(Bu metin İngilizce orijinal versiyonundan tercüme edilmiştir.)

Katar diplomatik krizi 5 Ocak’ta Riyad’daki Körfez İş birliği Konseyi (KİK) zirvesinde ani bir şekilde son buldu. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Mısır Haziran 2017’de başlayan Katar boykotlarını sonlandırarak Doha ile diplomatik ilişkilerini yeniden başlattı. KİK zirvesi Katar krizinin çözümlenişinin sembolik gösterileriyle doluydu. Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman Katar Emiri Temim bin Hamad bin Sani’yi kucaklarken Katar Maliye Bakanı Ali Şerif İmadi Kahire’deki St. Regis Oteli’nin açılışını yaptı. 

Katar ablukasının sona ermesi Basra Körfezi’ndeki istikrarı geliştirecek olsa da El-Ula Anlaşması’nın uzun vadeli sonuçları henüz net değil. Uzun vadeli boyutta Katar, Körfez krizinin kesin kazananı oldu. Katar, El-Cezire’nin kapatılması, İran’la olan ilişkilerinin seviyesinin düşürülmesi ve Müslüman Kardeşler ile olan bağlarının koparılması dahil ambargocu devletlerin on üç talebinin hiçbirini kabul etmedi. Katar 2017’den bu yana tarım ve imalat ürünlerinin tedarik zincirlerini çeşitlendirdi, hava kuvvetlerinin 12 olan savaş jeti sayısını 96’ya yükseltti ve Avrupa, Rusya ve Çin ile ortaklıklarını güçlendirdi.

Ambargocu devletlerin kıdemli yetkilileri ve önde gelen yorumcuları Katar’ın yankı bulan zafer anlatısına meydan okudu. BAE Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Enver Gargaş Katar’ın büyük tavizler vermekten kaçınabilmesini önemsiz gibi lanse etmek için bu on üç talebin “müzakere için azami bir pozisyon” olduğunda ısrar etti. Suudi devlet kanalı Al-Arabiya’nın eski Genel Müdürü Abdurrahman Raşid, Katar’ın Müslüman Kardeşler liderlerini kendi topraklarından çıkarmasının, bankacılık sistemini ABD’nin tercihleriyle uyumlu hale getirmesinin ve “medya faaliyetlerinin çoğunu Doha’dan başka ülkelere kaydırmasının” verilen önemli tavizler olduğunu iddia etti. Bu görüşler ise ambargocu dört devletin sıkı kontrol altındaki medya alanları dışında çok az destek buldu.

Sadece El-Ula Anlaşması’na bakılırsa Körfez krizinin bitmesi, müdahil tüm taraflar için bir kazan-kazan sonucu doğurdu. Nitekim, COVID-19 pandemisinin ekonomik etkilerini hafifletmek için KİK düzeyinde daha yakın iş birliği de muhtemeldir. Bu sayede Katar, Mısır’ın en önde gelen şirketi olan Mısır Rafine Şirketi yatırımı da dâhil Mısır’la olan gayrı resmi ticari iş birliğini genişletebilecek, Dubai’nin sendeleyen emlak piyasasını destekleyebilecek ve Muhammed bin Selman’ın 2030 Suudi çeşitlendirme planına yatırım yapabilecektir. Katar ekonomisi de Suudi ve BAE yatırımlarını çekerek ambargocu devletlere karşı açılan davalardan kaybedilen tutarları fazlasıyla karşılayacaktır.

Arap Yarımadası’nda Çözülmemiş Gerilimler

Bu olumlu gelişmelere rağmen Katar ambargosunun sona ermesi Körfez krizinin tamamen çözülmesiyle sonuçlanmadı. Katar ile boykotçu ülkeler arasındaki ciddi güvensizlik Şubat 1996’da Katar Emiri Hamad bin Halife es-Sani’ye karşı yapılan darbe girişiminden beri devam ediyor. Tabandan gelen İslamcı hareketlere karşı çıkarak Ortadoğu’daki karşı devrimci güçleri destekleyen BAE ile 2011 Arap Baharı protestolarını coşkuyla desteklemiş Katar arasındaki ideolojik rekabet de yoğunluğunu koruyor. Katar ile BAE Mozambik’te doğalgaz kontratları ile Tunus ve Somali üzerindeki siyasi nüfuz için yarıştıklarından Afrika’da da stratejik rakipler olmaya devam ediyorlar.

El-Ula Anlaşması’nı izleyen sahici atılımlar ile çözülmemiş çatışmaların karışımının, KİK’in İran ve Türkiye ile olan ilişkilerine derin etkileri olabilir. İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif her ne kadar Katar’ın baskı ve zorbalığa karşı cesur direnişini methedip Arap rakiplerini Tahran’ın öne sürdüğü ortak güvenlik anlaşması olan Hürmüz Barış İnisiyatifi’ni değerlendirmeye teşvik etse de El-Ula Anlaşması İran’ın menfaatlerine yaramayabilir. İran tarihsel olarak KİK içindeki çekişmeleri sıcak karşılayıp onlardan nemalanmaya çalıştı. İran destekli Husi isyancılar 2019’da Suudi-BAE gerilimi tırmanırken güney Yemen’deki saldırılarının dozunu arttırmıştı. İran, Suudi-BAE anlaşmazlıklarının çözülmesine yardımcı olan Riyad Anlaşması’nı en yüksek sesle eleştiren uluslararası aktör de olmuştu. KİK zirvesinden hemen sonra İranlı medya organı İntihab, Bahreyn’in Katar ile olan uzlaşısının samimiyetine şüphe düşürdü. Bu durum İran’ın Körfez’deki Suudi liderliğinden memnuniyetsizliğini vurgulama çabalarının iç yankılarını öne çıkarmaktadır.

