(Bu metin İngilizce orijinal versiyonundan tercüme edilmiştir.)
TÜRK PARTİ SİYASETİNDE SURİYELİ GÖÇÜ
Özet: Türkiye’ye Suriyeli göçü 2011’de gelen ilk sığınmacı dalgasından beri tartışmalı bir konu olmuştur. Göç konusu başlarda parti siyasetinin büyük oranda dışında kalsa da Suriyelilerin artan sayısı ve uzayan misafirlikleri nedeniyle son on yılın ikinci yarısında politik tartışmalarda daha merkezi bir yer işgal etmeye başladı. Bilhassa güvenlik kaygıları, artan ekonomik sıkıntılar ve Türk siyasetinde göçmen karşıtı partilerin ortaya çıkışı konuyu parti siyasetinin kutuplaştırıcı bir unsuruna dönüştürdü. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki en büyük beş siyasi partinin Suriyeli göçmenler konusundaki duruşunu inceleyen bu makale, göçün Türkiye’deki parti siyasetinin yeni bir boyutu haline geldiğini gösteriyor. Hem küçük partileri (Saadet ve Demokrat Parti) hem de yeni kurulmuş, bir seçimde yarışmamış ve bu yüzden de tam kapsamlı seçim manifestoları bulunmayan Gelecek, DEVA, Memleket ve Zafer partilerini ise incelemenin dışında bırakıyor.
Genel itibariyle AKP ve HDP göçmen yanlısı politikalar benimserken MHP’nin başlardaki göçmen karşıtı politika vurgusu AKP ile kurduğu seçim ittifakından sonra yok oldu. Öte yandan CHP ise 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken yakın zamanda daha göçmen karşıtı bir pozisyon almaya başladı. Son olarak, İYİ Parti Avrupa aşırı sağıyla belirli paralellikler gösteren en güçlü göçmen karşıtı duruşa sahip görünüyor. Gelecek araştırmaların İYİ Parti’yle kıyaslandığında Suriyeli göçmenlere karşı daha da aşırı bir pozisyonu olan Zafer Partisi’nin görüşlerini incelemesi özellikle faydalı olacaktır.
Giriş
600.000’den fazla ölüme sebep olup 12 milyon insanı yerinden eden ve 14.300’den fazla insanın işkenceye maruz kaldığı Suriye iç savaşının şimdiye kadarki insani maliyeti insanın havsalasını aşıyor.[i] Yine de barışçıl bir çözüm ufukta görünmüyor. Suriye ile en uzun sınırları ve derin toplumsal ve tarihsel bağları olan Türkiye daha protestoların başlamasından itibaren çatışmaya müdahil oldu. AKP hükümeti Suriye’yi ‘komşularla sıfır sorun’ politikasının “baş tacı” olarak görüyordu.
Bu yüzden parti elitleri Esad rejimini demokratik reformlar yapmaya ikna edebileceklerinden emindi.[ii] Fakat AKP bu çabaların beyhude olduğunu hızla fark ederek Türkiye’nin Suriye’deki anaakım muhalefete desteğini açıkladı ve çatışmadan kaçanlar için açık kapı politikası yürüterek dayanışma gösterdi.
Türkiye’nin Esad karşıtı duruşu ülkeyi milyonlarca Suriyeli için güvenli bir bölge haline getirdi. Türkiye, 29 Nisan 2011’de 58.000 Suriyelinin gelmesiyle ilk sığınmacı dalgasını almış oldu. Bu sayı kısa sürede, 2014 sonlarına doğru 1,5 milyonu, 2015 sonunda 2,5 ve milyon 2017 başlarında ise 3 milyonu aştı.[iii] Aralık 2021 rakamlarıyla Türkiye’de “Geçici Koruma” statüsüyle yaşayan 3.737.369 Suriyeli sığınmacı bulunuyor.[iv] Türkiye 1951 Cenevre Sözleşmesi kapsamında sadece Avrupa ülkelerinden gelen göçmenlere mülteci statüsü tanıdığı için Suriyelilerin hukuki konumu muğlak ve temel hak ve hizmetlere erişimleri sınırlı olduğundan yabancı düşmanı saldırılara karşı daha da savunmasız durumdalar.
