Yönetici Özeti:

  • Arap devletleri, dünyanın en merkezi devletleri arasında kabul edilmektedir. Merkezileşmiş bir siyasal ve ekonomik model, iktidarı merkezi hükümette ve dolayısıyla başkentte toplar ki bu da devasa boyutlara varan köyden kente göç ve bölgeler arası eşitsizlik gibi sonuçlar doğurarak toplumsal entegrasyona ve istikrara zarar vermektedir. Nitekim istihdam konusunda merkezdeki devlet yapısına bağlı bir şekilde gerçekleşen merkezi bir gelişme modelinin, ekonomik fırsatlardan mahrum kalmış yeni jenerasyonların taleplerini karşılama imkânı da yoktur.   
  • Arap dünyasındaki yerel ve bölgesel otoriteler genel itibariyle lokal bir iktidardan yoksunlar ve yerel nüfusun ihtiyaçlarını karşılaması gereken kaynaklar ile kalifiyeli elemanlara ciddi anlamda ihtiyaç duyuyorlar ki bu durum ulusal kurumların üzerinde büyük bir baskı oluşturmaktadır.
  • Neticede Arap dünyası, on yıllar içerisinde gün geçtikçe derinleşen ve esas olarak devlet-toplum ilişkisinden doğan krizlerden mustarip durumdadır. Gücün merkezde, yani tek elde toplanmasıyla baş gösteren sıkıntılar; yoksulluğu, ayrımcılığı, öfkeyi ve aşırıcılığı beslemektedir. Bir yanda birçok grup ve silahlı örgüt, merkezi devletin iktidar tekeliyle rekabete girerken iktidar paylaşımının reddedilmesi de birçok ülkede pratikte bir iktidarın paylaşılmasına ya da parçalanmasına yol açmaktadır. Arap devletleri, toplumdaki farklı grupların ihtiyaçlarını karşılayabilecek, daha büyük ve kapsayıcı bir gelişmeyi sağlayabilmek için iktidarı ve ulusal kaynakları merkezden yerele doğru orantılı bir biçimde dağıtmalı ve yerel otoritelerin yerel planlama ve yönetimde daha büyük bir rol üstlenmesine müsaade etmelidir.
  • Adem-i merkeziyetçilik, ulus devlete ve zaten kırılgan olan mevcut hükümet sistemlerine yönelik bir tehdit olarak algılandığı için bölgede adeta yok sayılmaktadır. Ancak zaman içerisinde adem-i merkeziyetçiliğin devleti daha “esnek” ve şoklara karşılık verebilir kıldığı ve dolayısıyla devleti güçlendirdiği şeklindeki birtakım emareler gün yüzüne çıkmaktadır. Bu emarelerin ortaya koyduğu üzere herhangi bir ülke, siyasal birliğini cebre başvurmak (zor) suretiyle korku ile empoze etmekten yana tutum takındığında muhtemelen sonunu hızlandırmaktadır; çünkü merkezi devletler, bölgesel farklılıklara ve otonomiye yönelik taleplere uyum sağlayan devletlere nazaran daha zayıf bir temele sahiptir.
  • Dahası adem-i merkeziyetçilik, yerel kaynakları ve yatırımı harekete geçirerek ve kalkınma politikalarını tüm bölge ve yerel birimlerin ihtiyaç ve önceliklerine göre dizayn ederek gelişimi teşvik edebilir.   
  • İktidarı yerel yönetimlerle paylaşmak daha büyük bir özerklik talebinin en azından bir kısmını karşılamakla kalmaz, yerel toplulukların kendi hayatlarına etki eden bazı meselelerde karar almalarını mümkün kılarak vatandaş ve devlet arasındaki kapanmayan açığı da iyileştirebilir.
  • Serbest yerel seçimlerin olmadığı otoriter bir zeminde bile adem-i merkeziyetçilik, örneğin katılımcı yerel kalkınma planlama süreçleri ile daha büyük bir toplumsal katılım için potansiyel bir kanaldır. Yerel yönetimler için daha fazla yetki talep etmek, merkezi hükümet seviyesinin toplumsal katılıma tamamen kapalı olduğu bir zeminde vatandaşlar için harekete geçecek ve “küçük kazanımlara” ulaşacak sınırlı bir alan açabilir.