarına itaat etmeye istekli olan kişileri getirdiği iddia ediliyor. YPG’nin yerel halkın desteğini, karşılıklı çıkarlar ve toplumun itaatini sağlamak için istediği öne sürülebilir. Ancak, DÖY içindeki yerel aktörlerin gerçek bir temsil gücünden yoksun olması grubun kontrolündeki bölgelerde çeşitli aktörler arasında huzursuzluk yaratıyor. Özellikle Deyrizor ve Rakka gibi Suriye’nin Arap nüfuslu bölgelerinin ele geçirilmesinden sonra yerel halkın şikayetleri daha görünür hâle geldi. SDG aleyhine pek çok protesto düzenlendi, bu protestolarda Rakka’nın Arap kimliği dile getirildi ve halk SDG’nin şehri terk etmesini talep etti. Söylenenlere göre, SDG, olayların sonucunda protestocuların üzerine ateş açmıştır. Ek olarak, bu bölgelerde düzgün bir yönetim sistemi yok ve şehirler büyük ölçüde enkaz halinde. Bu bölgelerdeki satın alım gücü de savaştan kaynaklanan sorunlar nedeniyle oldukça düşük. Dolayısıyla, Arap nüfuslu bölgelerdeki bu sorunlar PYD liderliğindeki Kürt yönetimine karşı büyüyen bir öfkeye neden oluyor. Tüm bu sorunlara rağmen, YPG/PYD hâlâ toprak elde etmeye ve ayrılıkçı bir gündeminin olmadığını vurgulayarak meşruiyet kazanmaya çalışıyor. Grup, özellikle ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye’den çekilme kararından sonra, Suriye rejimiyle uzlaşmaya dönük çabalarını yoğunlaştırdı. Üst düzey bir SDG yetkilisi ve YPG’nin eski sözcüsü olan Rêdûr Xelîl yakın zamanda özerk yönetim ile Suriye rejimi arasında bir anlaşmanın kaçınılmaz olduğunu dile getirdi. Ayrıca SDG kontrolü altındaki bölgelerin de Suriye’nin bir parçası olmasından ötürü, iki taraf arasında bir çözüme varılmasının hayati olduğunu belirtti. Bunun yanında, Haseke gibi Kürt bölgelerinde rejim yanlısı gösteriler düzenlendiği biliniyor. Örgüt hatta her zaman yabancı müdahalelere karşı ve ülkenin toprak bütünlüğünden yana olduğunu belirterek Türkiye’nin Suriye’deki bir saldırısı karşısında Suriye rejiminden askeri destek istiyor.

ABD’nin PKK’lı üç yönetici hakkında tutuklama kararı çıkarması da iki grup arasındaki bağları kesme girişimi olarak görülebilir. Dahası, Başkan Trump’ın Amerikan birliklerini Kuzey Suriye’den çekme kararı da muhtemelen YPG’nin Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunan ulusal bir yapılanma olma yönündeki retoriğinin hacmini arttıracaktır. SDG’nin siyasi kanadı Suriye Demokratik Konseyi’nin (SDK), geçmişte PYD/YPG kontrolündeki toprakların geleceği hakkında Şam ile görüşmelerde bulunduğu biliniyor. Parti konseyinin Eylül’deki bir toplantısında, PYD görüşmelere desteğini arttırarak “Suriye’de adem-i merkeziyetçi bir sistemin gelişmesine yol açacak sonuç odaklı bir diyaloğa tam destek” vereceğini belirtti. Bu yüzden YPG, ufukta beliren Suriye’ye yönelik bir sonraki Türk müdahalesini önlemek amacıyla rejimle uzlaşma çabalarını arttırıyor. Böyle yapması YPG’nin, Halk Seferberlik Güçleri’nin (Haşdi Şabi) Irak ordusuna entegre edilmesi gibi, Suriye Arap Ordusu’nun bünyesine dahil edilme ihtimalini doğuruyor. Geçmişte birçok farklı isyancı grup Suriye ordusuna katıldığı için, bu, hiç de uzak bir ihtimal değildir.

Dahası, Salih Müslim de daha önce, ordunun yeni bir anlayış benimsemesi ve Baas Partisi zihniyetini bırakması şartıyla YPG’nin Suriye ordusunun bir parçası olabileceğini söyledi. Müslim ayrıca, grubunun demokratik ve federal bir Suriye için savaşacağını ve Suriye’nin savaş öncesi koşullara dönmemesi için ordunun Baas istihbaratıyla olan bağlantılarını kesmesi gerektiğini dile getirdi. PYD/YPG, Esed rejimiyle uzlaşırsa kontrolü altındaki bölgeler için yasal bir federalizm/özerklik çerçevesi üretme ihtimali olduğunu düşünüyor ve grubun kapsayıcı retoriği bu amaçla kullanılıyor. Fakat rejim, gruba herhangi bir öz yönetim hakkı vermeye isteksiz görünmektedir. Şam yönetimi savaşta üstün konuma geldiğinin farkında ve Suriye toprağının her karışı üzerindeki otoritesini yeniden tesis etme hedefinde.

YPG’nin Suriye Arap Ordusu’na entegrasyonu, rejimin Kuzey Suriye’deki askeri gücünü arttırır ve Esed’e Suriye askeri muhalefetinin son kalesi olan İdlib’e yönelme fırsatı verir. Rejimin bölgedeki statükodan memnun olmadığı bir sır değil. Bunun yanında, Şam rejimi şimdiye kadar İdlib’e topyekûn bir taarruz yapılmasını engelleyen Soçi Anlaşması’nı da sindirilebilmiş değil. Rejimin bölgeye yaptığı saldırılar da anlaşmadan duyduğu hoşnutsuzluğu gösteriyor. Suriye rejimi Soçi anlaşmasından sonra İdlib’i vurmaya devam ederek anlaşmayı ihlal etti.

Kısacası, YPG’nin kapsayıcı retoriği ve siyasi meşruiyet kazanıp Suriye toplumunun geniş kesimlerinden destek almaya yönelik diğer çabaları sürecektir. Yine de grubun meşruiyeti Suriye’deki çeşitli aktörler ve PKK’nın yeminli düşmanı olan, YPG’nin sınırlarındaki genişlemesini kendi toprak bütünlüğüne bir tehdit olarak gören Türkiye’nin gözünde tartışmalı olarak kalmaya devam ediyor.