Hukuken tanımlı bir statüleri olmayan Suriyeliler siyasal kutuplaşmanın nesnesi haline geldi. Dahası Türkiye’nin kendi iç siyasi ve ekonomik istikrarsızlıkları ile bölgesel krizler varlıklarını daha da tartışmalı bir konuya dönüştürdü. 2013 Gezi Parkı protestoları, 15 Temmuz 2016 başarısız darbe girişimi ve kutuplaştırıcı 2018 (genel) ve 2019 (yerel) seçimleri Türk siyasetindeki yarıkları derinleştirdi. Ayrıca Türkiye Suriye’de süregelen çatışmayla doğrudan ve dolaylı olarak ilgili ciddi kayıplar yaşadı.
2012’de bir Türk keşif uçağı düşürüldü, terör saldırıları Suriye sınırına yakın Reyhanlı ve Cilvegözü kentlerini hedef aldı[v] ve Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) ile PKK’nin Suriye uzantısı PYD’nin askeri kanadı YPG’nin düzenlediği terör saldırıları da ülkenin istikrarını daha da sarstı. Üstelik 2015’te Suriye’de bir Rus jetinin düşürülmesi yüzünden Rusya ile artan gerilimler Türkiye’yi bir askeri çatışmanın eşiğine getirdi ve Rus ambargosunun sonucu olarak ciddi ekonomik kayıplar yaşamasına yol açtı. Kısacası, 2010’ların siyasi çalkantıları Suriyeli göçmenler konusunu bir ulusal güvenlik sorunu haline getirip parti siyasetini kutuplaştırarak Suriyelileri giderek artan yabancı düşmanlığı karşısında daha da savunmasız bıraktı.
Bu çalışma TBMM’deki en büyük beş siyasi partinin (AKP, CHP, HDP, İYİ Parti ve MHP) Suriyeli sığınmacılara yönelik duruşlarını ele alıyor. Makale genel anlamda AKP ve HDP’nin göçmen yanlısı tutumlar benimsediğini savunuyor. AKP Suriyelilerin varlığını dini dayanışma bağlamında temellendirirken HDP evrensel insan hak ve özgürlüklerine atıfta bulunuyor. Ayrıca MHP AKP ile kurduğu resmi seçim ittifakından bu yana sığınmacılara karşı düşmanlığını azaltmış görünürken CHP Suriyelileri ekonomik bir yük olarak resmeden daha göçmen karşıtı bir duruş benimsemeye başladı. Son olarak makale, İYİ Parti’nin kültürel farklılıklara yaptığı güçlü vurguyla Avrupa aşırı sağıyla belirli benzerlikler gösteren göçmen karşıtı bir pozisyon aldığını iddia ediyor.
Sonraki bölüm Türk toplumunda Suriyeli göçmenlere yönelik genel algı ve Suriyelilerin maruz kaldığı ekonomik sömürünün genel hatlarını çiziyor. Bu bölüm Suriyeli göçmenlerin Türk toplum ve siyasetinde nasıl ve neden kutuplaştırıcı bir konu haline geldiğini göstermeyi amaçlıyor. İzleyen bölüm ise partilerin pozisyonlarını inceleyip göçün Türkiye’deki parti siyasetinde yeni bir konu olduğunu gösteriyor. Sondan bir önceki bölüm ise Avrupa’daki aşırı sağcı partilerin benimsediği politikalara odaklanarak göç siyasetinin mukayeseli bir analizini sunuyor. Son bölüm ise sonuç tespitlerini ele alıyor.
2-Yabancı Düşmanlığı ile Ekonomik Sömürü Arasında Suriyeli Göçmenler
Resmi istatistikler Türkiye’de yaşayan Suriyeli sığınmacı sayısının Aralık 2021 itibariyle 3.737.369 olduğunu gösteriyor. Bunlar çoğunlukla Türkiye’nin farklı kentlerine dağılmışken sadece 51.159’u geçici sığınma merkezlerinde yaşıyor (Bkz. Şekil 1).6 Suriyeliler kent hayatında daha görünür hale geldikçe daha fazla göçmen karşıtı duygulara ve ekonomik sömürüye maruz kaldılar. Şekil 1, sığınmacıların çoğunlukla ya en büyük şehirlerde (İstanbul, Ankara ve İzmir) ya da Güneydoğu Anadolu’da (Gaziantep, Hatay, Şanlıurfa ve Kilis) yoğunlaştığını gösteriyor.
