İkili ilişkilerde aylar süren tıkanmanın ardından Türkiye ve ABD, 2012’den bu yana Türk yetkililerin gündemindeki bir mesele olan Kuzey Suriye’de güvenli bir bölgenin oluşturulması konusunda nihayet anlaşmaya vardı. Anlaşma, iki tarafın askerî delegelerinin 5-7 Ağustos tarihleri arasında Ankara’da peşi sıra bir araya geldikleri toplantılardan sonra yapıldı. Toplantılar, Türkiye’nin güney sınırlarına yaptığı devasa askerî yığınak ve personel ikmalinin ardından düzenlendi. Türkiye’nin tek taraflı bir askerî operasyon başlatma ihtimalinin, Amerikan tarafını Türkiye ile planlanan güvenli bölge konusunda bir mutabakata varma çabalarını yoğunlaştırmaya zorladığı görülüyor.

Bahse konu toplantıların ardından Millî Savunma Bakanlığı ile ABD Ankara Büyükelçiliği güvenli bölgenin oluşturulmasına dair üç ana noktayı içeren aynı açıklamayı yayımladı.  Açıklamaya göre;

-Türkiye’nin güvenlik endişelerini giderecek ilk aşamada alınacak tedbirlerin bir an önce uygulanması,

-Bu çerçevede, Güvenli Bölge tesisinin ABD ile birlikte koordine ve yönetimi için Türkiye’de Müşterek Harekât Merkezinin en kısa zamanda kurulması,

-Müteakiben, Güvenli Bölgenin bir barış koridoru olması ve yerinden edilmiş Suriyeli kardeşlerimizin ülkelerine dönmeleri için her türlü ilave tedbirin alınması konularında mutabık kalınmıştır.

Yukarıdaki maddelerde kullanılan dilin oldukça muğlak olduğu ve her iki taraf için de ayrıntılı bir yol haritasına ihtiyaç duyulduğu aşikârdır. Dahası Türkiye ve ABD’nin güvenli bölge konusundaki perspektiflerinin büyük oranda örtüşmediği de uzun süredir biliniyor. Türkiye, PYD/YPG/SDG’nin yönetim ve güvenlik mekanizmalarını kademeli olarak zayıflatabileceği bir güvenli bölge oluşturmak istiyor. Ancak Amerikan perspektifinden bakıldığında güvenli bölge PYD/SDG ve mekanizmalarının korunacağı bir ‘tampon bölge’ye karşılık geliyor.

Bununla birlikte Türkiye’nin güvenli bölgenin kurulması konusunda ABD’nin önceki tekliflerini reddetmesinin ardından, ABD bazı tavizler vermiş görünüyor. Aslında “barış koridoru” ifadesi ABD tarafıyla yapılan toplantılardan hemen önce Millî Güvenlik Kurulu tarafından yapılan açıklamada kullanılmıştı. Bunun yanında iki taraf güvenli bölge hakkında daha fazla ayrıntı verme konusunda şimdiye kadar çekingen davrandı. Yine de planlanan bölgeyle ilgili medya kuruluşlarında bazı harita ve haberler dolaşıma girdi. Çeşitli kaynaklara dayandırılan bir habere göre ABD Türkiye’ye güvenli bölgenin üç hat üzerinde üç aşamada kurulması teklifinde bulundu.

-Birinci aşamada Türkiye’nin güney sınırı boyunca 5 kilometre içeriye uzanan bir bölge kurulacak ve bu bölge YPG/SDG unsurlarını barındırmayacak. Türkiye ve ABD bu bölgede ortak devriyeler düzenlemeyi de planlıyor.

-İkinci aşamada güvenli hat bazı kısımlarda 9 kilometreye kadar genişletilecek. Ayrıca YPG/SDG ağır silahlarını bölgeden çekecek ve ortak devriyeler ABD ile YPG/SDG tarafından düzenlenecek.

-Üçüncü aşama ise 14 kilometre derinliğe sahip bir hattın kurulması olacak. Türkiye bu bölgeye müdahale etmeyecek. ABD ve YPG üçüncü bölgede rol alacak.

Yukarıda bahsedilen teknik meselelere ek olarak söz konusu plan, yerel askerî meclislerin belirlenen üç bölgenin korunmasına nezaret etmesini öngörüyor. Ankara’nın böyle bir anlaşmayı kabul etmeye yanaşıp yanaşmayacağını bilmesek de olası güvenli bölgenin Suriye’de çok taraflı bir fırsat sunduğunu belirtebiliriz. Türkiye, ABD ve SDG açıklamanın yayımlanmasından sonra olumlu yorumlar yaptığından tüm tarafların müzakerelerin sonuçlarından memnun kaldığı söylenebilir.

Anlaşma Neler Başarabilir?

Birincisi, hiçbir konunun tek başına ABD’nin PKK’nın Suriye uzantısı YPG’yi son beş yılda desteklemesi kadar Türk-ABD ikili ilişkilerini zehirlemediği bir sır değil. İki NATO müttefiki arasındaki ilişkiler Türkiye’nin Rus yapımı S-400 füze sistemini alma kararıyla yakın zamanda daha da bozuldu. Füze sisteminin ilk paketinin Türkiye’ye teslim edilmesiyle bazı yorumcular ülkenin Suriye savaşının sahadaki gerçekliklerinden kaynaklanan nedenlerle Rusya ve İran ile kurduğu “zorunlu yakınlık” dolayısıyla Türkiye’nin Batı ittifakı ve NATO’dan çıkarılmasını bile savundu. Batılı çevreler, Türkiye’nin Rusya ve İran ile olan “zoraki yakınlığını” farklı yorumluyor ve ülkenin NATO ekseninden kaydığını savunuyor.