İran’ın Arap Yarımadası’ndaki gerilimlerin azalmasından duyduğu kaygılara rağmen KİK’in İran karşıtı bir blok oluşturma ihtimali düşük. Katar Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman es-Sani KİK uzlaşısının Katar’ın İran’la ilişkisini değiştirmeyeceğini açıkladı. Ablukadan hemen sonra Katar, İran’dan acil gıda ve su tedariki istedi. İran’ın bu isteklere cevap vermesi, Katar ile İran arasındaki Doha’nın Ocak 2016’da İran’ın Tahran Suudi büyükelçiliği ve Meşhed Suudi konsolosluğuna düzenlediği saldırıyı kınamasından sonra tırmanan gerilimi yumuşatmıştı. Suudi Arabistan ve Bahreyn’in İran’a yönelik agresif tavrına katılmak yerine, Katar’ın İran politikası muhtemelen Umman’ın Tahran ile samimi ilişkisi ile BAE’nin temkinli yaklaşım stratejisi arasında bir yerde olacaktır. Gelecek Joe Biden yönetimi bu duruşu Katar’ın ABD-İran diyaloğunu kolaylaştırmasına izin verebileceği için faydalı görebilir.

Yeni bir Körfez Krizi Kaçınılmaz mı?

KİK içinde İran hususundaki ayrışmalar belirgin olmasına ve bu durumun Biden’ın İran’la yeniden temas kurması için taktiksel faydalar sunmasına rağmen tüm bunlar yeni bir Körfez krizini başlatmayabilir. Suudi Arabistan ile BAE, Suudi Dışişleri Bakanı Faysal bin Farhan’ın 5 Aralık’ta istediği gibi Kapsamlı Ortak Eylem Planı müzakerelerine dahil edilirse bu anlaşmazlıkların bölücü etkisi zamanla hafifleyebilir. Joe Biden ABD’nin Yemen’de Suudi liderliğindeki askeri müdahaleye maddi desteğini askıya alma sözünde durursa Körfez içinde İran hakkındaki ayrılıkların kini yumuşayabilir. Umman, Katar ve Kuveyt savaşı eleştirmeleri sebebiyle Suudilerin Yemen’den çekilmesini sıcak karşılayacaklardır. Ayrıca Katar, Suudilerin ve BAE’nin Müslüman Kardeşler ve Husileri Katar’ın desteklediğine yönelik iddialarına son vermesini de destekleyecektir.

İranlı yetkililerle medyanın söylemleri arasındaki çelişkilerin aksine Türkiye El-Ula Anlaşması’nı olumlu bir gelişme olarak görüyor. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan El-Ula Anlaşması’nı “özellikle Körfez bölgesi için çok faydalı ve iyi” olarak nitelerken Türk devlet haber ajansı Anadolu Ajansı ablukanın bitmesini “Türkiye ve Körfez için büyük bir kazanım” olarak değerlendirdi. Katar Türk ekonomisinin ikinci en büyük yatırımcısı olduğu ve Libya’dan kuzey Suriye’deki Kürt Halk Savunma Birlikleri (YPG) tehdidine varan konularda Türkiye’nin yanında yer aldığı için Türkiye-Katar ilişkileri abluka sonrası dönemde de güçlenmeye devam edecektir.

Bu iyileşmeler yakın zamanda Türkiye ile ilişkilerini güçlendiren Kuveyt ve Umman tarafından da sıcak karşılanacaktır. Riyad Türkiye ile ilişkilerini yeniden başlatmanın ilk aşamalarında olduğu için Türkiye muhtemelen Suudi Arabistan’dan sessiz bir yanıt alacaktır. Körfez uzlaşma süreci BAE-Türkiye gerilimlerinin kısmen hafiflemesine bile katkıda bulunabilir. Türkiye’ye yönelik hasmane retoriğine ara veren BAE Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Enver Gargaş BAE için kazara “Türkiye’nin bölgedeki bir numaralı ticaret ortağı” olduğunu söyledi ve BAE’nin Türkiye ile ihtilaf yaşamaktan yana olmadığını belirtti. BAE Körfez krizini yeniden kızıştırmaktan kaçınmak amacıyla Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de durdurmaya odaklanıp Ortadoğu’daki Türk karşıtı çabalarında daha temkinli hareket edebilir.

El-Ula Anlaşması yakın tarihte Körfez içinde yaşanan en sürüncemeli anlaşmazlığın sonuna işaret ediyor ama Basra Körfezi bölgesinin jeopolitik geleceğine ilişkin akıllarda cevaplardan çok soru bırakıyor. Suudi Arabistan ve BAE Katar’a karşı ekonomik zorlamanın beyhudeliğini fark eder ve KİK yetkilileri karşılıklı güvensizliği kontrol altına alırsa El-Ula Anlaşması rakip KİK ülkeleri için sembol bir diplomatik başarı olarak ortaya çıkabilir.