Yönetici Özeti

  1. Yemen toplumunun 20. yüzyılın çalkantılı dönüşümleri sırasında henüz çözüme kavuşturulamamış temel sorunlarından biri, aşiret ve devlet yapılarının kaçınılmaz olarak bir egemenlik çatışmasına yol açan karşılıklı bağımlılık ilişkisiydi.
  2. Haşid adlı aşiretler federasyonu içindeki Salih ve Ahmar ailelerinin temsilcileri arasında süregiden çatışmalar Yemen krizinin en önemli faktörüdür. Çatışmaların ise iki eğilimi söz konusu: aşiret elitlerinin artan rolü ve her geçen gün artarak derinleşen husumetler.
  3. 1970’li yılların başında Cumhurbaşkanı Abdurrahman İryani, daha sonra Abdullah Ahmar tarafından uygulanacak olan Yemeni “Sünnileştirme” politikasını başlattı. Söz konusu toplumsal mühendisliğin kökleri, 1960’ların başında en güçlü aşiret federasyonu olan Haşid’in liderinin aynı anda hem Cumhuriyetçileri desteklemesi hem de Zeydi Seyyidlerin Kuzey Yemen’deki aşiret hiyerarşisi içerisinde resmi olarak üstün bir konumda olmasına karşı bazı faaliyetler içerisinde olmasıydı.
  4. Vahhabi öğretisinin Yemen’e aşılanması yönündeki çabalara; 1995 yılında, Yemen tarihini ve Zeydi itikadının temellerini öğrenmenin sistematik bir rol oynadığı Sa’da ilinde, ana misyonu Yemenli genç nesillerin vatansever birer yurttaş olarak yetiştirilmesi olan “İmanlı Gençlik” hareketinin kurulması ile karşılık verilmişti.
  5. Zayıf bir siyasi aktör olan Hadi, neredeyse hiç direniş göstermeden Ahmar ailesinin koştuğu şartları kendi lehine çevirip, neticede siyaset arenasını nüfuzlu ailelerin, daha sonra da bizzat cumhurbaşkanının elinden almasına izin verdi.
  6. 2012’nin başından itibaren Yemen’de iktidarın Islah üzerinden Ahmarların elinde tekelleşmeye başlaması, tüm muhalifleri bir cephede toplayıp onları radikal adımlar atmaya zorlayarak Genel Halk Kongresi’nin başarısız olmasına ve Eylül 2014’te San’a’daki iktidarın ele geçirilmesine zemin hazırladı.
  7. Ulusal Diyalog Konferansı’nda katılımcılar, 4 ana başlık üzerinde görüş birliğine varmayı başaramadı: Bunlar; “Sa’da konusu,” “Güney Yemen konusu,” “geçiş dönemi hukuk sistemi” ve “devlet yapısı” şeklindeydi.
  8. Kuveyt görüşmeleri ise büyük oranda iki tarafın birbirinden farklı dünya vizyonları ve mevcudiyetini sürdürme hakkına sahip olma ısrarı nedeniyle başarısız oldu. Fakat San’a’daki yetkililer statükoya odaklanırken, sürgündeki hükümet tam aksine geriye dönük görüşlerden hareketle 2014’ün ilk aylarındaki statükonun onarılmasında ısrar etti.
  9. Kuveyt’teki görüşmelerde, tarafların geçici bir kurumun kurulması ve Husilerin silahsızlandırılması konusundaki temel taleplerinin muhalifler tarafından hiçbir şekilde reddedilmediği bir durum hasıl oldu. Fakat yine de neyin öncelikli olarak yapılması gerektiği üzerinde bir anlaşmaya varılamadı.
  10. Geçen 3 yıl boyunca Yemen krizinin tüm kilit parametrelerinde meydana gelen değişiklikler, BM Güvenlik Konseyi’nin 2216 sayılı Kararının ciddi bir şekilde yeniden gözden geçirilmesini gerektirmektedir. Güvenlik Konseyi, Yemen krizini salt Mansur Hadi’nin temsil ettiği “meşru iktidar” ile 2014-2015’te askeri darbe yapan “Husi isyancılar” arasındaki bir çatışma olarak değerlendirmektedir ki bu, 2018’in gerçeklikleriyle kesinlikle bağdaşmamaktadır.
  11. Yemen’deki mevcut güç dengesi (Ali Salih cinayetinden sonra bile) ve Koalisyonun Yemen’de içerisinde bulunduğu zorlu koşullar Mansur Hadi’nin aleyhine işlemektedir. Bu yanıyla zaman, mevcut San’a hükümetinin (Husiler ve Salih) lehine işlemektedir: Hadi; ülkedeki durum üzerinde bir kontrolü olmayan, sürgünde ve yalnızca kağıt üzerinde bir cumhurbaşkanı olarak ne kadar çok görevde kalırsa, uluslararası kamuoyunun kendisini Yemen’in meşru cumhurbaşkanı olarak kabul etmesinin de o kadar az nedeni olacaktır.
  12. Yemen yalnızca küresel değil aynı zamanda bölgesel anlamda merkez dışında kalmıştır ki bu da uluslararası kamuoyunun ciddi bir ilgisizliğine neden olmaktadır.
  13. Suudi Arabistan, Yemen krizindeki esas “arabulucu” olma görevini hiçbir zaman başarıyla yerine getirememiştir. Bunun en büyük nedeni ise Krallık bünyesinde Yemen dosyasını otuz yıldan fazla bir süre yönetmiş olan Prens Sultan’ın Ekim 2011’de, daha sonra Prens Nayif’in de Haziran 2012’de hayatını kaybetmiş olmasıdır.
  14. Yemen operasyonu Riyad için hiçbir şekilde sıfır toplamlı bir oyun olmadı: aksine Suud ordusu asgari bir program uygulamayı başararak Husilerin ülke çapında yayılmasını sınırlamayı başardı.
  15. Yemen için temel sorun devletin mevcut sınırları dahilinde korunmasıdır. Şimdiye kadar ülkede üçlü yapısıyla dikkat çeken bir iktidar kuruldu: tüm dünyanın tanıdığı Mansur Hadi Hükümetine ek olarak, Kuzey Yemen Husi öncülüğündeki Yüksek Siyaset Konseyi’nin kontrolü altında bulunmakta ve ülkenin güneyinde ise Güney Yemen’in bağımsızlığını amaçlayan Güney Geçiş Konseyi yönetimi ele geçirmiştir. Bu sorun Koalisyon içindeki bölünme nedeniyle daha da önemli hâle gelmektedir: BAE Güney Hareketine, Suudi Arabistan ise Mansur Hadi’ye odaklanmaktadır.
  16. Muhtemel senaryo, Koalisyonun askeri operasyonlarına makul bir gerekçeyle son vermesi ve eşzamanlı olarak Yemen çatışmasının uluslararası kamuoyunun kontrolünde kapsamlı çözümüne yönelik bir planı benimsemesi ile olacaktır. Bu, sonuç olarak bir ulusal birlik hükümetinin kurulması, çatışmanın tarafları arasında iktidarın paylaşımı ve askeri birliklerin San’a ve diğer önemli bölgelerden çekilmesi için gerekli şartları oluşturabilir.