Böylesi gergin bir atmosferde ABD, Türkiye’nin güvenlik kaygılarını dikkate alan bir anlaşmayı uygulayarak NATO müttefikiyle bağlarını belli ölçüde onarma şansına sahip. Ankara uzun süredir ABD’nin güvenli bölge ve YPG ile ilişkiler konusunda kendisini oyaladığını düşünüyor. Özellikle 2018’de taslağı oluşturulan ama şimdiye kadar uygulanmayan Menbiç yol haritası, Türk yetkilileri ABD’nin Suriye’deki niyetleri konusunda daha temkinli olmaya sevk etti.

Bunun sonucunda Türkiye şimdiye kadar müzakere masasında elde edemediklerini almak için son zamanlarda yoğun bir askerî retoriğe başvurdu. Mevcut anlaşma Türkiye’nin güvenlik ihtiyaçları konusunda genel bir uzlaşının olduğunu gösteriyor fakat ayrıntıların henüz tartışılmasına ihtiyaç var. Müzakereleri tekrar oyalamak ikili ilişkiler için hiç şüphesiz yıkıcı olacaktır. Hatta Türkiye’yi tek taraflı bir askerî hamle yapmaya daha da yaklaştırabilir bu durum. Bu yüzden sorunu çözmeye yönelik sahici bir niyet gerekiyor ve ABD bu şansa sahip. Bu bağlamda çalışmaya başlayan müşterek harekât merkezi hayati önem taşıyor. Öngörülen güvenli bölgenin mahiyet ve yönetimi üzerindeki anlaşmazlıklara rağmen merkez, Kuzeydoğu Suriye konusundaki görüş ayrılıklarını yönetmek için iki tarafa da bir fırsat sunabilir.

İkincisi, anlaşma mevcut şartlar altında Türkiye için olumlu görünüyor. Türkiye’nin güvenlik kaygılarının genel olarak anlaşılması Türkiye’yi Kuzey Suriye’ye operasyon planlarını en azından şimdilik durdurmaya sevk edecektir. ABD’nin anlaşmaya tepkisi kısa ve orta vadede her iki taraf için belirleyici bir faktör olacaktır. Türkiye bir ekonomik durgunlukla mücadele ediyor ve askerî bir operasyon ülkeyi daha da zor duruma sokabilir. Dahası iki tarafın yayımladığı açıklamada mülteciler de önemli bir odak noktası. Türkiye ülkede son aylarda tırmanan toplumsal gerilimi azaltmaya yönelik olarak öngörülen güvenli bölgeyi Suriyeli mültecilerin dönüşü için kullanmayı amaçlıyor. Bunun yanında savaş sadece ekonomik kayıplarla değil aynı zamanda can kayıplarıyla da ilgili. Türkiye, anlaşma ile beraber muhtemel askerî zayiatını şimdilik engellemiş bulunuyor. Fakat bu, Suriye’ye üçüncü bir askerî operasyon ihtimalinin bittiği anlamına gelmiyor. ABD, Türkiye’nin güvenlik kaygılarını dikkate alacak makul bir anlaşmayı uygulamazsa Ankara askerî seçeneği hayata geçirebilir.

Üçüncüsü, anlaşmayla birlikte SDG kanlı bir askerî çatışmadan kaçınmış oldu. Dahası kurulması planlanan yerel askerî meclisler, örgüte kendini dönüştürme fırsatı sunabilir. SDG belkemiğini PKK’nın Suriye kolu YPG oluşturduğu için bugüne kadar sürekli olarak Türkiye’nin tehditleri altında hareket etti. Mevzubahis yerel askerî meclisler YPG/SDG için PKK’ya bağımlılığından kurtulma yönünde hayati bir şans sunabilir. Yerel askerî meclislere “gerçek bir güç” devri Türkiye’nin güvenlik kaygılarını bir nebze yatıştırabilir.

Gerçek bir güç devri YPG unsurlarının söz konusu meclislerde yer almaması gerektiği anlamına geliyor. Aslına bakılırsa örgüt, yerelleşme ihtiyacının farkında. Örgüt, Arap nüfusun yoğun olarak yaşadığı bölgeleri ele geçirmesiyle birlikte, halk desteğini almak için yerelleşme projesini zaten başlatmıştı. Yerel askerî meclislere güç devri hem SDG hem de örgütün kontrolü altında yaşayan halk için faydalı olabilir. Aksi senaryoda YPG/SDG Türkiye’de binlerce can kaybına neden olan onlarca yıllık bir isyanı başlatan PKK’nın Suriye uzantısı olarak görülmeye devam edecektir. YPG, PKK ile bağlarını kesmezse Ankara askerî seçeneğini her zaman masada tutacaktır çünkü Ankara, örgütü kendi millî güvenlik ve toprak bütünlüğüne yönelik varoluşsal bir tehdit olarak görüyor. Dolayısıyla yerelleşme Türkiye, SDG ve örgütün kontrolü altında yaşayan nüfus için faydalı olacaktır.

Ezcümle, şimdilik müzakereler Türkiye’nin sınır güvenliği konusunda genel bir uzlaşı sağlamış görünüyor. Yine de anlaşmanın muğlaklığı sürüyor ve ayrıntılarının geliştirilmesi için biraz zamana ihtiyaç olacak.