Dünya genelindeki birçok sığınmacı grubu gibi Türkiye’deki Suriyeli göçmenler de kalıp yargılara ve aşırı genellemelere maruz kalıyor. Medya belirli kalıp yargıların üretilmesi ve Türk vatandaşlarının sığınmacılara yönelik olumsuz algılarının şekillenmesinde önemli bir rol oynuyor.7 Genel itibariyle hükümet yanlısı medya organları Suriyelileri “yardıma muhtaç kardeşlerimiz” olarak resmedip dini dayanışma ihtiyacını vurgulayarak onlara yönelik olumlu bir yaklaşım sürdürüyor.
Öte yandan muhalif medya ise “Suriyelileri besliyoruz,” savaştan kaçan korkak Suriyeliler,” “hainler,” “tembel Araplar” ve “radikal İslamcılar”8 gibi olumsuz tasvirleri öne çıkarıyor. Ayrıca sosyal medya platformları da etnik merkezli bir vatandaşlık ve milliyetçilik anlayışının yayılmasında kullanıldı.9 Daha özelde sosyal medya paylaşımları, Suriyelilerin devletten maaş aldığı, üniversiteye giriş sınavlarından muaf olduğu ve kenar mahallelerde çeteleşip suç örgütleri kurduğu yönünde söylentileri yayarak dezenformasyon yapıyor.
Genel anlamda medya, sınırlı ekonomik kaynaklar (iş, sosyal hizmetler ve fonlar11), gündelik yaşamın güvenliği ve Türk kültürünün korunması hakkındaki kaygıları daha da kötüleştiriyor ve böylece sıradan vatandaşlarla sığınmacılar arasında engeller kurup muhtemel kültürel diyalog ve değişim alanlarının önünü tıkıyor. Türk medyası konuyu aşırı politikleştirerek sığınmacılara yönelik ayrımcılığa katkıda bulundu ve bu da linç ve şiddet saldırılarına yol açtı. Bunun yakın tarihli bir örneği 11-12 Ağustos 2021’de Ankara’nın Altındağ ilçesinde Suriyeli birey ve iş yerlerini hedef alan şiddet ve yağma saldırılarıydı.12 Suriyelilere yönelik şiddet İzmir’de ateşe verilen üç Suriyeli işçinin ölümüyle yoğunlaştı.
Bunun sonucunda Türk toplumunun büyük bir kesimi Suriyelilere belirli bir mesafede olmayı tercih ediyor. 2021 tarihli anket sonuçlarına göre Türk seçmenlerin %67’sinin hükümetin sınırları sığınmacılara kapatmasını istiyor; %60’ı Suriyeli sığınmacıların varlığından rahatsız; %52’si bu sığınmacıların suç işlemeye meyilli olduğunu düşünüyor; %43’ü Suriyelilerin işsizliği arttırdığına inanıyor ve %37’si de Türk ulusal kimliğini olumsuz etkilediklerini düşünüyor.14 Sonraki sene yapılan başka bir anket ise Türk vatandaşlarının genel olarak sığınmacılara siyasi haklar tanınması fikrine karşı olduğunu (%87) ve sınır dışı edilmelerini istiyor (%73). Son olarak Türk toplumunun %70’ten fazlası AKP hükümetinin Suriyeli sığınmacılara yönelik politikalarını onaylamıyor ve %27,2’si Suriyelileri ülkedeki en önemli sorun olarak görüyor.16 Bu olumsuz Suriyeli algısının parti kimliğinden bağımsız olarak benimseniyor oluşu ise kaygı uyandırıcı. Özetle bu sonuçlar Türk toplumunun çoğunlukla Suriyeliler hakkında olumsuz algılar benimseme eğiliminde olduğunu gösteriyor.
Suriyelilere yönelik olumsuz algı genel olarak ekonomik kazançların, kent alanının veya ulusal dirliğin kaybı gibi “kayıp” hisleri çerçevesinde şekilleniyor.17 Düşük vasıflı işçiler yeni “ucuz” iş gücünün gelişinden tehdit hissederken halkın geneli kamu hizmetlerinin aksaması, artan suç eylemleri ve Türk kimliği ile kent yaşamının Araplaşmasına yönelik kaygılar ifade ediyor. Düşük gelirli Türk vatandaşlarının göçmen karşıtı duyguları ise özellikle sınır kentlerinde artan kira maliyetleri ve gayrı resmî sektörde istihdam kaybıyla körükleniyor.
