Yönetici Özeti

Avrupa Birliği (AB) 1990’lardan bu yana göçü kontrol altına almayı ve etkili bir sınır izleme sistemi kurmayı hedefleyen ortak politikalar üretmek için çabalarını sürdürmektedir. Fakat her geçen yıl daha fazla insan; silahlı çatışmalar, insan hakları ihlalleri, yoksulluk yahut ekonomik koşullar gibi birçok nedenden ötürü Avrupa sınırlarına ulaşmaya çalışmaktadır. Bunlardan bazılarının yasal yollarla bunu gerçekleştirme fırsatı varken çoğunluğu için böyle bir durum söz konusu değil ve ne yazık ki bu insanlar Avrupa’ya ulaşmak için canlarını tehlikeye atmak zorunda kalmaktalardır.

AB devletleri, Kasım 1997’de göç, iltica ve vize meselelerinde iş birliği içerisinde çalışacaklarına dair bir anlaşmaya vardılar ve bu anlaşma Mayıs 1999’daki Amsterdam Anlaşması ile birlikte yürürlüğe girdi. Öte yandan 2000’lerin başında Libya’dan İtalya’ya yasa dışı kitlesel göçün gün geçtikçe ayyuka çıkmasıyla göç olgusu, AB devletlerinin siyasi anlamda gündemlerine dahil ettikleri temel bir konu hâline geldi. Fakat Suriye iç savaşına kadar asıl endişe, botlar yardımıyla yasa dışı yollara başvurarak Avrupa’ya gelen göçmenlerin sayısı değildi. Yakın bir zamana kadar, yasa dışı göçmenlerin sadece %10’u AB ülkelerine deniz yoluyla ulaşmayı denerken geriye kalanlar sahte belgeler kullanarak hava yolu, araba, otobüs, tren vb. araçları kullanarak giriş yapmaktaydı. Bu durum, 1 milyon insanın Türkiye’den Yunanistan’a geçmek için yasa dışı yöntemler kullandığı 2015’ten bu yana dramatik bir biçimde değişti. AB’li siyaset adamları esas olarak ulus-devletlerin egemenliğinin açıkça ihlali olan bu duruma karşı sınırlarını nasıl koruyacaklarının endişesini taşırlarken medyanın dikkatini çeken ise Güney Avrupa’daki ülkelere ulaşmaya çalışırken yüzlercesi boğulan “bot mültecileri” (Boat People) oldu. Nitekim 2000 yılından bu yana 33,000 insanın Avrupa’ya ulaşmaya çalışırken hayatını kaybettiği tahmin ediliyor.