Suriyelilerin suçlu görülüp ekonomik olarak şeytanlaştırılmasına ek olarak iç siyasi gerilimler de olumsuz algıları besliyor çünkü AKP hükümetine muhalif olanlar sığınmacılar hakkında da olumsuz bir görüş benimseme eğiliminde.20 Fakat medya, siyasi elitler ve kamuoyunun büyük oranda görmezden geldiği gerçek Suriyelilere yapılan mali yardımın büyük bir kısmının AB ve diğer uluslararası bağışçılarca fonlandığı ve Suriyelilerin Türk devletine mali anlamda tamamen bağımlı olduğu algısı muhalif ve iktidar elitlerinin öne çıkardığı yanlış bir anlatı olduğu.
Yine de girişimciler Türkiye’de emek maliyetlerini ciddi anlamda düşüren ucuz Suriyeli iş gücünden faydalanmaya devam ediyor.21 Suriyeliler genel olarak fazla mesai yaptıkları, düşük ücret aldıkları, maaşlarının düzensiz ödendiği veya hatta hiç ödenmediği ve hiçbir sosyal güvenlik haklarının bulunmadığı gayrı resmî sektörde çalışmaya zorlanıyor.
AKP hükümeti bu ekonomik sömürüyü engellemek amacıyla 2016’da bir iş kanunu çıkararak Suriyeli sığınmacılara sosyal güvenlik kapsamına girme ve özel sağlık sigortasından yararlanabilme gibi belirli haklar tanıyacak çalışma iznine başvurma imkanı sağladı.23 Çalışma yaşındaki yaklaşık 1 milyon Suriyeli kayıt dışı çalışmaya devam etse de çalışma izni sayısı son yıllarda ciddi ölçüde arttı. 2011-2019 yılları arasında 140.301 Suriyeli çalışma izni alırken bu izinlerin 31.185’i tek başına 2019’da verilmişti.
Özetle Türk vatandaşları arasında Suriyeli göçmenlere yönelik genel bir rahatsızlık var. Aşırı genellemeler nedeniyle Türk toplumu Suriyeliler hakkında çoğunlukla olumsuz bir görüşe sahip ve AKP’nin açık kapı politikasına karşı. Medyanın Suriyelileri düşmanca resmetmesi göç konusundaki toplumsal kutuplaşmayı besliyor ve Suriyelileri artan yabancı düşmanlığı karşısında korunmasız bırakıyor. Ayrıca Suriyeliler geçici “misafir” statüleri nedeniyle belirli temel hak ve özgürlüklerden yoksun olduğu için ekonomik sömürü karşısında savunmasızlar.
3-Türk Siyasetinin Yeni Bir Boyutu Olarak Göç
Göç ve sınır ötesi hareketlilik Batı’da Soğuk Savaşın bitmesinden sonra Batılı ülkelere artan göçmen akınıyla birlikte iç siyaset ve ulusal güvenliğin odak konusu haline geldi.25 Yabancı işçi ve göçmenler, özellikle 1960’larda misafir işçilerin gelmeye başlamasıyla, Avrupalı çoğu siyasi parti için tartışmalı konular olageldi. Daha özelde son on yılda göç, göçmen karşıtı görüşler savunan ve göçü Avrupa siyasetinin daha önemli bir konusu haline getiren aşırı sağcı partiler tarafından daha da siyasallaştırıldı. Göç konusu Ortadoğulu ve Afgan sığınmacıların gelmesiyle beraber yeni bir dönemece girdi. İstatistiksel analizler artan mülteci sayısıyla Almanya,27 Danimarka,28 Avusturya29 ve Yunanistan’da30 aşırı sağcı partilerin oy oranlarının yükselişinin ilişkili olduğunu gösteriyor. Bu partiler, Suriyeli göçmenler konusunu aşırı siyasallaştırarak oy oranlarını yükselip anaakım partileri de çokkültürcülük konusunda daha kısıtlayıcı duruşlar benimsemeye zorladı.
Türk siyasetinde ise göç konusu görece yeni bir olgu. Tarihsel olarak Türk sığınmacı rejimi çoğunlukla Türk etnik kökenli sığınmacıların kabulü ve yerleşimiyle sınırlıydı.32 Suriyeli göçmenlerden önce en büyük iki dalga ülkelerindeki yaşanmaz koşullar nedeniyle 1989’da 350.000’den fazla Bulgar Türkü ile 1991’de 400.000 Iraklı Kürdün Türkiye’ye sığınmasıyla yaşanmıştı.33 Ayrıca Türkiye 1951 Cenevre Sözleşmesi’nde Avrupa dışından iltica talebinde bulunanları mülteci statüsünün dışında bırakmak için coğrafi kısıt ilkesi benimsemişti.
Ancak yaklaşık 4 milyon Suriyeli sığınmacının gelişinin yarattığı zorunluluklar nedeniyle Türkiye göç rejimini değiştirip Suriyelileri sosyal ve ekonomik hayata daha iyi entegre etmek için yasalar çıkardı.34 Bazı akademisyenler bu yasal değişiklikleri Türkiye’nin çokkültürlü Osmanlı geçmişiyle barışması yolunda önemli bir fırsat olarak görürken35 konunun hayli tartışmalı niteliği nedeniyle daha kapsayıcı göç yasaları çıkarmak uzun bir zaman ve ciddi siyasi tartışmalar gerektirecek görünüyor.
Her ne kadar Suriyeli sığınmacılar “misafir” olarak tanımlanmaya devam etse de 2014 tarihli Geçici Koruma Yönetmeliği ile 2016’da yabancı işçilere çalışma izni verilmesi AKP hükümetinin Suriyeli sığınmacıların yakın zamanda muhtemelen geri dönmeyecekleri gerçeğiyle daha barışık olduğunu gösteriyor.36 Hatta 2016’da Cumhurbaşkanı Erdoğan Suriyelilere vatandaşlık verilmesi ihtimalini dile getirdi.
Ancak bu ilkeye bağlılığı zamanla azalmış görünüyor.37 Şu ana kadar sadece yaklaşık 174.000 Suriyeliye vatandaşlık verildi.38 Vatandaşlık meselesi, başvuru sürecindeki şeffaflık eksikliği nedeniyle siyasi tartışma konusu olmaya devam ediyor. Bu yüzden de Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ gibi göçmen karşıtı siyasetçiler vatandaşlık verilen Suriyeli sayısını kolayca abartabildi ve 900.000 Suriyelinin Türk vatandaşlığı aldığını iddia etti.
AKP artık tüm Suriyelilere vatandaşlık verme politikası yerine Kuzey Suriye’deki Türk askeri operasyonlarının ardından Suriyeli sığınmacıları Türk destekli muhaliflerin kontrolünde yeni kurulan bölgelere yerleştirmeyi önceliyor görünüyor.40 Sorun şu ki bu bölgeler milyonlarca insanı barındıracak gerekli altyapı ve ekonomik kaynaklardan yoksun. Yine de partinin Suriyelilere yaklaşımında Türk toplumunun göçmen varlığından duyduğu genel rahatsızlıkla ilişkilendirilebilecek bariz bir değişim var. Parti bu “rahatsızlığı” özellikle 2019 yerel seçimlerdeki kötüleşen seçim performansının bir saiki olarak algılama eğiliminde.
Genel anlamda Türkiye’deki siyasi partilerin Türkiye’nin “geçici” misafirlerine yönelik tutumları oldukça farklılaşıyor. Göç konusunun güvenlikleştirilmesi ve toplumda artan göçmen karşıtı duygulara rağmen AKP hükümeti, muhtemelen konuyu bir dini ahlaki sorumluluk ve hırslı bir bölgesel güç olarak nüfuzunu kullanma kanalı olarak gördüğü için Suriyeli sığınmacılara yönelik korumacı yaklaşımını büyük ölçüde korudu. Ancak daha yakın tarihlerde parti, açık kapı insani pozisyonunu göçmenlerin Türk destekli muhaliflerin kontrolündeki bölgelere yerleştirilmesi olarak revize etti.42 AKP’nin son değişimi ve diğer partilerin göçe yönelik artan eleştirileri ekonomik ve siyasi faktörlerin birleşik etkisiyle açıklanabilir.